TEK HEDEF UCUZ EMEK
AKP göreve geldiği günden beri bir hedefinden asla şaşmadı: İşgücü piyasalarını küresel sermaye neye ihtiyaç duyuyorsa ona göre regüle etmek
AKP göreve geldiği günden beri bir hedefinden asla şaşmadı. Önce kapalı kapılar ardında, daha sonra da parça parça kamuoyuna servis etti bu hedefi. Hedef açıktı: "işgücü piyasalarını küresel sermaye neye ihtiyaç duyuyorsa ona göre regüle etmek." Uluslararası sermayeyi daha fazla ülkeye çekmek adına rantiyecilerle ittifak halinde olan AKP’nin bu hedefi karşısında durabilecek tek bir engel sendikal-örgütlü yapıydı, onu da baskılama ve mevzuatla işlevsizleştirmeye çabaladı. Bu, kendi rejiminin ekonomi ayağını güçlendirmenin yanı sıra bugün birçok Batı’lı ülkede de yaşanan bir süreç kuşkusuz.
AKP’yi burada ayrı bir yere taşıyan ise, neo-liberalizmin bugün emek piyasaları üzerindeki artan sömürü ihtiyacını AKP’nin devletin tüm baskı aygıtlarını kullanarak, otoriter bir anlayışla karşılamaya çalışması. Bugün, net bir şekilde izleneceği gibi ekonomik alanda attığı her adım, emekten sermayeye doğru bir gelir transferi yaratmanın yollarını açıyor. İşte esasında devletin asli görevi olan kamu hizmetlerini sermaye için birer ticari hizmete dönüştüren mali disiplin… İşte gelir dağılımını doğrudan etkileyen, bugün işsize, emekliye bile dolaylı vergiler kanalıyla yüklü vergi ödettiren bütçe… Daha da sayabiliriz, lakin bugün öyle açıktan yapılan bir uygulama var ki bu kadarına da "pes" dedirtiyor.
AKP, bilindiği gibi parça parça teşvik adı altında sermayeye birçok ayrıcalık sunuyor. Sigorta primleri teşviki, istihdam teşvikleri, kıdem tazminatı gibi işveren maliyetini düşüren teşvikler, vergi indirimleri, bedelsiz arazi tahsisi vb daha da çeşiüendirebileceğimiz bir dizi teşvik paketi bugüne kadar hayata geçirildi, hızla da geçiriliyor. Teşvik pakederi ve sonrasında gerçekleşmeler incelendiğinde, burada da kamuoyuna servis edilen amaçların ne kadar sahte olduğu daha da somutlaşacaktır. Bu açıdan bakıldığında ülkede uygulanan teşvik programları söylem ve eylem farklılıkları bakımından iyi bir örneği teşkil ediyor. Tayyip Erdoğan geçtiğimiz yıl nisan ayında yeni teşvik paketini yine büyük bir şaşaa ile açıklamıştı. Yatırım yapacak sermaye sahiplerine devlet tarafından vergi, faiz, prim desteği sağlanacak, araziler neredeyse bedelsiz verilecekti, iller sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyine göre 6 bölgeye ayrıldı, her ile verilecek teşvik düzeyi bölgesel eşitsizliği azaltmak adına düzenlendi. Bugüne kadar ne mi oldu? Düzenlenen teşvik belgelerinin bölgesel dağılımına bakıldığında belgelerin yüzde 37’sinin 1. bölgede, yüzde 16’sının 2. bölgede, yüzde 15’inin 3. bölgede, yüzde n’inin 4. bölgede, yüzde 9’unun 5. bölgede ve yüzde 12’sinin 6. bölgede gerçekleşecek yatırımlar olduğu görülüyor. Teşvikte aslan payının gittiği 1. bölgede istanbul, izmir, Ankara gibi gelir düzeyi en yüksek olan iller yer alıyor. Yani görüldüğü ölçüde bölgesel eşitsizlik bahane, bölgesel istihdam düzeyi ve kalkınmacılık ise toptan hikâye…
Mesele RTE’nin başta "aslan payını sadece olanlara bırakmayacağız" dediği kesimin derdi… Yani daha ucuz, maliyetsiz işgücü. AKP, bir yandan mevzuatla topyekûn istihdamı güvencesiz ve ucuzlayan emek ekseninde inşa ederken, bir yandan da kıdem tazminatı, işsizlik fonu gibi kazanımların maliyetini sermaye için durmadan indiriyor. Zaten halihazırda tırpanlanmış primlerin bir kısmını kendisi üstleniyor, fakat buralara gönderdiği kaynak yine işçilerin ceplerinden çıkıyor. Buradaki mantık Bireysel Emeklilik Sistemi ile neredeyse aynı. IMF ve Dünya Bankası’nın ülkelere sosyal güvenlik sistemindeki devletin yükünü hafifletmek üzere dayattığı piyasalaşmaya dönük uygulamalardan biri olan Bireysel Emeklilik, Kuşkusuz ‘Sosyal güvenlik primlerinin yüksekliği’nden yakınan sermaye kesimlerine sunulmuş muazzam bir olanaktı.
Emekçilere kendi emekliliklerini kendilerinin finanse etmelerinin yolunu açan bir özelleştirilmiş sosyal güvenlik mekanizması hayata geçirildi. Şimdi devlet buraya katla yapıyor, muazzam yatırımlarla burayı destekliyor. Kimlerin parasıyla mı? Elbette emekçilerin parasıyla. Ekonomik başarı, küresel sermayenin desteği AKP rejiminin cankurtaranı. Hele ki iktidar içi paylaşım sürecinin ayyuka çıktığı bugünlerde bu desteğe haiz olmak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Bunun için her şeyden önce AKP’nin "paraya" ihtiyacı var. Sıcak veya doğrudan yatırım şeklinde her türlü kaynağa "ne olursan ol gel" demekten başka çaresi yok. Sermaye bugün nereyi "en kârlı" alan olarak değerlendirirse oraya yatırım yapacaktır. Bu alan inşaat ise, AKP 2B veya çılgın proje girişimleriyle bu alanları onlar için açacaktır. Bunu yaparken hak hukuk gibi işlerle zaman geçirmeyecektir. Ben yaptım oldu diyecektir. Demiyor mu?