TEKEL DİRENİŞİNDEN NOTLAR / ATAOL BEHRAMOĞLU
Bizim indirmek için şalterimiz yok, açlık grevine bu nedenle başvurduk
Açlık grevine destek
Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nden arkadaşlar direnişteki TEKEL işçilerine sanatçılardan 24’er saatlik destek nöbeti istediğinde, ben bu nöbetin açlık grevine katılarak yerine getirilmesi gerektiğini düşündüm…
Tuna Caddesi ve çevresindeki çadırlarda kıpır kıpır bir yaşam kaynıyor. Türkiye’nin kalbi burada atıyor sanki.
Türk-İş Merkezi önünde, beni ve birlikte açlık grevine katılacağımız gazeteci Rahmi Yıldırım’ı Tek Gıda-İş Genel SEKRETERİ Macit Amaç karşıladı. Orada, Türk-İş Merkezi önünde toplanan işçi arkadaşlara ve çoğunluğu direnişe destek için gelmiş olan topluluğa yaptığım kısa konuşmada, TEKEL emekçilerinin sadece kendilerinin ve ailelerinin geleceği için değil; bütünüyle bir şirkete dönüştürülmek istenen, insanlarının da bu şirketin kölesi ve hizmetçisi yapılacağı ülkemizin geleceği için direnişte olduklarını anlattım.
Destek grevimiz boyunca söyleştiğimiz işçi arkadaşlardan duyduklarım ve onların gerçekten yüksek bilinç düzeyleri ile anlattıkları da bana bu saptamamın hiç de boş ve yanlış olmadığını gösteren kanıtlar kazandırdı.
Çelikten bir kararlılık ve iradeye sahip erkek ve kadın emekçilerle tanıştım.
Bunları bana şairce bir romantizmin söylettiğini sanmayın. Orada, her yerde, çadırlarda ve açlık grevinin sürdürülmekte olduğu mekânlarda, pırıl pırıl bir akıl ve bilince sahip, çok sevgili insanlarımız var.
“Bizim indirmek için şalterimiz yok, açlık grevine bu nedenle başvurduk” diyorlar.
Grevci arkadaşlardan Binali’yle “sanal halk…” konusunu, örgütsüz bir halkın, örgütlenme bilincinden yoksun bir halkın, halk değil ancak sürü olabileceğini konuşuyoruz.
Binali’de gerçekten de sanki bin kişilik bir irade ve akıl var… Adana şubesinden Mehmet Şahan’la, TEKEL işçilerinin sahip olduğu bilinç ve kararlılık düzeyinin temellerinde, daha Osmanlı döneminde emperyalist sömürücüye karşı savaşım vermiş Reji Tütün Kumpanyası işçilerinin deney birikimlerinin bulunduğu konusunda görüş birliğindeyiz…
14 Şubat Pazar günü kendilerine Sevgililer Günü simgesi olarak gül, direniş simgesi olarak kırmızı karanfil vereceğim kadın işçi arkadaşlarla tanışıyoruz.
Aynur Erbaş Adıyaman’dan. Şerife Demir ve Deniz Bostancı İzmir’den. Aynur utana sıkıla bana şiirlerini gösteriyor. 8 Mart Kadınlar Günü için yazdığı şiir gerçekten güzel. Bu şiirini bir tiyatro topluluğu zaten sahneleyecekmiş…
Bu arada, Devlet Bakanı (ve galiba felsefe hocası) Prof. Mehmet Aydın’ın AKP il başkanlıklarına gönderdiği bir genelgeyle, bütün illerde AKP’lilerin direnişteki işçilerin evlerine giderek ailelerini etkilemeye çalıştıklarını öğreniyorum…
Bunu başarabilirler mi?
Bursa İnegöl TTA Yaprak Tütün İşletmesi işçilerinden Kerim Yavuz’un kararlı tavrı ve söyledikleri bu soruya kesin bir yanıttır.
Gerçek bir işçi önderi kimliğine sahip ve belli ki direniş süresince daha da çelikleşmiş bu genç adam, bugüne kadar akraba ve tanıdıkları arasındaki AKP’lilere her şeye karşın hoşgörü gösterdiğini, ama artık bunu da yapmayacağını söylüyor.
İçlerinde kısa süre öncesine kadar AKP’ye sempati duyanların, seçimlerde bu partiye oy vermiş olanların da mutlaka bulunduğu direnişçiler arasında, direniş süresince oluşan AKP ve Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı elle tutulurcasına somut olduğu gibi hiç çekincesiz, açık seçik dile getiriliyor…
Kerim Yavuz’dan işittiklerimin aynısını başka birçoğundan da duydum.
Onun 4/C konusunda söyledikleri de yine tek tek bütün TEKEL emekçisinin karşı karşıya bırakıldığı gaddarca haksızlığın bir özeti gibi.
Bu yılın haziran ayında 20 çalışma yılı tamamlanacak olan ve emekliliğine 8.5 yıl kalmış bu TEKEL emekçisine, şimdi bütün hakları elinden alınmış olarak, geleceksiz ve güvencesiz, 4/C kapsamında önerilen 700 TL maaşla, ne yaparsan yap denilmekte.
Orada olmanızı ve üniversitede öğrenim gören bir çocuk babası bu pırıl pırıl genç adamın yüzünde ve gözlerindeki kederi, öfkeyi, kararlılığı görmenizi isterdim…
SÜRECEK
‘Gâvur İzmir’ çadırında
Diyarbakır çadırından ayrılıp yakınındaki “Gâvur İzmir” çadırına yürüyoruz… Çadırlara karikatürler, çoğunlukla esprili yazılar iliştirilmiş. Bunlardan birinde bir ampul, hemen yanı başında “ben bunu niye keşfettim” diye gözyaşları döken bir Edison…
Ampul ve ağlayan Edison karikatürünü, açlık grevinin yapıldığı salonun duvarlarındaki karikatür ve sloganlar arasında da görecektim… Diyarbakır çadırı silme erkek doluydu…
Girişinde “Gâvur İzmir” yazılı çadır, işçiler ve ziyaretçileriyle, bir iki erkek dışında tümüyle kadın. Bu da bir Türkiye gerçeği…
İzmirli arkadaşlarla da, açlık grevine destek olmakta gecikmemek için, ayaküstü söyleştik.
Çadır defterine birkaç anı cümlesi yazdım…
Cumhuriyet gazetesi yazarı olduğumu öğrenen bir hanım işçi arkadaş, şimdiye kadar Cumhuriyet gazetesi okumamıştım, ama artık her gün okuyorum ve okuyacağım dedi…
Birbirinin yakınındaki bu iki çadır, Diyarbakır ve İzmir çadırları, hem Diyarbakırlı hem İzmirli arkadaşların sözleriyle, Türkiye’nin iki ucunu birleştiriyor.
Bunu, Diyarbakır çadırında sohbet ettiğimiz işçi arkadaşlardan Zeki Bariç, özlü biçimde dile getirdi:
Burada biz, Türkiye’nin her yerinden gelenler, öylesine kenetlendik ki çözmeye kimsenin gücü yetmez.