TAKSİM BARİYERİNİ AŞMAK
1 Mayıs´ı Taksim´de kutlama talebi anlaşılır bir talep ama bu ısrar alanlardan işçinin sesini haykırmasına, taleplerini kamuoyunun gündeminin ilk sırasına yazdırmasına engel olan bir duruma gelmiş ise yanlış olmaya başlamış demektir.
1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama talebi anlaşılır bir talep ama bu ısrar alanlardan işçinin sesini haykırmasına, taleplerini kamuoyunun gündeminin ilk sırasına yazdırmasına engel olan bir duruma gelmiş ise yanlış olmaya başlamış demektir.
Bu yazdıklarım Taksim Meydanının işçi sınıfı için önemini reddetmek değil, bir talebin işçi sınıfının kendisinin önüne geçmesine itirazdır. Meydanlar, bir tek gün kutlamak için kazanılmaz. Meydanlar ancak iktidan almakla kazanılır. İktidan almanın çeşitli yollan var tabii ki. Seçimlerle alan da var, devrimle kazanan da. Bana göre her ikisi de devrimdir. İktidan emekçiler sandıktan çıkartıyorsa zaten devrim olmuş, onun sonucu da sandıktan çıkmış demektir.
Fakat bugün Türkiye’de işçi sendikalarının devrimciliği ancak isimlerinde kaldı. Söylemlerinde faşizme, baskıya ve diktaya karşı olduğunu söylemek devrimci olmak için yetmiyor. Asıl devrimcilik, emperyalizmin karşısında alınan tavırdır. Emperyalizmle aynı söyleme sahip olup, üstüne üstlük banş, özgürlük gibi kavrardan ülkeleri bölmede, işçileri köleleştirmekte ve kardeşi kardeşe düşman etmekte propaganda malzemesi olarak kullanılanlar devrimci olamazlar.
TAKSİM TÜRKİYE’NİNDİR
AKP iktidarı ve bölücüler hiçbir şeyin sahibi değiller, olamadılar ve olamayacaklar. Sorun Taksim ısrarının işçi sınıfına bir fayda sağlayacağını düşünmekte. Çok değerli, kavgasında samimi, sözüne güvenilir, gerçek sendikacılarda da var bu ısrar. Saygı duyanm ama bugün yakıcı olan Taksim değil işçiler için. Örgütlenmenin önüne çıkan engeller, Taksime çıkılmaması için konulan bariyerlerdir de biraz ama bu bariyerler Taksim’de aşılmaz. Paramparça olmuş bir sendikal yapı içerisinde, siyaseten işçi sınıfı ideolojisinden sapmış, emperyalizmin elinde oyuncak olmuş yapılarla da aşılmaz. TBMM’de işçileri köle yapacak, sendikalan ve kıdem tazminatını ortadan kaldıracak yasal düzenlemeler varken sendikalar, 1 Mayıs alanlarında bile yanyana gelemiyor. Bir taraf iktidarın eteğinin gölgesi altında Çanakkale’ ye gidiyor. Diğeri günlerce Taksim deyip sonra Bakırköy’de olacağını açıklıyor. Hak-İş ise zaten iktidarın küçük yansıması, 1 Mayıs’ta çığır açıyor, Diyanetle birlikte Sakarya’da laikliğin ruhuna fatiha okuyacaklar herhalde.
ONARMAK DEĞİL YENİDEN KURMAK GEREK
Şimdi gelin de birlik çıkarın bu yapılardan. Bence bu yapılann kesinlikle tamamen yıkılıp yeniden kurulması gerekiyor. İşçilere ait sendikalar değil hiçbirisi. Üyesi kalmamış bir sendikanın başkanı bir konfederasyonun genel sekreteri olarak nasıl seçilebilir? Kendi delegesi yani gücü yok ki. O zaman onu genel sekreter seçtiren güce bakmak gerek. İşte o güç, ne Türkiye’nin, ne de işçi sınıfının birliğini istiyor.
O güç, bu birliğin sağlanmaması için sendikalarda, konfederasyonlarda operasyonlar yapıyor. İşçi sınıfının çıkarlarını savunan, dürüst, ilkeli sendikacıları sendikal hareketin dışına itiyor.
Hâlâ sendikal hareketin içerisinde olan mücadeleci ve ilkeli sendikacılar, bu 1 Mayıs geçmiş olsa da, 2 Mayıs’tan itibaren birleşmeli ve yeni bir sendikal hareketi gecikmeden hayata geçirmeliler. Konfederasyon ayrımı yapmaksızın Türkiye ve Türkiye işçi sınıfı kaygısında olan herkes omuz vermeli. Bazen yeniden kurmak yıkılanı onarmaya çalışmaktan daha doğrudur.