Meclis’ten geçen yasalarla hayatımızdan çekilen ‘hakların’ gerçekte bizlerin değil gelecek kuşakların hakları olduğunu idrak edebilseydik ‘Alex krizinin’ yarattığı konuşmaya ve yazmaya doyamadığımız ‘tüketici’ performansımızı, ‘sendikasızlaştırma yasasına’ çevirebilir miydik bilinmez…
Ama ekranlarda gözünüze ilişen DİSK ve Sendikal Güç Birliği Platformu üyelerinin biber gazına boğulmuş görüntülerini Türkiye’de ‘sendikal hakların kökünden sökülüp atıldığı tarih’ diye hafızaya atmakta yarar vardır…
Toplu İş İlişkileri Yasa Taslağı yasalaşırsa 50 yetkili sendikadan 29’u tarih olurken kayıtlı çalışanların yüzde 58’i yani 6,5 milyon kişi toplu iş sözleşme hakkını kaybedecek çünkü bu işçilerin bulunduğu iş kolunda yetkili sendika kalmayacaktı…
Ayrıca yine aynı zihin zedeleyici dil oyunuyla ‘sendikal hakları’ tasfiye eden yasayı ‘sendikal özgürlükleri genişletiyor’ diye takdiminin de ‘yaşasın işsizlik maaşı asgari ücretin 1.5 katı oluyor’ manşetini yapan ‘sendikasızlık numunesi’ medyamızda mümtaz bir yeri vardır…
Öte yandan çalışma hayatının ‘esnekleştirilmesine’ bizzat İŞKUR önayak olarak, iki işçi çalıştıran işletmelere cebine günlük 25 TL harçlığı koyulmuş ve sigortası işsizlik fonundan ödenen 6 aylık ‘promosyon işçi’ dönemini başlatmıştı…
Genç işçilerin işbaşında eğitilmelerini amaçlayan programa göre 6 ay boyunca işyerinin sigorta ve asgari ücretini yüklenmediği bu işçiler tezgahta eğitim görecek ve 6 ay sonra da eğer işyeri tarafından istenmezlerse İŞKUR tarafından başka bir yere yerleştirilecek.
Ama muhakkak ki işletmeler de 6 ay sonra sigorta primi ve asgari ücrete yakın cep harçlığı kamu tarafından karşılanan başka bir işçiyi istihdam etmeyi tercih ederlerdi…
Anlaşılan devletin işverenlere sunduğu muazzam ‘teşvik paketlerine’ ilaveten işverenlerin ‘daha da esnek istihdam yoksa küresel rekabete giremem
haa’ isteklerine kamusal istihdam kurumu İŞKUR da büyük katkı sunuyordu.
Tam da ‘4 4 4 eğitim modeli ve Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi 2023’ işbirliğiyle genç işçi nüfusumuzu patlatırken İŞKUR’un bu işverene sıfır maliyetle istihdam yaratma programı, işsizlik fonu suyunu çekene kadar ilaç gibi gelirdi.
Çalışma sürelerini ve çalışma ücretlerini ortadan ikiye kırıp bir işi 4 saate ücretleri yüzde 50 düşürerek iki kişiye bölen ‘istihdamı artırma’ iddiasındaki Ulusal İstihdam Stratejisi’nin asıl maksadı yatırımının yüzde 120’sine yaklaşan devlet teşviki alan nazlı ve kaprisli işverenlere sigorta primi, sendikal hak, kıdem tazminatı dahil bütün insani kazanımlarından ayıklanmış ‘kiralık işçiyi’ istihdam bürosundan yollayarak ‘yeter ki sermaye birikimini genişlet’ demekti.
Geriye kalan işçi maliyetleri için ise İstanbul’da ASKOÇ Tekstil gibi çalışanlara günde 7 dakika tuvalet izni verip 7 dakika dolunca tuvalete girince her seferinde 1 TL almaktı…
Böylece günde 12 saate varan çalışma sürelerinde şirket işçi başına 30-40 TL tuvalet parasını asgari ücretten kesiyordu.
Birgün Gazetesi’nden Serbay Mansuroğlu’nun haberinde ayrıca işçilerin bankaya yatırılan maaşlarından 20-100 TL’yi de muhasebeye geri ödemeleri isteniyordu…
Bu husus belli ki yerli ve yabancı yatırımcının belini büken bir maliyetti ve tez elden Ulusal İstihdam Belgesi’nde yeni bir başlık açılarak bu ‘ihtiyaç’ da giderilmeli ve gerekirse devletin teşvik paketine girmeliydi…