TÜRK-İŞ, HAK-İŞ VE DİSK’İN İLK ORTAK 1 MAYIS KUTLAMASI-1992
Türk-İş’in 3 Ocak 1991 genel eylemi ve Zonguldak maden işçilerinin 4-8 Ocak Zonguldak-Mengen yürüyüşünün ardından, 1991 yılı yine yoğun eylemlerle geçti.

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
1991 yılında kamu kesiminde Türk-İş ile hükümet arasında bağıtlanan toplu iş sözleşmeleriyle çok yüksek oranlı ücret zamları alındı ve 24 Ocak 1980 ve 12 Eylül 1980 sonrasındaki gerçek ücret kayıpları fazlasıyla telafi edildi. 12 Nisan 1991 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan bir kanun değişikliğiyle Türk Ceza Kanununun 141 ve 142. maddeleri kaldırıldı ve bu maddeleri ihlal iddiasıyla yargılanan DİSK ve bağlı sendikalar beraat etti. DİSK ve bağlı sendikaların bazı istisnalar dışında mal varlıklarına kavuşabilmeleri ise 1992 yılında DYP-SHP Koalisyon Hükümeti döneminde çıkarılan bir kanunla gerçekleştirildi. 1991 yılında yaşanan küçük bir ekonomik kriz de işçiler ve sendikalar açısından bazı sorunlar yarattı.
1 Mayıs, 1980 yılından sonra ilk kez 1992 yılında mitinglerle kutlandı.
Ankara’da 1 Mayıs’ın meydanlarda kutlanması için “1 Mayıs Platformu” oluşturuldu. “1 Mayıs Platformu” içinde Eğit-Sen Ankara Şubesi, Tüm Bel-Sen Ankara Şubesi, Tüm Yargı-Sen, Bem-Sen, Tarım-Sen Ankara Şubesi, Tüm Maliye-Sen Ankara Temsilciliği, Tüm Maden-Sen SYK, Tüm Sağlık-Sen Ankara Şubesi, Tüm Haber-Sen Ankara Temsilciliği ve Dem-Sen de vardı. Platform tarafından hazırlanan 1 Mayıs bildirisinde şu değerlendirmeler yer alıyordu:
“Dünyadaki yeni işbölümü içinde kendisine emperyalist çıkarları Orta Asya ve Kafkaslar’a taşıma misyonu verilen Türkiye, bir yandan Türki Cumhuriyetlerdeki milliyetçilik akımlarına alkış tutup körüklerken, diğer yandan kendi ülkemizdeki Kürt ulusuna karşı yoğun ve acımasız bir soykırım uygulamaktadır. (…) Taleplerimiz (…) (4) Kürt ve Türk Halklarını birbirine düşman etmek isteyen şovenist kışkırtmalara son verilmeli, Kurt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı tanınmalıdır.” (1 Mayıs Platformu, 1 Mayıs’ta Alanlara, 1 s.)
Bu platformun miting başvurusuna izin verilmedi.
Çeşitli illerdeki 1 Mayıs mitinglerine katılım sınırlı kaldı. Mitinglere İstanbul’da 10 bin, Zonguldak’ta 2 bin, Ankara’da 5 bin, İzmir’de 5 bin, Mersin’de 1500, Bursa’da 1500, İzmit’te 1500 ve Tunceli’de 3 bin kişi katıldı. (İkibin’e Doğru Dergisi, 10 Mayıs 1992)
İstanbul’da 1 Mayıs mitinginin düzenleyicisi Sosyalist Parti idi. Gaziosmanpaşa’daki mitingde Sosyalist Parti Genel Başkanı Doğu Perinçek’in yanı sıra, Eğit-Sen Genel Başkanı İsmet Aktaş da konuştu. Doğu Perinçek, “Türkiye’de arkada kalan yıllarda yükselen işçi hareketi ve ezilen Kürt halkının mücadelesi hakım sınıfları üç maddelik bir uygulamaya zorladı: Onarım, operasyon ve reform,” dedi. İsmet Aktaş ise, kamu çalışanlarına grev hakkının verilmesini savundu.
Ankara’daki miting de Etlik Kasalar bölgesinde Sosyalist Parti tarafından düzenlendi. Mitinge Tüm-Bel Sen, Tüm Haber-Sen, Tüm Maliye-Sen, Dem-Sen gibi kamu çalışanları sendikaları da katıldı.
İzmir’de eski Balık Hali’nde yapılan kutlamalarda “Biji Kurdistan,” “Kürdistan faşizme mezar olacak,” “tek yol devrim” sloganları atıldı.
1 Bu rapor, Tekgıda-İş Sendika Akademisi yöneticisi Yıldırım Koç tarafından hazırlanmıştır.
Çeşitli illerde gerçekleştirilen yasadışı gösterilerde ise 300 kişi gözaltına alındı. (Cumhuriyet Gazetesi, 2.5.1992)
Eğitim-İş Sendikası, 1 Mayıs’ı TÜRK-İŞ, DİSK ve HAK-İŞ’le birlikte kutladı. Eğitim-İş’in gazete ilanı şöyleydi: “1 Mayıs Emek Bayramı’nı, evrensel özüne ve emeğin birliği ilkesine bağlı olarak kutlayacağız. Başkanlar Kurulumuz ve Merkez yönetim Kurulumuz bu anlayışın gereği olarak, bu yıl 1 Mayıs Emek Bayramı’na, sendikalar ailemizin temsilcileri olan TÜRK-İŞ, DİSK ve HAK-İŞ konfederasyonları ile birlikte kutlamayı kararlaştırmıştır. 1 Mayıs’ın ülkemizde ve tüm dünyada özgürleşmeye, demokratikleşmeye ve sendikal birliğe katkı getirmesi dileğiyle.” (Cumhuriyet Gazetesi, 1.5.1992)
Eğit-Sen tarafından yayımlanan Eğit-Sen Dergisi 1 Mayıs özel sayısında da, genel bir değerlendirmenin ardından, şu talepler dile getirildi:
“DYP-SHP hükümetinin seçim öncesi sendikal haklarımız ile ilgili vaadleri gerçekleştirilmemiştir. Doksaniki 1 Mayıs, bu vaatlerin takipçisi olduğumuzun gösterildiği bir gün olmalı ve kitlesel mücadelemiz yükseltilmelidir.
“Doksaniki 1 Mayıs’ı, ekonomik, demokratik, mesleki ve özlük haklarımızın gür sesle haykırıldığı bir gün olmalıdır.
“Doksaniki 1 Mayıs’ı eğitimin demokratikleştirilmesi, bilimsel ve demokratik programlarla herkesin kendi anadilinde eğitim yapma hakkının savunulduğu, her kademedeki yöneticilerin eğitim emekçileri tarafından seçilmesi talebimizin yankılanacağı bir gün olmalıdır.
“Doksaniki 1 Mayıs’ı, tüm eğitim emekçilerinin okullardan ve işyerlerinden başlayarak birlik ve dayanışmasının geliştirileceği, sendikal birliğin yaratılması yolunda ortak bir adımın atılacağı bir gün olmalıdır.
“Doksaniki 1 Mayıs’ı işçilerin ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak yasallaşmalı ve tatil ilan edilmelidir.
“Demokratikleşme vaatleri sunan hükümet 1 Mayıs ile ilgili miting başvurularına kabul etmedi. 1 Mayıs salonlarda değil, alanlarda kutlanmalıdır.
“Yaşasın grevli, toplu sözleşmeli sendikal mücadelemiz!
“Yaşasın dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs!” (Sami Evren – Siyami Erdem – Cafer Yıldırım, Eğitim Emekçileri Tarihi, Encümen-i Muallimin’den Eğitim-Sen’e, Bireşim Yay., İstanbul, 1995, s.172)
Eğit-Sen Genel Başkanı İsmet Aktaş, daha sonraki günlerde 1 Mayıs’ı şöyle değerlendirdi:
“Bursa, İzmir, İzmit ve İstanbul yasal mitinglerine katıldık. Diğer yerlerde konuşmalar yapıldı. 27 bin üyemizden 15 bininin üzerinde üyemiz 1 Mayıs kutlamalarında yer aldı. Biz üretimi durdurup alanlara çıkmaktan yanayız. İşçileri salonlara hapsetmek gericiliktir, hükümetle uzlaşmaktır. Demagoji yapan hükümetin güdümüne girdiler: (…) İlk kez kamu çalışanları, sosyalist dergiler, demokratik kitle örgütleri ve sendikalar bir birlik oluşturdular. Bu büyük bir kazanımdır. Bunun sürekli ve kalıcı bir mücadele platformuna dönüştürülmesi gerekir.” (Emeğin Bayrağı Dergisi, 21 Mayıs 1992, s.5)
1992 yılında Türk-İş, DİSK ve Hak-İş’in 1 Mayıs’ı bir kapalı salon toplantısıyla birlikte kutlama süreci, DİSK’in 1992 yılı Ocak ayında toplanan genel kurulunda başladı.
DİSK’in 8. Genel Kurulu, 18-19 Ocak 1992 günleri yapıldı. Genel kurulda Türk-İş adına yapılan konuşmada şunlar söylendi:
“DİSK Yönetim Kurulunca gönderilen ve bu genel kurula katılmamız istenilen nazik davet ve yıllar süren bir hasretin giderilmesi arzusuyla Türk-İş Yönetim Kurulu adına aranızda bulunuyorum.
“Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın değerli yöneticileri de şu anda siz değerli kardeşleriyle birarada olmanın mutluluğu içindeler.
“12 yıl sonra, büyük haksızlıklar, büyük çileler çekerek geldiğiniz bu noktada, değerli kardeşimiz ve arkadaşımız Sayın Abdullah BAŞTÜRK’ün aramızda bulunmayışı, onurlu mücadelesinin sonunda gelinen çizgiyi göremeyişi üzüntü kaynağımızdır.
“Türk-İş topluluğu adına bir kez daha rahmet diliyor, kendisini saygı ile anıyoruz.
“Hiç şüphe yok ki, hepimiz işçi hareketinin başarısı, temsil ettiğimiz arkadaşlarımızın refah ve mutluluğu için mücadele vermekteyiz.
“Geçmişte edindiğimiz deneyimler, fiziksel olarak ayrı örgütler olmamıza rağmen, bu mücadeleyi omuz omuza, kol kola ve sürekli diyalog içinde kalarak sürdürmemiz gereğini ortaya koymaktadır.” (Türk-İş adına yapılan 2 sayfalık konuşma)
DİSK Genel Kurulunda genel başkanlığa seçilen Kemal Nebioğlu da, 29 Ocak 1992 tarihinde Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz’a yazdığı mektupta şunları belirtti:
“Sendikal rekabetin, ortak hedefler doğrultusunda birlikte mücadeleye ve uygar ilişkilere engel olmaması gerektiği tarafımızdan bir çok kez vurgulanmıştır. Bu bağlamda Türk-İş’in Genel Kurulumuzda temsiline özel önem verilmiş, ilk davetiye şahsınıza gönderilmiştir. Genel Kurul programı oluşturulurken yapılması öngörülen etkinliklerde Türk-İş’in temsili konusu Konfederasyonumuz Genel Sekreteri Sn.Süleyman Çelebi tarafından bizzat takip edilmiştir.” (DİSK’in 1 sayfalık mektubu)
Bu süreçte ortak işçi sorunlarının çözümü için birlikte mücadele etme girişimleri sonuç verdi. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK, bu doğrultuda bir adım olarak, 1 Mayıs’ı bir salon toplantısıyla birlikte kutlama kararı aldı (Cumhuriyet,11,4.1992;14.4.1992). Türk-İş ve Hak-İş’in 1 Mayıs’ı işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak bir salon toplantısıyla kutlamasında, Türk Ceza Kanununun 141. ve 142. maddelerinin kaldırılmasının ve 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması, Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimlerin çökmesi ve Sovyetler Birliği’nin 1991 yılı sonunda dağılmış olmasının etkisi vardır.
Mustafa Başoğlu bu süreci şöyle anlatmaktadır:
“Türk-İş olarak biz, kansız 1 Mayıs’lara ulaşmak, 1 Mayıs’ı topluma sevdirip kabul ettirmek için gerekli çalışmaları yaparak geldik.
“Önce bir bildiri yayımladık, daha sonra salon toplantıları düzenledik ve hedeflediğimiz amaca ulaşmaya çalıştık. Kınandık, eleştirildik, fakat doğruluğuna inandığımız tutumumuzu değiştirmedik.
“Sayın ÇELEBİ Türk-İş’e geldi. Genel Başkan Sayın YILMAZ’la görüştü. Ben DİSK’i ziyaret ettim.
“Sayın Necati ÇELİK ve Yönetim Kurulu üyeleri Türk-İş’te Genel Başkan Sayın Şevket YILMAZ’ı ziyaret etti. Daha sonra üç Konfederasyon Genel Başkanı Türk-İş’te buluştu, konuştu ve birlikte hareketin ilkelerini belirledi.” (Mustafa Başoğlu, “Kansız 1 Mayıs, Türk-İş Dergisi, Nisan-Mayıs 1992;7)
Bazı sendikalar ve sosyalist örgütler, 1 Mayıs’ı alanlarda kutlamak için girişimlerde bulundu. Deri-İş, Tezkoop-İş, Liman-İş, Laspetkim-İş gibi sendikaların yayın organlarında bu konuya özel önem verildi.
1 Mayıs’ı meydanlarda kutlama girişiminde bulunulan bazı yerlerde emniyet güçleri katılımcılara müdahale etti. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin’deki göstericilerden yaklaşık 300’ü gözaltına alındı. (Cumhuriyet, 2.5.1992)
Hak-İş, 1 Mayıs’ı geçmişte şu şekilde nitelendiriyordu:
“Bu bayram, komünist yahudi bayramıdır. Yahudilik tarafından bütün dünyaya bir ‘işçi bayramı’ sıfatıyle bir MÜŞRİK bayramıydı. Milletimizin bu ve mümasili bayramlarla en küçük bir alakasının olmadığı muhakkaktır.
“Yahudi tarafından 1 Mayıs’ın bütün dünyaya empoze edilmesi, 1890 senesinde başlar. Bu tarihin tercihi, Amerika’daki Yahudi-Komünist tahrik ve tertibi neticesinde meydana gelen ‘işçi hadiseleri’ ile alakalıdır.
“1977 mayısı, yine İstanbul’da Taksim Meydanında ve gayet kanlı bir şekilde tes’id edildi. Allah korkusu kalblerinde yer etmemiş, insâf, merhamet nedir bilmiyen Sovyetçi komünist Yahudi uşakları ile maocu komünist Yahudi uşaklarının birbirlerine ateş açmaları üzerine paniğe kapılan nümayişçilerden 50 kadarı hayatını kaybetti. Mevcut Yahudi güdümlü liberalo-kapitalist nizam öylesine müdhiş bir hıyânet içindedir ki bu büyük katliama rağmen tek bir mes’ûl tesbit edilip tecziye edilmiş değildir. Ve nümâyiş tertibleyicileri o kadar tüyler ürpertici bir ihanet içindedirler ki, onların başı, dünyanın en bedbaht, en büyük mezalim ve katliamlara, işkencelere uğramış işçileri olan ve Yahudiye köle edilmiş bulunan Komünist memleket işçileri hakkında, nümâyiş sırasında şöyle diyebilmişdir: ‘Bugün kendi düzenlerini kurmuş olmanın büyük sevinci içinde, Sovyet, Bulgar, Vietnamlı ve diğer sosyalist ülkelerin emekçilerinin sevincini paylaşıyoruz.’
“1 Mayısın guya işçi bayramı olarak tes’id edilmesi mer’i kanunlara mugayir olduğu, Komünizm gayr-i kanuni olup 1 Mayısın işçi bayramı olarak tes’idi de Komünizmin alâmeti farikası sıfatıyle memnû bulunmak icab ettiği halde, ne Hükumet, ne de adlî merciler 1 Mayıscılara karşı en küçük bir mani olma tebebbüsünde ve takibatta bulunmaktadırlar.
“HAK-İŞ camiası ve bütün Türk işçileri 1 Mayıs Yahudi Bayramını lanetlemekte ve 1 Mayısda hiçbir hâl-ü kârda bayram yapılmamasını, 1 Mayısın tatil günü olmamasını istemektedir.
“HAK-İŞ ve bütün Türk işçileri, 1 Mayısların Beynelakvâm Yahudiliğin ve onun hempalarının şenlik, şirketlik, azgınlık ve zafer günü olmaması için elinden geleni yapmıya kararlıdır.
“Bundan böyle 1 Mayısda hiçbir bayramın yapılmaması için her hak kullanılacaktır.
“Yahudiliğin Komünizm vasıtasıyla işçilerimizi istismar etmesinin ve şeni emellerine alet etmesinin önüne er geç mutlaka geçilecekdir.
“Bütün Milletimizi bir kere daha ikaz ediyor, muazzam Yahudi tehlikesine karşı uyanmıya, derlenip toparlanmıya ve ona yekvucûd halde karşı koymıya davet ediyoruz!
“Nihai zafer Yahudiliğin değil, Hak Davaya inananların olacaktır!” (Hak-İş, 2. Genel Kurula Sunulan Faaliyet Raporu, Ankara, 1979; s, 8, 8-9, 33, 36-7)
Ancak Hak-İş bu tavrını 1989 yılında değiştirdi. Hak-İş, 30 Nisan 1989 tarihli basın bülteninde, Genel Başkan Necati Çelik’in 1 Mayıs mesajını yayınladı. Daha sonraki yıllarda da bu kutlama devam etti. (Uslu, Salim, Bütün Yönleriyle 1 Mayıs, Hak-İş Yay., Ankara, Nisan 1992; 47-63; ayrıca bkz. Hak-İş, 7. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, 17-18-19-20 Aralık 1992, Ankara, 1992; 207-219)
Geçmişte işçi bayramı olarak 274 ve 275 sayılı Kanunların Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği 24 Temmuz gününü kutlayan ve 1 Mayıs’a karşı çıkan Türk-İş’in tavrı da değişti.
Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in Ankara’da Karayolları Gn.Md. Konferans Salonu’ndaki toplantı ise herhangi bir sorun yaşanmadan gerçekleştirildi.
Türk-İş adına Genel Eğitim Sekreteri Mustafa Başoğlu, Hak-İş adına Genel Eğitim Sekreteri Salim Uslu ve DİSK adına Yürütme Kurulu Üyesi ve Örgütlenme Dairesi Başkanı Ömer Çiftçi’nin oluşturduğu düzenleme komitesi, ortak imzalı davetiyede şunları yazdı:
“TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK;
“1 Mayıs işçilerin uluslararası ‘Birlik, Dayanışma ve Mücadele’ gününü bu yıl üç konfederasyon olarak birlikte kutlayacağız. Sizleri de aramızda görmekten onur duyacağız.”
Toplantı, Ankara’da Yücetepe’de Karayolları Genel Müdürlüğü Konferans Salonu’nda saat 10’da başlayacaktı. Programda, üç genel başkanın konuşmasının ardından Devlet Bakanı ve Başbakan Vekili Erdal İnönü’nün de konuşacağı belirtiliyordu. Etkinlik, konuşmaların ardından, üç konfederasyonun imzaladığı Güçbirliği Bildirisi’nin okunmasının ardından folklor gösteriyle birlikte sona erecekti.
Türk-İş’in toplantı öncesinde yayınladığı 1 Mayıs 1992 bildirisi aşağıda sunulmaktadır:
AZİZ TÜRK İŞÇİLERİ!
Bugün 1 Mayıs.
Bugün, işçilerin uluslararası düzeyde mücadele, dayanışma ve birlikte hareket etme kararlılığının 106 ncı yıldönümüdür.
Bugün, emeğin hakkını vermek istemeyenlere işçilerin cevap günüdür.
1 Mayıs’lar, ülkemizde de işçi bayramı olmasının vazgeçilmez özlemini taşıyor.
1 Mayıs, insanlar arasında din, dil, ırk, mezhep ve renk ayrımı yapmayan, kendisi kadar halkının mutluluğu ve refahını gözeten işçilerin herkesi eşit gördüğü ve hiç kimsenin horlanmadığının yeniden ortaya konulduğu bir gündür.
Türk-İş, geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da Ankara’da 1 Mayıs’ı salonda kutluyor.
1 Mayıs üzerinde ülkemizde çeşitli tartışmalar yapıldı. Bu tartışmalar, son yıllarda azalmasına rağmen, yine de sürmektedir.
Nedir 1 Mayıs?
Ülkemizde de İşçi Bayramı olarak katlamayı arzuladığımız günün anlamı nedir?
İşçiler, kötü iş şartlarını değiştirmek, özellikle günlük çalışma süresini 8 saate indirmek için yoğun bir mücadele başlatmıştı. Bu mücadelelerden birinin cereyan ettiği 1886 olaylarında hayatını yitirenlerin anısına, 1 Mayıs 1891 yılında Brüksel’de toplanan işçi temsilcileri, her yıl 1 Mayıs’ı uluslararası mücadele, birlik ve dayanışma günü olarak kutlamaya karar verdiler.
Bu kutlama uluslararası belirli bir kurala bağlı değildir. Onun için 1 Mayıs’lar salonda, alanda veya işyerlerinde yahut başka etkinliklerle kutlanabilmektedir.
SEVGİLİ İŞÇİLER
Önemli olan 1 Mayıs’ı ve onu meydana getiren haklı nedenleri unutmamak ve o kötü günlerin geri gelmemesi için hak arama ruhu, dayanışma ve birlik anlayışını devamlı canlı tutmaktır.
Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizde işçilerle diğer çalışanlar, emekliler, dar ve sabit gelirliler son 10 yıldır sürekli gelir kaybına uğratılmış, yaşama şartları bozulmuş, sorunları çözüleceğine giderek artmıştır.
Türk-İş ve onu meydana getirerek güç ve destek veren sendikalar, bu olumsuzlukları gidermek için yoğun mücadelelere girişti.
Kapalı salon toplantıları, yürüyüş ve mitingler, yemek boykotları, yasaksız demokrasi konferansları, işçi eylemleri, ülke çapındaki 3 Ocak genel eylemi, bu mücadelelerin özünü oluşturmaktadır. 1986 ara seçimi, 1987 ve 1991 genel seçimlerinde sürdürülen siyasi mücadele de aynı amaca yöneliktir.
Bu demokratik mücadelenin temelinde, bundan önceki siyasi iktidarın sorunlara kalıcı çözüm getirmemesi yatmaktadır.
Bugün şikayetçi olduğumuz bozuk gelir dağılımı, giderek artan işsizlik, çekilmez hale gelen hayat pahalılığı, ağır vergi yükü, çalışma hayatını kıskıvrak bağlayan yasal düzenlemeler, işçilerin işyeri yönetimlerinde söz sahibi olamamaları, iflasın eşiğine getirilen işçilerin yegane sosyal güvenlik kuruluşu Sosyal Sigortalar Kurumu, kalıcı çözüm getirilmeyen ve facialara yol açan iş kazaları, önlenemeyen meslek hastalıkları, bin yandan sözleşmeli personel, öte yandan taşeron uygulamaları ile başlatılan sendikasızlaştırma çabaları, yeterli düzeye çıkarılmayan asgari ücret, bir türlü kurulamayan işsizlik sigortası, iş güvencesinin yasal güvenceye henüz bağlanmamış olması ve daha birçok önemli konuyu Türk-İş’in çözme girişimlerini, geçen siyasi iktidar hep gözardı etti.
SEVGİLİ İŞÇİLER
Şimdi ülkemizde yeni bir hükümet var. Bu koalisyon hükümetini, ortaklık protokolü ve programına paralel olarak bugüne kadar sürdürdüğü icraatından dolayı destekliyoruz.
Herkes bilmektedir ki, bu desteğimizin devamı, hükümetin vaadlerini yerine getirme şartına bağlıdır. Yıllanmış sorunların çok kısa sürede çözüme kavuşturulmasının zorluğunu biliyoruz. Ancak, uzun süre beklemeye tahammülümüzün olmadığını mutlaka siyasi iktidar da biliyordur.
İktidar sorunları çözerse onu destekleyeceğimizi, aksi halde demokratik mücadeleye girişeceğimizi her vesile ile Türk-İş kamuoyuna açıklamaktadır.
Temel insan haklarına, özgürlükçü, çoğulcu ve çağdaş demokrasiye ulaşmada, ülkenin birlik ve bütünlüğü ile devletimizin bölünmezliğini korumada her zamankinden daha çok birliğimizi korumak zorundayız. Her dönemde ülkenin tüm sorunlarına karşı duyarlı şekilde, kalkınmanın yükünü omuzlarında taşıyan işçiler olarak üzerimize düşen fedakarlığın fazlasını yaptık.
Çalışma barışını gönüllü ve kalıcı hale getirmek, yasal zorlamalarla değil, işçi-işveren ve hükümetin karşılıklı anlayışına dayalı olarak sorunların çözümüne bağlıdır.
Bu sorunlara kalıcı çözüm istiyoruz.
Bugün 1 Mayıs’ı tüm işçiler birarada kutluyoruz.
İşçi örgütleri arasında düşünce ve yöntem farklılıkları olsa da, özü EKMEK-BARIŞ-ÖZGÜRLÜK sloganında bütünleşen amaç beraberliği vardır.
Onun için, emeğin hakkını almada ve alınterinin evrensel kutsallığını savunmada işçiler ve işçi örgütleri arasında ayrılık düşünemiyoruz.
Sendikacılığın temel felsefesinde, işçilerin birliği bütünlüğü ve dayanışması vardır.
İşçiyiz. Biriz, beraberiz. Birliğimizi ve dayanışmamız, geleceğimiz ve refahımız içindir.
Çalışanların haklarını alıncaya kadar ve her zaman aynı amaçlarla beraber olacağız. Ülkemizin birliği için, halkımızın bölünmezliği ve kardeşliği için, dünya işçilerinin ezilmemesi için biriz, beraberiz.
Biz işçiyiz. Bölücülüğe karşıyız. Biz işçiyiz, mutluluğu gölgeleyen kana, gözyaşına karşıyız. Biz işçiyiz. Savaştan değil, barıştan yanayız.
Gelecek 1 Mayıs’lara sorunlarımızı çözmüş olarak girmeyi umuyoruz.
Yaşasın dünyadaki işçilerin birlik, dayanışma ve inançlı mücadelesi.
Yaşasın 1 Mayıs İşçi Bayramı.
BİRLİK, MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN
Üç Konfederasyonun temsilcileri, 1 Mayıs günü gerçekleştirilen toplantı öncesinde bir araya gelerek Güçbirliği Bildirisi’ni hazırladılar. Bu bildiri, konuşmaların ardından okundu. Bildiri aşağıda sunulmaktadır:
GÜÇBİRLİĞİ BİLDİRİSİ
TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK olarak bu yıl 1 Mayıs’ı birlikte kutluyoruz.
Öncelikle demokrasimizin yasaklardan arındırılarak çağdaş hale getirilmesini istiyoruz.
İnsan onurunu önde tutan, düzenleme ve uygulamalar zaman yitirilmeden hayata geçirilmelidir.
Tüm emekçilerin yaşamsal sorunlarına çözüm getirmek 1 Mayıs’ın birlik, mücadele ve dayanışma amacının temelini oluşturmaktadır.
Sömürüyü, haksız kazancı, işsizliği, açlığı, sağlık ve benzeri sorunları, toplumsal barış ve refahın önündeki engeller olarak görüyor ve ortadan kaldırılması amacını, güç ve eylem birliğimizin vazgeçilmez temeli sayıyoruz.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları, Bildiri, Sözleşme ve Tavsiye Kararları, Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO)’nun Anayasası, Sözleşme ve Tavsiye Kararları;
Avrupa Sosyal Şartı, Helsinki Nihai Senedi ve Paris Sosyal Yartında belirtilen;
Daha geniş özgürlük, demokratik toplumsal mutabakat,
Daha iyi yaşam, temel insan haklarına (insan kişiliğinin en yüksek onur ve değerine),
Erkek-kadın hak eşitliğine,
Temel insan haklarına dayanan çoğulcu, özgürlükçü hukukun üstünlüğü, sosyal adalet, sosyal güvenlik hakları,
Çalışanların aileleriyle birlikte insan onuruna yaraşır adil ücret elde etmeleri,
Adil, istikrarlı ve geleceği güvence altına alan bir çalışma yaşamı,
Yaşlıların, kimsesizlerin, emeklilerin, kadınların, korunmaya muhtaç bütün toplum fertlerinin huzur içinde yaşamaları, özellikle çocukların ve gençlerin gelişmelerinin sağlanması,
İşçilerin, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı korunmaları,
İşçilerin mesleki eğitimlerinin sağlanması ve meslekte ilerlemelerinin geliştirilmesi,
İşçilerin siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşama etkin biçimde katılmaları,
Başta işçiler olmak üzere öğretmen ve bütün çalışanların sendikalaşma, toplu iş sözleşme ve grev haklarına kavuşturulmaları,
Çalışan kadınların her türlü ayrımcılığa karşı korunmaları
İnsanların işkence ve başka zalimce insanlık dışı ya da onur kırıcı davranışlara ya da cezaya karşı korunmaları,
Sendikaların faaliyetten alıkonulmaları, sendikacıların sendikal faaliyetlerden dolayı kovuşturmaya tabi tutulmaları, gözaltına alınmaları, sendikaların kapatılması gibi sendikal hak ve özgürlüklerle bağdaşmayan uygulamalar kesinlikle girişilmemesi ve uluslararası düzenlemelerle belirlenen ilkeler, temel hak ve özgürlükleri kapsayan karar ve kurallara olan bağlılığımızı bir defa daha teyit ederiz.
ÜÇ İŞÇİ KONFEDERASYONU:
(1) Ülkemizde hukukun üstünlüğüne, temel insan hak ve özgürlüklerine dayanan demokrasinin önündeki bütün engellerin, yasak ve sınırlamaların kaldırılıp çağdaş demokrasinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla işlerlik kazanabilmesi için 1982 Anayasası’nın öncelikle ele alınarak toplumumuzun tüm sivil kesimlerinin katılımı ile demokratik mutabakat belgesi niteliğinde yeni bir Anayasa yapılması,
(2) Buna bağlı olarak çalışma hayatını düzenleyen mevzuatın bir bütün olarak ele alınıp demokratik anlayışla yenilenmesi,
(3) 12 Eylül hukuku ve sonuçlarının her yönü ile ortadan kaldırılması,
(4) Özgür üniversite, basın-yayın, sendika, dernek ve öteki kuruluşlara yasalarla getirilen yasak ve sınırlamaların kaldırılması,
(5) Adil gelir dağılımının sağlanması, yeterli ücret, herkesten kazancına ve gelirine göre vergi alınması,
(6) Çağdaş anlamda iş güvencesinin sağlanması ile işsizliğe kalıcı çözüm getirilmesi, işsizlik sigortasının kurulması, kıdem tazminatının geliştirilip korunması,
(7) Sendikasızlaştırma politikalarına karşı tüm çalışanların sendikalaşma mücadelelerinin geliştirilerek sürdürülmesi,
(8) İşçiler başta olmak üzere kamu görevlileri, emekliler ve toplumun diğer dar ve sabit gelirlilerinin yaşamlarını giderek zorlaştıran, kişi ve toplum yaşamında giderilmesi güç olumsuz gelişmelere yol açan enflasyon ve ona bağlı hayat pahalılığının ortadan kaldırılması,
(9) Her türlü şiddet, terör, hukuk dışı baskı ve yöntemlerle, ırkçılığa karşı hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik mücadelenin desteklenmesi,
(10) Kalkınmanın hızlandırılması,
(11) Eğitimin her kademede fırsat eşitliğine dayanan temellere oturtulması,
(12) Sosyal adaletin geliştirilmesi,
(13) Katılımcı demokrasinin tabii sonucu olarak işçilerin sendikalaşmaları ve sendikacıların ülke sorunlarıyla daha yakından ilgilenmelerini sağlayacak tedbirlerin alınması
Ve benzer temel ülke ve işçi sorunlarının çözümünde, tüzük ve genel kurul kararlarına dayanan temel görüş ve ilkelerimiz saklı kalmak üzere, güçbirliği yapmaya,
Bu amaca ulaşabilmek için ortak demokratik mücadele yöntemleri geliştirmeye, belirli kurallara bağlamaya karar verdiğimizi
Halkımıza ve
Kamuoyuna sevgi ve saygıyla sunarız.
1 MAYIS 1992
Ankara’daki etkinliğe, sendika yöneticilerinin yanı sıra, Başbakan Vekili Erdal İnönü, TBMM Başkan Vekili Fehmi Işıklar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Moğultay, Devlet Bakanı Şerif Ercan, ANAP Genel Başkan Yardımcısı Fahrettin Kurt, SHP Genel Sekreteri Cevdet Selvi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın, bazı milletvekilleri, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri de katıldı. (Hak-İş, “1 Mayıs’ı 3 Konfederasyon Birlikte Kutladı,” Hak-İş Dergisi, Sayı 19, 1992; 22-28)
Toplantının açılışından sonra ilk konuşmayı Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz yaptı.
Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz’ın 1 Mayıs konuşması aşağıda sunulmaktadır:
Sayın Konuklar, HAK-İŞ ve DİSK’in Sayın Genel Başkan ve Yöneticileri,
Değerli Sendikacı ve Temsilci Arkadaşlarım,
Aziz İşçi Kardeşlerim,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Sizleri şahsım ve Türk-İş Yetkili Kurulları adına saygıyla selamlıyorum.
Hoş geldiniz.
Bildiğiniz gibi 1 Mayıs işçilerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günüdür.
Dünyada yüzmilyonlarca işçi bugün 1 Mayıs’ı birlik, dayanışma ve mücadele ruhu ile anıyor ve onu yaşatarak, ileriye dönük sorunların çözümünde temel dayanak sayarak bayram sevincine dönüştürüyor.
Hak alma ve kötü çalışma şartlarını değiştirme amacının temeli olan 1 Mayıs, kan ve gözyaşı dökme günü değildir. 1 Mayıs’ı amacından saptırmaya, korku ve endişe gününe çevirmeye kimsenin hakkı yoktur.
Geçmişte meydana gelen bazı üzücü olayların sorumluluğunu işçilerimize yüklemek haksız ve yanlış bir değerlendirmedir.
Değerli Kardeşlerim,
Bu yıl 1 Mayıs’ı TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK birlikte kutluyoruz.
Bu birlikte hareketin kıvancını tüm işçilerin birarada paylaşması, ülkemizin bugünü ve geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.
Bugün ortaya koyduğumuz birliğin, önemli ülke ve işçi sorunlarının çözümünde de sürdürüleceğini ümit ediyorum.
İşçi örgütleri arasında sorunların çözümünde yöntem farklılıkları bulunsa da, EKMEK-BARIŞ-ÖZGÜRLÜK ilkesinde bütünleşen amaç beraberliğimiz vardır. Emeğin hakkını almada ve alınterinin evrensel kutsallığını savunmada işçiler ve işçi örgütleri arasında ayrılık olabileceğini düşünemiyorum.
İnsana, onun yüksek onuruna layık olduğu değeri veren, çoğulcu, özgürlükçü, insan haklarını esas alan ve geliştiren demokrasidir. Hür ve güçlü sendikalar böyle bir demokratik yönetimin vazgeçilmez temel taşlarındandır.
Demokrasi olmadan işçi haklarının geliştirilip korunamadığını yaşayarak gördük. Kazanılmış haklarımızı geri alan olağanüstü dönemin olumsuzluklarını gidermek için sürdürdüğümüz mücadeleden şu ana kadar olumlu sonuç alamadık.
Değerli Arkadaşlarım,
Türk işçisi, toplumla bütünleşerek, hem işçi hem de ülke sorunlarına çözüm arama çabalarını sürdürmektedir.
İşçi ve yurt sorunlarını çözmek için yaptığımız demokratik eylemler bu temel hedefe ulaşmaya yönelikti.
Büyük bir olgunluk içinde yapılan yürüyüş ve mitinglerimiz, salon toplantılarımız, bahar eylemlerimiz, 3 Ocak genel eylemimiz, kadirşinas halkımızdan, basından daima destek görmüştür. Bu demokratik eylemler toplumla kucaklaşıp bütünleşmemizi sağlamıştır.
Biz işçiler ülkeseveriz. Kendi hakkımızı savunurken, ülkeye ve vatandaşlara zarar vermemeye büyük özen gösteririz. Hak aramaya dayanan eylemlerimizden hiç kimse zarar görmedi, kırma dökme olmadı. Bu bizim işçiler olarak olgunluğumuzu, başkalarının haklarına olan saygımızı ispatlıyor. Bir defa daha belirtiyorum, hiç kimse işçilerden ülke zararına bir davranış beklemesin.
Değerli Arkadaşlarım.
İşçiler olarak kardeşlik, barış ve yasaksız demokrasi istiyoruz.
Irkçılığa ve bölücülüğe karşıyız.
Bin yıldır kardeş olarak bir arada yaşayan Türk vatandaşlarının arasına sun’i ayrılık tohumları ekerek, kan dökerek düşman yapmaya çalışanların tutumunu asla tasvip etmiyoruz. Doğulusu, batılısı, güneylisi, kuzeylisi ile ayrılmaz bir bütün olan milletimizi hiç kimse bölemez.
İşçiler ve işçi örgütleri olarak üniter devlet ilkesine candan bağlıyız.
Nüfus cüzdanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazılan insanlarımız arasında gerek vatandaşlık hakları, gerekse temel hak ve özgürlükler açısından hiçbir ayırım olamaz, olmamalıdır.
Sosyal hukuk devleti ve demokratik kurallar içinde ve hukukun üstünlüğü prensibine uygun şekilde ülkemizde cereyan eden üzücü olayları önlemeye yönelik çalışmaları destekliyoruz.
Türk vatandaşları güven, huzur ve refaha layıktır. Onun için ülkenin bütünlüğüne, güven, huzur ve refahına kasteden ayrılıkçı terör olaylarını, onların yaratıcılarını, içerde ve dışardaki destekçilerini şiddetle ve nefretle kınıyoruz. İşçiler teröre ve şiddete karşı aynı saflardadır. Demokrasiye zararlı olan her olay bize de zarar getirir.
Değerli İşçi Kardeşlerim,
Bugün, dünyanın dört bir yanında işçiler ve işçi örgütleri, bizde olduğu gibi demokratik hak ve çıkarlarının mücadelesini veriyorlar.
Onun için işçilerin ulusal ve uluslararası birlikteliği önem taşıyor. Bu birlikte mücadele gününün simgesi olan 1 Mayıs’lar, onun için bazı çevreleri rahatsız eder.
Sermaye çevreleri kendi aralarında nasıl örgütlenip giderek güç kazanıyorlarsa, biz işçiler de birlik ve dayanışma içinde bulunmak zorundayız.
Ulusal ve uluslararası işçi dayanışması dünyada kalıcı barış sağlanmasının teminatıdır. Çünkü işçiler savaş değil, daima barışı savunurlar.
Değerli Arkadaşlarım,
Bu düşüncelerimi teyit eden üst örgütümüz olan Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu ICFTU’nun bu yıl için yayınladığı 1 Mayıs bildirisinden bazı pasajları bilginize sunmak istiyorum.
“Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) geleceğe güvenle bakmaktadır. Görevlerimiz çoktur ve de gittikçe artmaktadır. Bununla birlikte, dünyanın beş kıtasında bulunan örgütlü işçilerin azmi, hür sendikacılık prensiplerine bağlılık ve dayanışmaları da artmaktadır.
“Biz, dünyanın kaynaklarını, bütün insanların ve gelecek nesillerin sosyal adaletli bir ortamda, ekonomik ve çevresel güvenlik, özgürlük, barış ve eşitlik içinde çalışma ve yaşamalarının sağlanması için kullanılmasını ısrarla istiyoruz. İnsanların temel özgürlüklerini tehdit eden bütün tehlikelere karşı tetikte durmalıyız.
“Örgütlenme özgürlüğü, işçilerin kendi hür iradeleri ile kendi sendikalarını kurma veya istedikleri sendikaya katılma hakkının bir temel insan hakkı olduğunu tekrarlıyoruz. Çalışan kadınlar ve erkeklerin, bu hakkı kullanarak kendi çıkarlarını geliştirmede savunma aracı olan sendikaları kurmaları bu temel hakka dayanmaktadır.
“Diktatörlüğe, baskıya, ırkçılığa ve ayırımcılığa karşı mücadele veren işçileri destekleyeceğimizi taahhüt ediyoruz.
“Bütün insanlara demokratik yollarla kendi siyasi, ekonomik ve sosyal kuruluşlarını oluşturma ve değiştirme hakkının tanınmasını istiyoruz. Herkese sosyal adaleti gerçekleştirmek, ancak sendikal ve insan haklarına saygı göstermekle mümkün olacaktır.
“Dünyada gerçekçi ve sürekli barışın sağlanmasının demokrasi, özgürlük ve sosyal adaletin bütün dünya ülkelerine yayılması ile mümkün olacağına inanıyoruz.
“Barış, güvenlik ve silahsızlanmanın temellerini ve savaş ile iç kargaşaları önleyecek mekanizmayı güçlendirmeye çalışacağız.”
Hiç şüphem yok, bu düşüncelere herkes gönülden katılıyor.
Aziz İşçi Kardeşlerim,
Demokratik baskı grubu olarak mücadelemiz, sadece günü kurtarmak değil, gelecek nesillere de her yönüyle güzel bir Türkiye bırakabilmektir. Bunu ancak, daha temiz ve bakımlı çevre, daha çok kalkınmış ülke ve bunlardan daha önemlisi, her yönüyle işlerlik kazanmış, sağlam temellere oturtulmuş demokrasi ile gerçekleştirebiliriz.
20 Ekim genel seçimlerinden sonra kurulan koalisyon hükümeti, çağdaş demokrasi, temel insan hakları ve hür sendikacılığın egemen olması konusunda programında yer verdiği hususları yerine getirebilmenin çabası içinde görülüyor. Her yerde belirttiğimiz gibi, buradan da ifade etmek isterim ki, vaad ettiklerini uygulama alanına koyduğu sürece, hükümeti destekleyeceğiz, aksi olursa demokratik mücadeleden çekinmeyeceğiz.
Haksızlıklar karşısında açık alnımızı ve dik başımızı eğmedik. Bundan sonra da eğmeyeceğiz.
Koalisyon hükümeti bazı vaadlerini gerçekleştirmek için 500 günlük süre istemiştir.
Bu zamanı iyi değerlendirmelerini gönülden diliyorum.
Ancak, bizim zamana tahammülü olmayan bazı sorunlarımız var.
Onların gecikmesine meydan verilmesin.
Demokrasinin daha çok güçlenmesi, toplumun demokrasiye ve politikacıya olan güveninin artarak sürmesi, çekilmez hale gelen sorunların çözülmesi, hu hükümetin başarısına bağlıdır.
Bugüne kadar her vesile ile ifade ettiğim ve hayata geçirilmesini ısrarla istediğim hususlara bir kez daha değinmek istiyorum.
Yaşamak zorunda bırakıldığımız 12 Eylül hukuk düzeni temelden değiştirilmelidir.
Refah ve huzurun en büyük tehlikesi haline gelen işsizliğin önlenebilmesi için emek yoğun yatırımlara yönelinmeli, işten çıkarmalar sona ermelidir.
Ülkemizin her alanda büyük zararlara uğramasına yol açan anarşi ve terörün sona ermesi için tüm kuruluşlar işbirliği yaparak Devlete yardımcı olmalıdır.
Koalisyon Hükümetinin ilk hedeflerinden biri olan enflasyonu kontrol altına lam ve aşağıya çekmek konusunda henüz iyimserliğe yol açacak gelişmeler görülmüyorsa da, bu sorunun mutlak çözümünü bekliyoruz.
Toplumun tüm kesimlerinin demokrasinin nimetlerinden yararlanmasını, çalışanların statü farkı gözetilmeden tamamının toplu sözleşmeli, grevli sendikal haklara kavuşmasını istiyoruz.
Sendikal örgütlenmeyi zorlaştıran, kitle örgütleriyle ilişkilerini yasaklayan, sendikaların ve sendikacıların politika üretme ve politikaya katılma haklarını engelleyen yasaların değiştirilmesini istiyoruz.
Çalışma hayatını düzenleyen mevzuatın, asgari düzeyde ILO normlarına uygun hale getirilmesi,
1 Mayıs’ın işçi bayramı sayılması için yasal düzenlemenin yapılması,
Yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin sağlanması,
İşsizlik sigortasının kazanılmış haklara dokunulmadan ve zaman geçirilmeden kurulması,
Vergi kayıplarının önlenmesi, vergi adaletinin sağlanması,
Atatürk ilkelerine bağlı, laik, çağdaş hukuk devletinin güçlendirilmesi,
Adil gelir dağılımı, herkese sosyal güvenlik ve barınacağı bir konut olanağı sağlanması,
Bütün bunlar beklentilerimiz arasında yer almaktadır.
Bu ve benzeri isteklerimizi yıllardan beri dile getirmemize rağmen, geçmiş hükümetlere dinletemedik. Haklı isteklerimiz hep kulak arkasına atıldı.
Sayın Konuklar, Değerli İşçi Kardeşlerim,
Bu isteklerin gerçekleşmesiyle sadece işçiler değil, toplumun tüm kesimleri olumlu yönde etkilenecektir.
Bizim zorbalıkla işimiz yok. İşçilerin en büyük silahı üretimden gelen gücüdür. Gerektiğinde bu gücümüzü çeşitli eylemlerle ortaya koyduk. Bu demokratik ve siyasi mücadelede halkımızın verdiği desteğe bu vesileyle tekrar teşekkür ediyorum. hiç kimse şüphe etmesin, mecbur kalırsak aynı yöntemleri uygulamak bizim için görev olur.
İşçi haklarına karşı çıkmayı gelenek haline getiren işverenleri de bu vesileyle uyarıyorum; yanlış yoldan dönsünler. İşçinin çalışma yaşamının sonunda tek güvencesi olan kıdem tazminatını kaldırma girişiminden vazgeçsinler. Bu hakkımıza el sürdürmeyiz; sürmek isteyenin eli yanar.
Bizim mücadelemiz, toplumun huzuru, güveni, barışı içindir.
Bizim mücadelemiz, yasaksız demokrasi içindir.
Bizim mücadelemiz, toplumları çağdaş yeniliklere ulaştırmak içindir.
Biz işçiyiz. Yüreğimiz insan sevgisiyle doludur.
Biz işçiyiz. Herkesle barışığız.
Biz işçiyiz. Şiddetten değil, sevgiden yanayız.
Değerli İşçi Kardeşlerim,
Bugün, bu duygularımızı bir kez daha ortaya koymak için birlikteyiz.
Sizin adınıza, herkese EKMEK, dünyada BARIŞ, insanlara ÖZGÜRLÜK diliyorum.
Ve Türk işçileri adına, dünya işçilerini selamlıyorum.
Yaşasın dünya işçilerinin birlik, beraberlik, dayanışma ve demokrasi mücadelesi.
Bu duygularla değerli konuklarımıza saygılarımı sunarken, işçi kardeşlerimin gözlerinden öperim. (Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz’ın 1 Mayıs Töreninde Yaptığı Konuşma, Ankara, 1 Mayıs 1992)
İkinci konuşmacı, HAK-İŞ Genel Başkanı Necati Çelik’ti. Necati Çelik’in 1 Mayıs konuşması aşağıda sunulmaktadır:
TRT ve Basının Değerli Temsilcileri,
Ülkemizin Yiğit İşçileri,
Sevgili Mücadele Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in Değerli Yöneticileri,
Konuşmama hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlayarak başlıyorum.
Bugün 1 Mayıs 1992. Çalışan, üreten, hak eden, hakkını almak için mücadele eden insanlar için anlamlı bir gün.
12 Eylül müdahalesi öncesi ve sonrası yıllarda hep bu günü tartıştık. 1 Mayıs kutlamaları yasaklanmalı, dendi; 1 Mayıs kutlamaları ideolojik gayelere hizmet ediyor, dendi. Buna karşılık bir kısım insanlar da 1 Mayıs kutlamaları serbest bırakılmalı görüşünü savundu.
Çok önemli sendikal ve ülke meseleleriyle yüzyüze, içiçe yaşarken böyle anlımsız bir yasakla yıllarca uğraşmak zorunda bırakılmamız zaman kaybından öte bir işe yaramamıştır.
Huzurlarınızda 1 Mayısların kutlanmasının bu kadar büyük bir mesele haline getirilmesini yadırgadığımızı ifade etmek istiyorum.
Bilindiği gibi 1 Mayıs değişik toplumlarda, değişik şekillerde ve bir şenlik havası içinde kutlana gelmiştir. Orta Çağda1 Mayıs hristiyanların kutladıkları dini muhtevalı bir şenlikti. Nevruz kutlamaları ve Hıdırellez günü de tarihlerde baharın gelişi vesilesiyle kutlanan bir gündür.
Ancak sendikal anlamda 1 Mayıs kutlamalarının temeli Amerikalı işçilerin 8 saatlik işgünü mücadelesine dayanıyor. Bilindiği gibi Chicago’da bu amaçla düzenlenen yürüyüş ve mitingler sert bir şekilde bastırılmış, çıkan olaylarda bir çok insan yaralanmıştı. Daha sonra tutuklanan işçi liderlerinden dördü idam edilmiş bir kısmı da ömür boyu hapse mahkum edilmişti.
Sözlerimin burasında idam edilenlerden birinin idam öncesi söylediklerinden kısa bir alıntı yapmak istiyorum.
“Hakları yalnız imtiyazlı sınıflara göre uygulayan ve işçilere hak tanımayan iktidara arşı saygı duymuyorum. Savunduğum fikirler ve davam uğruna asılmayı göze alıyorum!”
İşte 1 Mayıs kutlamalarının anlamı burada aranmalıdır. Acı olayların yaşandığı 8 saatlik işgünü mücadelesinin anısını yaşatmak için kutlanan 1 Mayıs bugün ideolojik kalıpların dışına taşmıştır. Değişik şekillerde yönetilen yüzlerce ülkede kutlanıyor olması da bugünün ideolojik kalıplarından kurtulup evrensel bir anlam kazandığının bir işaretidir.
Ülkemizde de Osmanlı döneminden beri kutlanan 1 Mayıs 12 Eylül müdahalesinden sonra yasaklanmıştır. Zaman zaman bahar bayramı, zaman zaman işçi günü olarak kutlanan 1 Mayısla ilgili yasaklar ve serbestiler ülkemizde işbaşına gelen yönetimlerin demokrasi anlayışlarını yansıtan önemli bir gösterge olmuştur.
Artık 1 Mayısların uluslararası anlamını da içinde barındıran bir şekilde ve kendi şartlarımızla toplumsal değerlerimizi de ihtiva eden bir tarzda kutlanması hususunda toplumda büyük bir görüş birliği oluşmuştur.
Bu görüş birliğinin en somut ifadesi de bugün burada Hak-İş, Türk-İş ve DİSK Konfederasyonları olarak 1 Mayısı birlikte kutluyor olmamızdır.
1 Mayıs vesilesiyle ortaya çıkan bu ortak tavrın, ülkemizin ve çalışma hayatımızın temel sorunları karşısında da devam edeceği konusunda üç konfederasyon arasında bir görüş birliği oluşmuştur. Çünkü, ortak bir mücadelenin daha başarılı sonuçlar alınması için ne kadar gerekli olduğu bugün her zamankinden daha çok anlaşılmıştır.
1992 1 Mayısının çalışma hayatımız açısından getirdiği en önemli gelişme, sağladığı en büyük kazanç üç konfederasyonun acil ve temel sorunlar karşısında ortak bir mücadele gerekliliğini, hayata geçirme aşamasında olmalarıdır.
Biz işçiler ve işçi kuruluşları olarak demokrasinin bütün turum ve kurallarıyla işlediği, yasaksız, ayrıcalıksız, tek kişi ve zümre egemenliğine dayalı olmayan, sivil toplum kuruluşlarının önündeki engellerin kaldırıldığı, gelişmiş, kalkınmış ve adil gelir dağılımının sağlandığı bir Türkiye istiyoruz.
Bunun ilk şartı, toplumsal mutabakata dayalı, toplumun değerleri üzerinde yükselen, insanı merkeze alan, evrensel değerlerle uyumlu sivil bir anayasadır.
1 Mayıs kutlamaları üzerindeki yasak ve sınırlamaların kaldırılması da bu konuda atılacak ilk ve pratik adımlardan biridir.
Biz işçiler ve işçi kuruluşları 1 Mayısların çalışma hayatının ve ülkemizin içinde bulunduğu sorunların gözden geçirildiği, muhtemel çözüm yollarının arandığı, bir muhasebe günü, bir değerlendirme günü olması gerektiğine inanıyoruz.
Bu yüzden her yıl yaptığımız gibi, ülkemizin ve çalışma hayatının içinde bulunduğu durumu genel çizgileriyle ortaya koymak gerektiğini duyuyorum.
1992 1 Mayısına Türkiye kronik sorunlarını çözememiş bir halde girmiştir.
Enflasyon hâlâ düşme eğilimi göstermekten uzaktır.
Dış borçlar 46 milyar dolar, iç borçlar 80 trilyon TL’sıdır.
Ödemeler dengesi açığı 2,3 milyar dolar,
Dış ticaret açığı ise 7,5 milyar dolardır.
Keyfi işten çıkarmalar bütün hızıyla devam etmektedir.
İşsizlik her geçen gün artmakta, yeni istihdam imkanı sağlayacak yatırımlar yapılamamaktadır.
Bölücü terör halen ülkemizin en önemli ve ilk sıradaki gündem maddesi olma özelliğini korumaktadır.
Sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar, sınırlamalar ve yasaklar devam etmektedir.
Turizm, taşımacılık, tekstil ve demir-çelik gibi temel sektörlerde kriz noktasına varmış problemler devam etmektedir.
Büyüme hızı harekete geçirilememiştir.
Kamu açıkları artmaktadır.
Sağlık ve eğitim harcamaları hâlâ savunma harcamalarının gerisindedir.
Çevre, altyapı, konut, beslenme ve sağlık sorunları her yıl büyümektedir.
Bu sorunların kısa vadede çözümü de ne yazık ki mümkün görünmemektedir.
Ancak, bütün bu olumsuzluklara karşın 1992 1 Mayıs’ına bazı ümit verici gelişmelerle birlikte girdiğimizi de ifade etmek isterim.
Yeni hükümetin demokratikleşme konusunda bir takım hazırlıklar içinde olması, toplumsal mutabakata dayalı geniş katılımlı, toplumun değerleri üzerinde yükselen, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesine imkan tanıyan yeni sivil bir Anayasa hazırlaması konusunda toplumla birlikte görüş birliği içinde olması,
Keyfi işten çıkarmaları önlemek amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bir yasa taslağı hazırlanarak tartışmaya açılmış olması,
İşçi kuruluşlarının da katılımıyla Çalışma Meclisi’nin toplanması ve bu Meclis’te işsizlik sigortası ile ilgili uygulanabilir bir çözüm arayışının varlığı,
İşçi kuruluşları olarak yukarıda sıraladığımız sorunların takipçisi olmak, demokrasinin de gereği olan yasaklardan arınmış bir toplum düzeninin gerçekleşmesine katkıda bulunmak, bu konuda atılan her olumlu adımın başarılı kılınmasına çalışmak için, birlik ve dayanışmanın ilk adımını sendikal mücadelenin bir simgesi olan 1 Mayıs kutlamaları ile atmış bulunuyoruz.
Konfederasyonumuz ve bağlı tüm sendika ve sendika şubeleri, “Türk-İş, Hak-İş ve DİSK Güç Birliği Ortak Bildirisi” metninde ifade edilen ilke ve talepler doğrultusunda gerekli aktivite hassasiyet içinde bulunacaklardır.
Bu vesileyle,
Gelecekte daha geniş katılımlı, daha az sorunlu olarak 1 Mayıslarda buluşmak umuduyla,
Barışın, eşitliğin, kardeşliğin tesis edildiği, sömürünün, ezen ve ezilenin olmadığı bir Dünya ve Türkiye ideali içinde,
Hak mücadelemizin kutlu, yarınlarımızın aydın olması dileğiyle,
Ülkemiz ve Dünya işçilerinin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı kutluyor,
Hepinize şahsım ve Konfederasyonum adına saygılar sunuyorum. (Hak-İş, Genel Başkan Necati Çelik’in 1 Mayıs Günü Yaptığı Konuşma Metni, 1 Mayıs 1992, 4 sayfalık çoğaltma metin)
DİSK Genel Başkanı Kemal Nebioğlu da aşağıda konuşmayı yaptı:
Bugün 1 Mayıs.
İnsanlığın gelişiminin, daha insanca, daha onurlu bir yaşam mücadelesinin tarihsel dönemeci.
En yüce değerin, yaşamı üreten emeğin bayramı 1 Mayıs. Tüm dünya işçilerinin birlik, mücadele ve dayanışma günü.
İnsanlık tarihinin koşullar ne olursa olsun unutulmayacak, unutturulamayacak bir günü.
Türkiye işçi sınıfına da unutturamadılar. Geçmişte yüzbinleri kucaklayan örgütlülüğümüzle, alanlarda adına ve anlamına yakışan görkemlilikte kutladığımız 1 Mayıs’ı, 12 Eylül kararlığında işkencelerde, zindanlarda kutladık.
1 Mayıs ’92 Türkiye işçi sınıfı adına yeni bir başlangıç. 12 Eylül karanlığını yırtma, 12 yıldır zindanlarda, mahkemelerde tüm onuruyla yaşattıkları DİSK’i yeniden kurma çalışmalarının başlangıcı. 12 yıl öncesinin coşku ve heyecanıyla. Emekçilerin sadece ücretini değil, toplumsal rolünü de değiştirecek, yaşamı üretenlerin yaşamın her alanında etkin ve söz sahibi olmasını sağlayacak yeni bir dönemin başlangıcı.
Gasp edilen haklarımızı geri almak için, DİSK’i yok edemediklerini, yok edemeyeceklerini göstermek için başlıyoruz. Bu bir onur mücadelesidir. Bu çağdaş, demokratik bir toplum olabilmenin mücadelesidir.
1 Mayıs ‘92’yi tüm emekçilerimizin, bu onur mücadelesini yaşamın her alanında sürdüreceklerine ve başaracaklarına olan inancımızla kutluyoruz.
Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayın Bakan,
Sayın Konuklarımız,
Değerli Basın-Yayın Emekçileri,
Değerli İşçi, Emekçi Kardeşlerim,
Böylesine anlamlı bir günde, bu kutlamaya katılan sizleri coşkuyla selamlıyorum.
Bugün, 1 Mayıs. Bugün tüm ülkelerde yüz milyonlarca işçi ve emekçi uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele gününü kutluyor. Sömürüye ve baskıya karşı, daha demokratik, daha adil ve daha insanca bir dünya için istemlerini haykırıyor. Çünkü bütün dünya işçilerinin çıkarları bir, amaçları ortaktır ve mücadeleleri aynı hedeflere yöneliktir.
Bugün demokratik hak ve özgürlükler için yaşamlarını yitiren, özellikle 1 Mayıs 1977 katliamında öldürülen 36 şehidimizi bir kez daha anıyor, onların önünde saygı ile eğiliyor ve selamlıyoruz.
Dostlarım,
1 Mayıs’lar, tüm işçilerin istemleri doğrultusunda mücadelelerini yükselttikleri bir gündür. Toplumsal muhalefetin çeşitli kesimleri arasında birleşik bir mücadele hattının yaratılmasına hizmet edebilecek bir gündür. İşte bu nedenle bu yıl 1 Mayıs’ı belirli ilkeler çerçevesinde üç konfederasyonun birlikte kutlamasını istedik.
Somut bir hedefte mücadele birliği amaçladık. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ 1 Mayıs’a yönelik önerilerimizi olumlu karşıladı. 1 Mayıs kutlaması gibi önemli bir konuda, üç konfederasyonun birlikte hareket etmesinden dolayı son derece sevinçliyiz. Dileriz daha genel, ortak istemlerimizin yaşama geçirilmesinde, ortak hedefler çerçevesinde ilkeli bir güç ve eylem birliği yaratılmasında, 1 Mayıs 1992 gerçekten bir başlangıç olsun.
Arkadaşlarım,
1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası bayramıdır. 1 Mayıs işçilerin günde 14-16 saat değil, 8 saat çalışmak için verdikleri mücadeleyi simgeleyen, tarihsel anlamı olan bir gündür.
1 Mayıs’lar 1890 yılından bu yana tüm dünyada işçilerin, emekçilerin bayramı olarak kutlanmaktadır. 1 Mayıs’lar Türkiye’de de 1909 yılından itibaren çeşitli biçimlerde kutlandı. 1976’da DİSK’in öncülüğünde kitlesel bir biçimde kutlanan 1 Mayıs, bu tarihten sonra anlamına uygun bir biçimde coşkuyla yaşandı. Tarlalarda, fabrikalarda, hapishanelerde, kimi zamanlar üretimden gelen gücü kullanarak, kimi zamanlarda meydanlarda, salonlardı.
Ama tüm baskı, karalama ve saptırmalar işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs mücadelesindeki coşkusunu, kararlılığını yok edemedi. İşte bugünkü toplantı bunun somut bir örneğidir.
Bu nedenle yıllardır 1 Mayıs’ın özgürce ve kitlesel olarak kutlanmasının önüne konan yasak ve baskıları bir kez daha protesto ediyor ve 1 Mayıs’ın İŞÇİ BAYRAMI olarak yasalaşmasını talep ediyoruz.
Dostlarım,
İşsizlik ve pahalılık en yakıcı biçimde sürüyor. Bu sorunların çözümü kâr-faz-rant gelirlerini her yıl katlayanlardan elbette beklenemez. Ücret, maaş ve taban fiyatların en asgari düzeyde tutulduğu, tüm olanakların sınırsızca tekellere kullandırıldığı, baskı ve zulmün kol gezdiği ‘80’li yıllarda bile yatırım yapamayanların, istihdamı artıramayanların artık verebileceği bir şey yoktur.
Bizlere ‘sosyal devlet’ sözü veren bir koalisyon iktidarı, zaman harcamadan istihdamı ve 10 yıldır yarı yarıya azalan ücretleri köklü bir biçimde artırıcı bir yatırım politikasını uygulamaya koymak zorundadır. Koalisyon hükümetinin dış borçların ödenmeini hoşgörülü bir takvime bağlatması ve bugüne kadar vergilendirilmeyen ya da az vergilendirilen kesimlerin ciddi anlamda vergilendirileceği bir vergi reformu paketini hayata geçirmesi ilk somut görevleri arasında olmalıdır.
Bizi işçiler 2000’li yıllardan konuşuyoruz. İşverenler 19. yüzyıldan söz ediyorlar. İşçiler olarak artık Türkiye’de ekonomik, demokratik ve toplumsal alanlarda katlanabileceğimiz özverinin bulunmadığını söylemek isterim.
Hükümetin önünde iki yol vardır: ya protokol ve programda vaade ettiklerini yerine getirip tarihe geçecektir; ya da kolayca unutulan sıradan iktidarlardan biri olacaktır. Hemen şunu da belirtelim ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde öne sürdüğü ‘iş güvencesi’, ‘işsizlik sigortası’ konulu tartışmalara işverenlerin tepkisi ideolojiktir. Bilimsel ve gerçekçi değildir. Çalışan kesimlerin yani işçiler, memurlar ve tüm emekçilerin bugün varolan desteğini koruyabilen her yapı Türkiye’de bunları aşabilir.
Kardeşlerim,
Bizlere 12 Eylül darbesinin tüm tahribatını gider, ILO standartlarını gerçekleştirme sözü veren bugünkü iktidarı koalisyon protokolü ve programına göre destekleyeceğimi açıkladık. Ancak artık somut adımlar bekliyoruz.
Bugün ülkemizin gündeminde 12 Eylül Anayasasının ve yarattığı hukuk düzeninin tümüyle ortadan kaldırılması var. Türkiye’de sınıf, ırk, cinsiyet, din ve dil ayrımı yapılmaksızın tüm kesimlerin düşüncelerini özgürce ve sınırsızca ifade etme ve inançları doğrultusunda örgütlenme ve siyasi iktidara gelme hakkını somutlayan bir Anayasa talep ediyoruz. Hukuk düzeninin bu Anayasaya uygun hale getirilmesini istiyoruz. DİSK Her koşulda bunların ısrarlı takipçisi olacaktır.
Tüm sendikal haklarda en asgari koşul olarak ILO standartlarının yasal ve anayasal çerçeveye kavuşturulmasını istiyoruz. Bu çerçevede ILO’nun 87 yalılı sendika özgürlüğü sözleşmesi başta olmak üzere ILO’nun temel sözleşme ve tavsiye kararlarının onaylanmasını ısrarla talep ediyoruz. 12 Eylül döneminin getirdiği yasal düzenlemelerin, 2821 ve 2822 sayılı yasaların ve unlara bağlı her türlü mevzuatın sona erdirilmesini istiyoruz.
Bu yılın Haziran ayında yapılacak ILO Genel Kurulu öncesinde, bugüne kadar ILO’da Türkiye açısından şikayet konusu yapılan, sendikal hak ve özgürlükleri, grev hakkını engelleyen maddelerin yok edilmesini, yüzde 10’luk baraj sisteminin ve noterle istifa ve kayıt sisteminin kaldırılmasını, referandum hakkının tanınmasını talep ediyoruz.
Kısaca, insanca koşullarda çalışmak, insanca koşullarda yaşamak istiyoruz.
40 saatlik çalışma haftası ve yılda bir aylık ücretli dinlenme izni istiyoruz.
İşçi sağlığını ve iş güvenliğini tehdit eden tüm koşulların değişmesini ve tertemiz bir çevre istiyoruz.
Bize ekmek kadar, su kadar gerekli olan demokrasinin en geniş biçimde bir yaşam tarzı olarak benimsenmesini istiyoruz.
Dostlarım,
Türkiye’de daha adil, daha insanca koşullarda, tüm kurum ve kurullarıyla yaşayacak bir demokrasi talep ederken, tün dünyada silahsızlanma ve barış istiyoruz.
Öte yandan, üyesi bulunduğumuz Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ASK, bu yıl 1 Mayıs’ın gündemini “Toplumsal Dışlanma ve Irkçılıkla Mücadele Yılı” olarak ilan etmiştir. Günümüzde ırkçılığa dayalı politikaların getireceği acılar önünde işçiler bir duvardır. Biz işçiler yurtseverliğin ve uluslararasıcılığın gücünü de en iyi bilen toplum kesimiyiz. Bu nedenle 1 Mayıs’ta ırkçılığın her türlüsüne yeniden “hayır” diyoruz.
Dostlarım,
Şu anda Taksim Alanı’nda, 1 Mayıs yürüyüşlerinde ya da mahkemelerde, 1 Mayıs savunmalarında duyduğumuz coşkuyu yaşıyoruz. Gücümüz, üretimden gelen gücümüzdür.
Ve biz çekmekte olanı değil, gelmekte olanı, geleceği temsil ediyoruz.
SELAM OLSUN BUGÜN 1 MAYIS BAYRAĞINI YÜKSELTENLERE.
SELAM OLSUN İŞÇİ SINIFININ GÜÇ VE EYLEM BİRLİĞİNİ BUGÜN, 1 MAYIS’TA, SOMUTLAYANLARA.
YAŞASIN 1 MAYIS. (DİSK Genel Başkanı Kemal Nebioğlu’nun 1 Mayıs 1992 Konuşma Metni, Karayolları Genel Müdürlüğü, Konferans Salonu, Ankara, 3 sayfalık çoğaltma metin)
Başbakan Vekili Erdal İnönü de, koalisyon hükümetinin vaatlerini yerine getireceğini, bu yöndeki çalışmaların yavaş yavaş sonuçlarını göstermeye başladığını belirtti. Erdal İnönü, 1 Mayıs’ın 3 konfederasyon tarafından birlikte kutlanmasından memnun olduğunu söyledi. Şunları söyledi:
“Koalisyon Hükümeti olarak karşınızdayız. Türkiye’nin iki büyük partisi iktidar koalisyonuna gitmiştir. Neden? Yıllardır verdiğimiz vaatleri yerine getirmek için. Demokratikleşmeyi sağlamak için. ILO standartlarını ülkemizde de geçerli kılmak için.” (Cumhuriyet, 2.5.1992) “İşçi haklarını çağdaş bir düzeye getirmek ve ILO standartlarına ulaşmak, bu koalisyon hükümetinin oluşum nedenlerinden birisidir. İş güvenliği yasası konusunu bu nedenle gündeme getirdik. Sendikalar, işverenler ve işçiler, şimdi bunu tartışıyor. Bu tartışmaların sonunda bir sonuca ulaşacağız. Ancak şu bilinmeli ki, biz doğru bildiğimiz yoldan dönmeyiz. Yıllardır üzerinde tartışılan işsizlik sigortasını bu hükümet gündeme getirmiştir konu Bakanlar Kurulunda görüşüldükten sonra TBMM’ye sunulacaktır.” (Türk-İş Dergisi, Nisan-Mayıs 1992;5)
Erdal İnönü’nün konuşmasının ardından, üç konfederasyonun genel başkanları ve yönetim kurulu üyeleri, Erdal İnönü ile birlikte sahnede el ele vererek salonu selamladı.