TÜRK-İŞ GÜZELLİK UYKUSUNDA
Siyasi iktidarlar ve işverenler işçi sendikalarının güçlü ve özgür olmasını istemezler. Siyasi iktidarlar hareket alanlannın sendikaların karşı gücü nedeni ile daralmasından çekinirler işverenler ise güçlü sendikalann toplu sözleşme masalannda yüksek maliyet nedeni olacağını düşünürler.

Siyasi iktidarlar ve işverenler işçi sendikalarının güçlü ve özgür olmasını istemezler. Siyasi iktidarlar hareket alanlannın sendikaların karşı gücü nedeni ile daralmasından çekinirler işverenler ise güçlü sendikalann toplu sözleşme masalannda yüksek maliyet nedeni olacağını düşünürler.
Bir süredir AKP hükümetinin işverenlerle işçiye karşı bir kıskaç hareketi başlattığı açıktır. Ulusal İstihdam Strateji taslağı bu amaçla hazırlanmıştır. Sendikaların aranması ve sendikacılann tutuklanması sendikadan sindirme hareketidir.
Toplu İş İlişkileri Yasa Tasansı uluslarası normlara uygunluk adı altında sendikal kısıtlamalan ve yasaklan sürdürme çabasıdır. Tüm bu olumsuz girişimlere karşı işçi hareketi ve işçi Konfederasyonlan tepkisizlik süreci yaşamakta bir sakınca görmemektedir.
Bu bağlamda yaşanmakta olan bir gerçek, sendika yöneticilerinin sabnnı taşırma noktasına getirmiştir. Bilindiği gibi sendikaların toplu sözleşme yapabilmesi için 2822 sayılı yasanın 13 ve 14. maddelerine göre Çalışma Bakanlığına başvurması ve işkolunda %10, işyerinde yandan bir fazla üyeye sahip olması nedeni ile belli bir işyerinde toplu sözleşme yapabilme yetkisi istemesi zorunludur.
Durumu inceleyen bakanlık belirtilen oranlann doğruluğuna kanaat getirirse o sendikaya ayni yasanın 16. maddesine göre yetki belgesi vermektedir. İşkolu örgütlenmesi önemlidir çünkü, işçi sendikasının ehliyet sahibi olabilmesi için önce o işkolunda kayıtlı işçilerin % 10’nunu temsil etmesi gerekmektedir.
Bir işkolunda çalışan işçilerin yüzde 10’unun tesbitinde 2822 sayılı yasanın 12. maddesinin üçüncü fıkrası gereği, Bakanlığın her yılın Ocak ve Temmuz aylannda yayınlayacağı istatistkler esas alınacaktır. Bakanlık bir süredir bu istatistikleri yayınlamamakta ve sendikalann toplu sözleşme yetkisi başvurulanna cevap vermemektedir. Bunun nedeni çok ilginçtir.
Çalışma yaşamına ilişkin istatistikler işkollannda çalışanlann gerçek sayısının arttığını göstermektedir. Buna karşılık değişik nedenlerle sendikalann üye sayılannda ciddi azalmalar vardır. Mevcut yasa hükmüne göre karar verildiğinde Türk-İş’e bağlı 8, Hak-İş’e bağlı bir sendika yüzde on barajını aşabilmekte DİSK’e bağlı hiçbir sendika toplu sözleşme yapma yetkisini kazanamamaktadır.
Bu gerçeğin ışığında ve Bakanlığın yetki taleplerini karşılamaması sonucu on binlerce işçi adına sendikalar toplu sözleşme masasına oturamamakta ve işçiler ağırlaşan yaşam koşullan altında giderek daha çok ezilmektedirler. Sorunun çözümü ya 2822 sayılı yasayı tümüyle değiştirmek, ya da sadece yasanın yetkiye ilişkin maddelerini değiştirerek yüzde on oranını yüzde T3 arası olarak belirlemek ve belki de işkolu barajını tamamen kaldırmaktır.
Hükümet bu konuda hazırladığı tasan üzerinde sosyal taraflann mutabakatını sağlayamamış ve tasansını TBMM’ye sunamamıştır. Bu konuda, eğer varsa, ağırlıklannı koymak işçi Konfederasyonlanna düşmektedir.
Sendikacılığın Amiral Gemisi Türk-İş batmak üzeredir ve binlerce işçinin mağduriyetini giderecek bir adım atamamaktadır. Sendikalann aranması ve sendika yöneticilerinin gözaltına alınmasına, tutuklanmasına ses çıkaramamış, kıdem tazminatı fonunun kurulması ve işçilerin kıdem tazminatı hakkını kaybetmek üzere oluşuna duyarsız kalmış, yetki konusunda yasa değişikliği sağlanması için hiçbir eylemsel girişimde bulunamamıştır.
Kıdem tazminatı konusunda Türk-İş Genel Kurulu genel grev karan almıştır. Bu fon kurulduğunda Türk-İş’in tutumunun ne olacağı merak konusudur. Türk-İş yöneticileri çifte maaş alarak, lüks arabalara binerek sendikacılık yaptıklarını sanıyorlarsa çok yanılıyorlar Hizmet üretemeyen, işçinin mağduriyetine sessiz kalan sendika yöneticisi hiçbir şey hak etmiyor demektir.
Türk-İş yöneticileri bugüne kadar sergiledikleri tutumlan ile bir hab-ı gaflette, bir güzellik uykusunda olduklannı kanıtlamışlardır. Türk-İş yöneticileri, bu tutumlan ile ne yapmak istemektedirler? Belki de, "ey işçiler, biz bu işi yapamıyoruz, bırakın biz sırça köşkümüzde yaşayalım, siz işçi haklarını koruyacak ve işverenlerin ve hükümetin karşısında dimdik duracak, eğilmeyecek yeni bir işçi konfederasyonu kurun" demek mi istiyor?