“1 Mayıs İşçi Bayramı”nın 32 yıl sonra, yeniden TAKSİM Meydanı’nda şölen havası içerisinde kutlanmış olmasından dolayı büyük bir mutluluk yaşıyoruz. Bunun yanı sıra asla tekrarlanmaması dileğiyle, 1977 yılında kaybettiklerimizi saygıyla bir kez daha anıyoruz.
Kabul edilmelidir ki; 32 yıldır bu ülkede bir Taksim paranoyası üretilmiştir. 1 Mayıslar bayram değil gerilim günleri haline getirilmiştir. Yıllarca sürdürülen ve emek hareketinin üstüne serilmeye çalışılan korku şalı bu gün yırtılıp atılmışsa, bu konuda ısrarla ve inatla mücadele verenlerin kararlılığı sayesindedir.
Geçmiş yıllar 1 Mayıslarında ve özellikle 2008 1 Mayıs’ında işçilere yaşatılmış olan şiddet ve dehşet dolu anlar, 78 günlük TEKEL direnişinin başlangıcında ve 1 Nisan’da Ankara’da işçilere yönelik gazlı, coplu saldırılar, emekçileri yolundan döndürememiştir.
Ama AKP Hükümeti, ülke ve dünya kamuoyu nezdinde sendikal hak ve özgürlüklere karşı gösterdiği tahammülsüzlük nedeniyle, büyük bir itibar kaybına uğramıştır.
2010 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’nın işçilere açılmış olması, AKP iktidarının demokratik, özgürlükçü zihniyetinden değil, hedefe kilitlenmiş olan emek hareketinin mutlak iradesi karşısında, direnme gücünün kalmamasındandır.
Gerçeği saptıran ya da mücadelenin etkisini küçültmeye çalışan siyasi yorumları hiçbir şekilde dikkate değer bulmuyoruz.
Bir kez daha görülmüştür ki; korku, baskı, tehdit ve yıldırma girişimleri, kışkırtıcı söylem ve eylemler sonuçsuz kalmakta, tersine, işçi sınıfının gücünü bir kat daha arttırmaktadır.
1 Mayıs günü TÜRK-İŞ Başkanı Sn. Kumlu’ya yönelik protestolar ve Sağlık-Sen Başkanı Sn. Mahmut Kaçar’ın yaralanması üzüntü verici olaylardır. TEKGIDA-İŞ Sendikası olarak insanların konuşma hak ve özgürlüğüne müdahale edilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Söz ve ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Keza en büyük işçi kuruluşu olarak TÜRK-İŞ’in itibarının özenle korunması gerektiği ayrıca tartışmasızdır. Zira TÜRK-İŞ hepimizindir.
Buna mukabil, kendilerini haksızlığa uğramış, sahip çıkılmamış ve sorunlarına bigane kalınmış hissedenlerin, bu tür kitlesel organizasyonlarda seslerini duyurmak gayreti içinde tepkili davranmaları beklenmedik bir gelişme değildir. Nitekim, her dönemde konuşmacıları protestoyla karşılayan irili ufaklı kitleler hep olmuştur. Bundan böyle olmaya da devam edecektir.
Önemli olan tepkilerin demokratik saygı ve ölçüler içinde kalması ve asla şiddete yönelmemesidir. Kuşkusuz bu çerçevede kürsü güvenliğini sağlayacak etkili önlemlerin alınması da aynı şekilde önem taşımaktadır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.