Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
22 Eylül 2025
SOSYAL GÜVENLİK REFORMU VE SENDİKALARIN TEPKİSİ

Türkiye’de 1999 yılı Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarının gündeminin önde gelen birkaç maddesinden biri, “sosyal güvenlik reformu” adı verilen yasa tasarısıydı.

SOSYAL GÜVENLİK REFORMU VE SENDİKALARIN TEPKİSİ

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Bu konu, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde uluslararası tahkimi getirecek, özelleştirmeye anayasal güvence sağlayacak ve Danıştay’ın yetkilerini kısıtlayacak Anayasa değişikliği ile birlikte, tam bir bütünlük oluşturuyordu. Bunlar, uluslarüstü ve ulusötesi sermayenin talepleriydi.

Hükümetin, IMF’nin talepleri doğrultusunda uygulamaya soktuğu politikalar, Türkiye’nin toplumsal tarihi açısından önemli bazı gelişmelere yol açtı.

Hükümeti oluşturan siyasal partiler, halkın büyük çoğunluğunun düşünce ve taleplerini göz ardı ederek, ulusötesi sermayenin politikaları doğrultusunda davrandı.

Buna karşılık, başta Türk-İş olmak üzere çeşitli kuruluşlar yaygın eylemler örgütlediler. Emek Platformu oluştu. Ulusötesi ve yerli sermaye ile bir bütün olarak halkın ve ülkenin çıkarları çok açık ve net bir biçimde karşı karşıya geldi.

Çok farklı siyasal eğilimlerin yönetimlerde bulunduğu işçi ve kamu çalışanı konfederasyonları ilk kez belirli eylemleri gerçekleştirmek amacıyla bir araya geldi. 1998 yılı sonlarında Türk-İş, Hak-İş ve DİSK arasında belirli ölçüde kurumsallaşan işbirliği, 1999 yılı başında KESK, Türkiye Kamu-Sen ve Memur-Sen ile ortak bildiri yayınlayabilme noktasına gelişmişti.

14 Temmuz 1999 günü oluşturulan Emek Platformu ise, bu altı örgüte ek olarak, ilk kez üç emekli örgütünü de kapsadı. 6 meslek birliği de bu işbirliği platformuna katıldı. Emek Platformu, bileşenleri açısından bakıldığında, çalışanların o tarihe kadar gerçekleştirilen en yaygın ve kapsamlı örgütlenmesiydi.

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 12 Temmuz 1999 günlü kararıyla 24 Temmuz’da Ankara’da büyük bir miting yapılması kararlaştırıldı. Bu kararı, Emek Platformunu oluşturan diğer kuruluşlar da benimsedi. Böylece, 24 Temmuz 1999 günü Ankara’da o tarihe kadarki en büyük işçi ve kamu çalışanı mitingi gerçekleştirildi.

13 Ağustos 1999 günü ülke çapında üretimden gelen güç oldukça başarılı bir biçimde kullanıldı. Türkiye tarihinde ilk kez tüm siyasal eğilimlerden kişiler ve tüm işçi ve kamu çalışanı örgütleri, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Türkiye tarafından onaylanmış 87 sayılı Sözleşmesinde yer alan meşru ve demokratik direnme haklarını birlikte kullandılar.

Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı ve Anayasa değişiklik teklifleri ile bunlara gösterilen tepki, Türkiye’de sınıfsal ve ulusal saflaşmaların netleşmesi açısından önemli bir dönüm noktasını oluşturdu.

SSK’YI VE SOSYAL DEVLETİ ÇÖKERTME ÇABALARI

1993 yılından sonra SSK’nın giderleri gelirlerini aştı. Ortaya çıkan bütçe açığı, devlet bütçesinden finanse edilmeye ve bütçe üzerinde önemli bir yük oluşturmaya başladı.

Özetle belirtmek gerekirse, SSK’nın bu durumu,

– SSK kaynaklarının siyasi iktidarlarca kötüye kullanılmasının,

– siyasal müdahalelerle SSK’nın kötü yönetilmesinin,

– sosyal devlet uygulamasının hemen hemen yokluğu nedeniyle birçok kişinin yasadaki boşluklardan yararlanarak SSK’nın sınırlı olanaklarını tüketmesinin,

– özelleştirmeci mantıkla SSK’nın üretim ve hizmet kapasitesinin gerektiği gibi büyütülmeyerek özel sektör için büyük bir pazar yaratılmasının,

– sosyal sigortaların finansmanına devlet katkısının olmamasının ve belki de en önemlisi,

– kaçak işçilerin sayısının sigortalıların sayısına yaklaşmasının sonucuydu.

Bazı sigortalıların işsizlik sigortasının, devlet yardımının ve iş güvencesinin bulunmadığı koşullarda erken yaşlarda emekli olarak, bir güvenceye kavuşma taleplerinin, sistemin tıkanmasında önemli bir etkisi yoktu.

Avrupa’da toplumda yeni işçileşecek kesimlerin kalmaması, nüfusun yaşlanması ve sosyal güvenlik sistemlerinin yaşlanması nedeniyle sorunlar yaşanırken, Türkiye’de genç bir nüfus, hızla işçileşen bir toplum ve daha olgunlaşmamış bir sosyal güvenlik sistemi vardı.

Hükümetlerin SSK’nın sorunlarına ilişkin çözüm arayışlarında asıl neden, kamu finansman açığının kapatılmasında dış kaynaklara bağımlılığın son yıllarda iyice artması ve dış kaynak bulmanın giderek zorlaşmasıydı.

Hükümetler 1980’li yıllara kadar SSK’nın sorunlarıyla pek fazla ilgilenmedi. Ancak 1980’li yıllardan itibaren özelleştirme politikaları SSK’yı da doğrudan etkilemeye başladı.

SSK sağlık tesislerinin özelleştirilmesi doğrultusundaki girişimler engellenince, SSK’nın olanakları kısıldı, SSK sağlık tesislerinde sunulan hizmet nicelik ve nitelik olarak geriletildi ve fiili bir özelleştirme yaşandı. Sağlık hizmetlerinde Kurum dışına sevkler hızlandı ve bu yolla özel sektöre önemli bir kaynak aktarımı başladı. Bazı hekimler, SSK’da çalışmayı kendi özel muayenehanesi için bir araç olarak kullandı. Özel hayat sigortacılığı ve sağlık sigortası çeşitli biçimlerde teşvik edildi. SSK sağlık tesislerinde normal çalışma saatleri sonrasında paralı muayene uygulaması getirildi, SSK ticarileştirildi.

1990’lı yılların ikinci yarısında Türkiye’de Şili sosyal güvenlik sisteminin ve özellikle yaşlılık aylığı fonlarının propagandası yapılmaya başlandı. TÜSİAD, 1996 yılında yayımladığı Emekli ve Mutlu, Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Sorunları, Çözüm Önerileri ve Özel Sigortacılık Girişimi kitabı ile bu sistemi kamuoyuna tanıtmaya çalıştı. Ancak kamuoyunda duyulan tepki nedeniyle, bu program başarısızlıkla sonuçlandı.

Özellikle 1990’lı yıllarda hemen hemen her hükümet bir sosyal güvenlik reformu taslağı hazırladı. Ancak bunların bir bölümü eylemlerle, bir bölümü de hükümetlerin kararsızlığı nedeniyle uygulanamadı. 1995 yılındaki taslak, Türk-İş’in 30 Nisan 1995 günü İzmir’de ve 21 Mayıs 1995 günü Rize’deki mitingleriyle ve Demokrasi Platformu’nun 1 Mayıs kutlamalarında bu konuya ağırlık vermesiyle engellendi.

Bu dönemde özellikle IMF ve Dünya Bankası’nın baskıları arttı. Türkiye’nin kamu açıklarının büyümesi ve kaynak ve özellikle de dış kaynak gereksiniminin artmasıyla birlikte, hükümetler bu baskılara karşı daha duyarlı hale geldi.

Bu girişimler sonucunda, Hükümet, Uluslararası Çalışma Bürosu’na sosyal güvenlik ve sağlık sigortası reform projesi hatırlattı. Bu proje sonucunda hazırlanan raporlar 1996 yılında kamuoyunun istenilen doğrultusunda biçimlendirilmesinde kullanıldı.

TARTIŞMA KONULARI

Bu taslak ve tasarılarda ve özellikle de 1999 yılında hazırlanan ve 4447 sayı ile 25 Ağustos 1999 günü yasalaşan tasarıyla bağlantılı olarak, işçiler açısından öne çıkan tartışma konuları şunlardı (Memurlar ve Bağ-Kur’a prim ödeyenlere ilişkin düzenlemeler inceleme kapsamı dışında tutulmuştur):

– Yeni sigortalı olacaklar için yaşlılık aylığına hak kazanmada öngörülen yaş ve prim ödeme gün sayıları;

– Halen sigortalı olanlar için yaşlılık aylığına hak kazanmada öngörülen yaş ve prim ödeme gün sayıları;

– Prime tabi kazancın üst sınırı;

– Kaçak işçilikle mücadele;

– Sosyal güvenliğin finansmanına devletin prim ödeyerek katkısı;

– Yaşlılık aylığı bağlama ve aylığı artırma sistemi;

– İşsizlik sigortası;

– İş güvencesi ve sendikal güvence;

– Çalışanları tasarrufa teşvik fonunun tasfiye biçimi;

– Sendikalaşmayı teşvik;

– Prim gün sayısını dolduranların istedikleri taktirde işten ayrılarak kıdem tazminatlarını alabilmeleri.

ORTAK ÇALIŞMALAR VE TASARILAR

1995 yılında hazırlanan tasarı taslağı üzerindeki tartışmaların ardından, 1996 yılında yeni bir tasarı gündeme geldi. Bu tasarının önemli bazı maddeleri konusunda TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundaki görüşmeler sırasında işçi, işveren ve hükümet temsilcileri arasında büyük ölçüde bir mutabakat sağlandı. 1999 yılı Temmuz ve Ağustos aylarındaki tartışmalarda sürekli olarak bu mutabakata gönderme yapıldı.

Refahyol Hükümeti’nin istifasından sonra oluşturulan Anasol-D Hükümeti, 25 Ağustos 1997 tarihinde Ekonomik ve Sosyal Konsey’i toplantıya çağırdı.

25 Ağustos 1997 günlü toplantıda önce DPT tarafından hazırlanmış bir metin dağıtıldı. Bu metinde, Ağustos 1997’de Türkiye Ekonomisi (Bekleyişler ve Öneriler), Sosyal Güvenlik Kurumlarının Sorunları ve Çözüm Önerileri, Eşel-Mobil Sistemi Uygulaması, Mevsimlik ve Geçici İşçi İstihdamı konuları ele alınıyordu (DPT, Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı Gündem Konuları (25 Ağustos 1997), Ankara, 1997, 91 s.).

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, içinde Sosyal Güvenlik Reformu, Sağlık ve Emeklilik Sigortalarının Ayrılması, Kamu Görevlileri Sendikaları Tasarısı, Kayıt Dışı Ekonomi – Kayıt Dışı İstihdam, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur’un Sorunları, Çözüm Önerileri, Tasarrufu Teşvik Yasası – İşsizlik Sigortası başlıklarının yer aldığı bir rapor sundu (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı, Ankara, 1997, 9 s.). Konsey toplantısı, kamuoyuna yansıtılan düzenliliğin arkasında bir düzensizlik içinde geçti.

Toplantı başlamadan önce üye kuruluşların bazılarının temsilcileri kendi görüşlerini yansıttıkları raporlar dağıttılar (Türk-İş, Türk-İş’in Ekonomik ve Sosyal Konsey Gündemine Alınmasını İstediği Sorunlara İlişkin Temel Talepleri (25 Ağustos 1997), 2 s. ; TOBB, Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı Gündemindeki Konularla İlgili TOBB Görüşleri (25 Ağustos 1997), 14 s. ; Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ekonomik Sosyal Konsey Toplantısı Gündem Konuları Hakkında Görüşlerimiz (25 Ağustos 1997), 46 s.)

Konsey toplantısında önce DPT tarafından bir sunuş yapıldı. Ardından uzun süre sosyal güvenlik sisteminin sorunları incelemeye alındı. Ardından da Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in eşel mobil konusunu gündeme getirmesi nedeniyle Başbakan Mesut Yılmaz ile Bayram Meral arasında sert tartışmalar oldu. Bu tartışmalar sonunda Ekonomik ve Sosyal Konsey’e rapor hazırlamak amacıyla, Sosyal Güvenlik Reformu Komisyonu ve Eşel Mobil Komisyonu oluşturuldu.

Sosyal Güvenlik Reformu Komisyonu ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Şağar’ın başkanlığında kapsamlı ve verimli bir çalışma yaptı. Bu çalışma, 1997 yılı Kasım ayında Sosyal Güvenlik Reformu Komisyon Raporu olarak yayımlandı. Ancak bu rapor Ekonomik ve Sosyal Konsey’de incelemeye alınmadı.

Ekonomik ve Sosyal Konsey’in 8 Şubat 1999 günü yapılan toplantısında da yeni bir Sosyal Güvenlik Reformu Komisyonu oluşturuldu. Bu Komisyon ilk toplantısını 3 Mart 1999 günü yaptı. Toplantılarda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası konusunda SSK tarafından hazırlanan bir değişiklik taslağı incelendi.

DPT, toplantı öncesinde Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Bekleyişler başlıklı bir raporu üyelere gönderdi. Konsey toplantısı, bir IMF heyetinin Türkiye’de inceleme yaptığı günlere denk düşüyordu. Ayrıca, kamu kesiminde 480 bin dolayında işçiyi ilgilendiren toplu sözleşme görüşmeleri gündemdeydi. Raporda, Türkiye’de işgücü maliyetindeki yükselmenin ihracatta rekabet gücünü olumsuz etkilediği iddiaları yer alıyordu. Ayrıca, sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirilmesi ve özelleştirmenin hızlandırılması isteniyordu.

8 Şubat 1999 akşamı taslağı hazırlanan metnin üzerinde gece yapılan çalışmaların ardından, metin 9 Şubat 1999 günü Başbakan Bülent Ecevit’in bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Bildirinin bazı bölümleri şöyleydi:

“Bu dönemde işten çıkarmaları izlemek, nedenlerini belirlemek ve gereken önlemleri oluşturmak amacıyla işçi, işveren ve hükümet tarafından üçlü bir komisyon oluşturulmalıdır; kapanan fabrikaların yeniden üretime geçmesi ve işlerini yitiren işçilerimizin yeniden çalışma yaşamına katılması için gereken önlemler alınmalıdır. (…)

“Sosyal güvenlik sistemimizin sorunları ve genel işsizlik sorunu, sosyal güvenlik reformunu kaçınılmaz kılmıştır. Bunun için, ilgili sosyal taraflar en kısa zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın eşgüdümünde bir araya gelerek sosyal güvenlik reformu çerçevesinde ortak çözümler üretmeye ve ilgili yasaların hızla çıkartılmasına katkıda bulunmaya karar vermişlerdir.”

Ardından da 4792 sayılı Yasa konusunda bir tartışma başladı. Ancak 506 sayılı Yasa konusundaki görüşmeler bir rapor haline getirilemeden, bu görüşmelerin dikkate alınmadığı bir tasarı taslağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından kamuoyuna açıklandı ve ardından Bakanlar Kurulu’na sunuldu. Bunun üzerine, bu Komisyonun çalışmaları sona erdi.

Hükümetin sonuç alıcı girişiminin ilk adımı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 28 Haziran 1999 günü açıklanan ilk tasarı taslağı oldu. Bu tasarı henüz yaygın bir biçimde dağılmamışken, 30 Haziran 1999 günü ikinci bir taslak sendikalara gönderildi.

Bu taslağa karşı hemen yerel tepkiler dile getirildi.

Özçelik-İş, Birleşik Metal-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Genel-İş ve Eğitim-Sen’in Gebze’deki şubelerinin oluşturduğu Gebze Sendikalar Birliği, 29 Haziran 1999 günü, sendika ve konfederasyon başkanlarına aşağıdaki açıklamayı göndererek, sosyal güvenlik reformuna karşı çıktı:

Sayın Başkan,

Bizler Gebze’de faaliyet gösteren ve dört ayrı konfederasyona üye sendika şubelerinden oluşan bir birliğiz.

Gebze bir işçi ve emekçi kenti olması nedeniyle, üyelerimizin çalışma yaşamına, sorunlarına duyarlılıkları da üst seviyededir. Bu nedenle üyelerimiz sözde sosyal güvenlik reformuna da duyarlı ve tepkilidir.

Hükümet kurulmadan başlayan ve halen devam eden tek taraflı ve yanlış propagandaya sendikalarımızın ve konfederasyonlarımızın kamuoyu önünde yeterli cevabı veremediklerini düşünüyoruz.

Bunda şüphesiz kamuoyuna ulaşma araçları olan basının etkisi var. Ancak biz kitle örgütlerinin ve onun önderlerinin tek kamuoyu oluşturma aracı basın olmamalıdır.

Şu anda tartışılmakta olan ve yasalaşacağı söylenen SSK Yasa Taslağı ile ilgili olarak üyelerimizin şiddetli tepkileri ve isyanları var. bu taslağın yasalaşması halinde “mezarda emeklilik” dahi hayal olacaktır. Bu nedenle bu yasa taslağına karşı durmak hem görevimiz, hem de onurumuzdur. Çünkü daha önceki hükümetler döneminde üzerinde mutabakat sağlanan yasa tasarısını mumla aratacak bu taslak; sendika ve sendikacıların da dikkate değer ağırlığı olmadığı izlenimini kamuoyuna yerleştirecektir.

Bu nedenle bu tasarıya işçi ve emek cephesinin topyekün karşı çıkması ve sosyal güvenlik reformunun gerçek bir reform paketi haline getirilmesi gerekmektedir. SSK’yı bizleri geç emekli ederek kurtarmayı hedefleyen IMF maşalarına gereken cevabı vereceğinize inancımızla; tüm örgütlü gücümüzle sizlerin yanınızda olduğumuzu bilmenizi ister, üyelerimiz ve yönetimlerimiz adına işçi ve sendikacı onuruna yakışır tavır alacağınız inancı ile saygılar sunarız. (Gebze Sendikalar Birliği’nin 1 sayfalık yazısı)

Bu taslağın ardından, Ekonomik ve Sosyal Konsey 1 Temmuz 1999 günü Ankara’da toplandı. Bu toplantıda ciddi tartışmalar oldu. Ekonomik ve Sosyal Konsey’de, işçi ve işveren taraflarının taslak konusunda görüşerek bir anlaşmaya varmaları konusunda karar alındı. Aynı gece, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, TİSK, TOBB, TESK ve TZOB Genel Başkanları Ankara’da Hilton Otelinde bir toplantı yaptılar. TİSK, bu toplantıda bazı kararlar alındığını ileri sürdüyse de, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK Genel Başkanları, bir karar alınmadığını, yalnızca belirli görüşmelerle yetinildiğini ifade ettiler.

Türk-İş, Hak-İş ve DİSK temsilcileri 3-4 Temmuz 1999 günleri Türk-İş’te bir araya gelerek, yasa tasarı taslağına alternatif bir taslak hazırladılar (Türk-İş, Hak-İş, DİSK Ortak Önerisi, 7 s., çoğaltma). Bu metinde, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nda yapılması öngörülen değişikliklere ek olarak, sınırlı bir iş güvencesi getirecek düzenlemeler de öneriliyordu.

Türk-İş, 30 bin adet bastırdığı Mezarda Emekliliğe Hayır broşürünü 5 Temmuz 1999 günü basına ve üyelerine dağıtmaya başladı. Aynı gün, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, TİSK, TOBB, TZOB, TESK ve TÜSİAD temsilcilerinin katıldığı bir toplantı TİSK’de gerçekleştirildi. İşçi konfederasyonlarının temsilcileri, iş güvencesinin yer almadığı bir değişikliğe karşı olduklarını açıklayarak, bu konunun görüşülmesi kabul edilmeden diğer konuları tartışmayacaklarını bildirdiler. TİSK de iş güvencesini tartışmayı reddedince, toplantı dağıldı.

Aynı gün öğleden sonra tekrar bir araya gelen kuruluş uzmanları, üzerinde görüş birliği olan konularla farklılık olan konuları saptadılar. Aynı gün akşam üstü Türk-İş, Hak-İş, DİSK, TİSK, TOBB, TESK ve TZOB Genel Başkan ve yöneticileri bir araya gelerek, uzmanlar düzeyinde yapılan saptamalar üzerinde çalıştı ve anlaşmazlık bulunan noktaları iyice azalttı. 6 Temmuz 1999 günü Türk-İş ve Hak-İş Başkanlar Kurulları ayrı ayrı toplanarak, daha sonraki günlerde izlenecek stratejilerini belirlediler. 6 Temmuz’da 7 örgütün temsilcileriyle Türk-İş’te yapılan toplantıda ise bir anlaşma sağlanamadı.

Bunun üzerine, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK Genel Başkanları 5-6 Temmuz günleri işverenlerle birlikte yapılan toplantılarda üzerinde anlaşma sağlanan ve sağlanamayan noktaları saptadılar. 15 sayfalık bu tutanak, 7 Temmuz 1999 günü Bayram Meral tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’a sunuldu.

Bu görüşmelerin ve daha sonra yapılan açıklamaların ardından ilişkiler sertleşmeye başladı. Özellikle 9 Temmuz 1999 günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa taslağının Bakanlar Kurulu’nda kısa bir görüşmenin ardından tasarı haline getirilmesi ve öncelikle görüşülmesi talebiyle TBMM’ye gönderilmesiyle, tartışmalar daha da büyüdü.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 12 Temmuz 1999 günü Ankara’da toplanarak, 15 Temmuz 1999 günü tüm illerde şube yönetimlerinin ve işçilerin, DSP, MHP ve ANAP il örgütlerini ziyaret etmesi; aynı eylemin 19 Temmuz 1999 günü Ankara’da genel merkez ziyaretleri biçiminde sürdürülmesi ve 24 Temmuz günü de Ankara’da bir miting düzenlenmesi kararlarını aldı. Ayrıca, demokratik kitle örgütlerinin yöneticilerinin de 14 Temmuz 1999 günü Türk-İş Genel Merkezinde toplantıya davet edilmesi kararlaştırıldı.

Başbakan Bülent Ecevit’in 11 Temmuz günü yaptığı konuşmada, sosyal güvenlik reformunun yapılmaması durumunda devletin çökeceği biçimindeki iddiası da geniş tepki uyandırdı.

14 Temmuz 1999 günü Türk-İş Genel Merkezinde Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği, TMMOB, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacılar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve TÜRMOB Genel Başkan ve yöneticileri bir araya gelerek, daha sonra Emek Platformu adını alacak olan bir birliktelik oluşturdular.

Emek Platformu, hükümetin, memur ve emekli aylıkları, sosyal güvenlik reformu, uluslararası tahkim, özelleştirme ve tarım ve hayvancılık politikalarına karşı çıkarak, bunların IMF’nin talimatları doğrultusunda biçimlendirildiğini ileri sürdü. Emek Platformu, Türk-İş tarafından programlanmış olan eylemleri birlikte gerçekleştirme kararı aldı. Ayrıca, diğer kuruluşlar tarafından planlanmış bazı eylemlerde de bütünlük ve dayanışma sağlandı.

Türk-İş 16 Temmuz 1999 günü TİSK ile yeniden görüşme yaparak, bir anlaşma sağladı. TİSK, iş güvencesine ilişkin düzenlemelerin ortak metinden çıkarılması karşılığında, yaşlılık aylığına hak kazanma koşulları konusunda sendikaların taleplerine iyice yaklaştı. Bu anlaşmanın sağlandığı gece, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve TİSK Genel Başkanı Refik Baydur, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’la bir görüşme yaptılar.

17 Temmuz 1999 Cumartesi günü de, Türk-İş Yöneticileri Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile görüşerek, varılan anlaşma konusunda kendilerine bilgi aktardılar. Daha sonraki günlerde Türk-İş ile hükümet yetkilileri arasında çeşitli düzeylerde görüşmeler oldu; çeşitli seçenekler geliştirildi. Ancak bu arada eylemler de sürdü.

Bu süreçte TİSK’in tavrı ilginçti. TİSK bir taraftan sosyal devlete karşıydı, diğer taraftan işverenlerin çalıştırdıkları kişiler için ödemek zorunda olduğu prim miktarını düşük tutmaya ve ödenen primin etken bir biçimde değerlendirilmesini sağlamaya çalışıyordu. TİSK, primlerin toplam işgücü maliyeti içindeki payının düşük tutulması için, sendikalaşmayı teşvik edici düzenlemeleri bile kabul etti. Aynı şekilde, işsizlik sigortası ve iş güvencesinin taslaktan çıkarılması koşuluyla, mevcut sigortalılar ve yeni sigortalı olacaklar için yaşlılık aylığına hak kazanmada sendikaların taleplerini onayladı.

Türk-İş 13 Temmuz 1999 günü tüm milletvekillerine tasarının neler getireceğini anlatan birer dosya gönderdi. Tasarı TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşülürken, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanları Komisyon üyelerine görüşlerini anlattılar ve bazıları birer dosya sundu. Ancak bu görüşmelerden bir sonuç elde edilemeyince, 19 Temmuz 1999 günü Ankara’da 10-15 bin kişilik bir grupla DSP, ANAP ve MHP Genel Merkezleri ziyaret edildi ve buralara siyah çelenk bırakıldı.

24 Temmuz 1999 günü de Ankara’da Kızılay Meydanı’nda kitlesel bir basın açıklaması yapıldı. Hipodrom, Tandoğan ve Kurtuluş’ta toplanan yüzbinlerce kişi, üç ayrı koldan Kızılay Meydanı’na girdi. Katılanların sayısı, çeşitli kaynaklara göre, 150 bin ile 400 bin arasında değişti. 24 Temmuz mitingi, Ankara’da Türkiye tarihinin o güne kadarki en büyük işçi-memur mitingi oldu. Mitinge katılanların büyük çoğunluğunu Türk-İş’e bağlı Sendikaların üyeleri oluşturdu. Miting dağılmaya başladığında Türk-İş’e bağlı sendikaların üyeleri henüz alana girememişti; kortejin sonu daha Sıhhiye’deydi. Ankara Valiliğinin, Türk-İş’e, bu toplantının yasadışı olduğu yolundaki bildirimi sonrasında herhangi bir hukuksal işlem de yapılmadı.

Yukarıda özetlenen bu süreç öncesinde çeşitli örgütlerin sosyal güvenlik reformu konusundaki tutum ve davranışları ve Emek Platformu’nun oluşması aşağıda sunulmaktadır.

Emek Platformu, 1993 yılında büyük ölçüde kendiliğinden ortaya çıkan Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu deneyiminin ardından, daha bilinçli ve programlı bir biçimde oluşan bir yapılanmaydı.

Türk-İş’in 1-5 Aralık 1999 tarihlerinde toplanan 18. Genel Kurulu, Türk-İş’in diğer kuruluşlarla ve Emek Platformu ile ilişkisini aşağıdaki şekilde karara bağlamıştır:

Türk-İş, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısının bütünlüğünü ve bağımsızlığını, Atatürk ilkelerini ve aydınlanma ve çağdaşlaşma ülküsünü, laik ve demokratik sosyal hukuk devletini, insan haklarını ve parlamenter demokratik düzeni savunan ve her türlü zor ve şiddete karşı çıkan kuruluşlarla, bu kararların hayata geçirilmesi doğrultusunda işbirliği yapacaktır. Emek Platformu içindeki işbirliği ve dayanışma sürdürülecektir. Türk-İş, tüm işçileri ve sendikaları Türk-İş’in çatısı altında birleşmeye çağırmaktadır.

TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK İŞBİRLİĞİ

1998-1999 yıllarında yoğunlaşan sorunlar, işçi sendikaları konfederasyonları arasındaki işbirliği eğilimini artırdı. Özellikle 1997 yılının ikinci yarısında Tayland’da başlayan ve diğer Uzak Doğu ülkelerini etkileyen ekonomik kriz, Rusya Federasyonu’nu da ciddi biçimde etkiledikten sonra, kendisini Türkiye’de de hissettirmeye başlamıştı. İşverenlerin bir bölümü kriz nedeniyle, bir bölümü ise krizi bahane ederek işçi çıkartma yoluna gitti. Ülkedeki sorunlar daha da ağırlaştı.

DİSK, 15 Aralık 1998 günü Türk-İş ve Hak-İş’e yazdığı yazıda, işten çıkarmalar ve toplu sözleşmelerde yaşanılan tıkanıklıkları belirterek, “öncelikle işçi sendikaları konfederasyonlarının başkanları”nın bir araya gelmesini ve daha sonra yönetim kurullarıyla birlikte atılacak adımların saptanmasını önerdi.

Bunun üzerine, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 24 Aralık günündeki toplantısında kabul edilen bildiri DİSK’e iletildi. DİSK, bu bildiriyi de göz önüne alarak bir bildiri taslağı hazırladı. Bu taslak da ortak bildirinin hazırlanmasında değerlendirildi. 29 Aralık 1998 günü Türk-İş, Hak-İş ve DİSK Genel Başkanları Ankara’da Türk-İş Genel Merkezinde bir araya gelerek ülkenin, halkın ve işçi sınıfının sorunlarını görüştü ve ortak talepleri formüle etti. Görüşmede bir sekreteryanın oluşturulması ve ilişkilerin geliştirilmesi kararlaştırıldı.

Bu işbirliği, büyük bölümü aşağıda sunulan ortak bildiriyle kamuoyuna duyuruldu:

(1) Ekonomik kriz bahanesiyle toplu sözleşmelerde düşük ücret zammı ve kazanılmış hakları geri götürücü esneklik önerilerinden vazgeçilmeli; toplu sözleşmelerde gerçek ücretlerin artırılması sağlanmalı; ücretlerde bir indirim yapılmadan çalışma süresi azaltılmalı; kriz bahanesiyle işten çıkarılan işçiler işe geri alınmalı; kriz içinde olduğu ileri sürülen işletmelerin gerçek mali durumları sendikalara bildirilmelidir. İşçilerden fedakârlık istenmemeli; kriz karşısında öncelikle sermaye çevreleri fedakârlık yapmalıdır. Bedel çalışanlara ödetilerek krizden çıkmak mümkün değildir. Bu tutumun daha büyük sosyal krizlere neden olacağı bilinmelidir. IMF politikaları terkedilmelidir. İstihdam yaratıcı yatırımlar teşvik edilmelidir.

(2) Kriz, işsizlik sigortası ve iş güvencesinin birlikte ne denli önem arz ettiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu nedenle, iş güvencesi sağlanmalı ve işsizlik sigortası acilen kurulmalıdır.

(3) Zorunlu tasarruf fonunda biriken kaynağa hazine bonolarına uygulanan faiz oranında bir nema verilmeli; zorunlu tasarruf fonu kaldırılarak fonda biriken para hak sahiplerine ödenmeli ve işçilerden yapılan kesinti ile işveren katkısı ücretlere eklenmelidir.

(4) Yağma ve talan biçimindeki özelleştirme durdurulmalı; kamu açıklarının finansmanında herkesten geliri ve servetiyle orantılı bir vergi alınması yoluna gidilmeli; asgari ücret miktarı kadar gelirden gelir vergisi alınmamalı; mevcut iç ve dış borçların faizleri düşürülmeli ve vadeleri uzatılmalı; kayıt dışı sektör kayıt altına alınarak kaçak işçilik önlenmelidir.

(5) Demokratik sosyal hukuk devleti güçlendirilmelidir…

(7) Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı; çalışma mevzuatımız onaylanmış ILO Sözleşmeleriyle uyumlu hale getirilmelidir.

(8) Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası adil ve demokratik seçime imkan verecek biçimde değiştirilmeli, yargının bağımsızlığı sağlanmalıdır…

(10) Kamu harcamalarında israfa ve her türlü haksız kazanca karşı önlemler alınmalı, çetelere ve yolsuzluklara karşı kararlı bir mücadele verilmelidir.

Bu taleplerin ardından, konfederasyonların bu konudaki işbirliği aşağıdaki biçimde ele alınıyordu:

Konfederasyonlarımız, bu temel taleplerimizin hayata geçirilmesi için sistemli bir biçimde işbirliği ve güçbirliği yapacaklar ve bu yöndeki gerekli adımları atacaklardır. Bunları temin edecek kararlılığımız, potansiyelimiz ve irademiz vardır. Kamu çalışanlarıyla da meşru ve demokratik zeminde işbirliğinin yolları aranacaktır. Konfederasyonlarımız işçi kıyımına ve sefalet ücreti tekliflerine karşı gerçekleştirilen tüm meşru ve demokratik tepki ve eylemleri ve özellikle de 12 Ocak 1999 günü tekstil işkolundaki üç sendikamız tarafından başlatılacak olan grevleri desteklemektedir.

Bu metnin altında, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu ve DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak’ın imzaları bulunuyordu.

EMEK PLATFORMU OLUŞUYOR

Krizin etkilerinin giderek derinleşmesi, işçi sınıfının tüm kesimlerini olumsuz doğrultuda etkilemesini sürdürdü. Bu gelişmeler, işçi, memur ve sözleşmeli personel statülerinde istihdam edilen ücretlilerin örgütlerinin bir araya gelmesi gereğini daha yoğun bir biçimde hissettirdi. Bu gelişmeler sonucunda, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanları 27 Ocak 1999 günü Ankara’da Hak-İş Genel Merkezinde ilk kez toplanarak, ortak sorunları görüştü. Örgütler, toplantıya, kendi görüşlerini ifade eden metinler sundu. Daha sonra, uzun ve bazan sertleşen tartışmaların ardından, ortak görüşlerin ifade edildiği bir açıklama yayınlandı. Aşağıda tam metni sunulan bu açıklama, ülkemizde ücretli çalışanların o güne kadarki en geniş birlikteliği olması açısından son derece önemliydi.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, KESK Genel Başkanı Siyami Erdem, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay ve Memur-Sen Genel Başkanı M. Akif İnan, 27 Ocak 1999 günü Ankara’da Hak-İş Genel Merkezi’nde ülkemizde bu açıdan tarihsel öneme sahip bir toplantı yaparak, çalışanların güncel kısa vadeli ortak sorunları ve taleplerini tespit etmişler, Hükümetten talep edilecek kısa vadeli acil ve daha sonra saptanacak uzun vadeli ortak sorun ve taleplerin çözümü için, gerçekçi bir anlayışla birlikte hareket etme kararlılıklarını ortaya koymuşlardır.

Konfederasyonlarımız bir araya gelerek, özgür birey, örgütlü toplum, demokratik ve sosyal devlet anlayışının yaygınlaşması ve güçlendirilmesi gereğinin önemini vurgulamışlardır. Sorunlarımız, güçlü, demokratik parlamenter sistem içinde çözümlenmelidir. Yaşanan küresel krizin ve tüm toplumsal olumsuzlukların aşılabilmesinin yolu, hayatın tüm alanlarında demokratikleşmeden ve örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasından geçmektedir. Bu çerçevede, Anayasa’da ve diğer mevzuatta, tüm çalışanları ilgilendiren anti-demokratik düzenlemelerin kaldırılmasını ve çalışma mevzuatımızın, onaylanmış ILO Sözleşmeleri ile uyumlu hale getirilmesini istiyoruz.

Önümüzdeki günlerde toplanacak olan Ekonomik ve Sosyal Konsey demokratik bir yapılanmaya ve işleyişe kavuşturulmalı, hükümetlerden bağımsız bir biçimde işlemesi sağlanmalı, kamu çalışanları kuruluşlarının en demokratik biçimde Konsey’e katılmaları gerçekleştirilmelidir.

İş güvencesi yasası, en kısa sürede, Türkiye tarafından onaylanmış bulunan 158 sayılı ILO Sözleşmesinin hükümlerine uygun biçimde çıkarılmalı ve işsizlik sigortası hızla kurulmalıdır. Ekonomik kriz bahanesiyle işten çıkarılan işçiler, işlerine geri alınmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki sürgün ve kıyımlar durdurulmalıdır. Zorunlu tasarruf fonu uygulaması sona erdirilmeli, ücret ve maaşlardan yapılan yüzde 2’lik kesintilerle, işverenin yüzde 3’lük katkısı ücretlere eklenmeli, fonda biriken para, güncel faizleriyle birlikte hak sahiplerine derhal ödenmeli, 1998 yılına ilişkin nema oranları, hazine bonosu ve devlet tahvili faizleri gözönüne alınarak hesaplanmalı ve Şubat ayı başında ödenmelidir.

Tüm çalışanlara ve emeklilere, insan onuruna yaraşır bir hayat standardı sağlayacak bir gelir temin edilmeli, gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlik, devlet politikalarıyla azaltılmalıdır. Ülkemizi, halkımızı ve çalışanları yakından ilgilendiren en önemli sorunlardan olan işsizliğin azaltılması için gerekli tedbirler alınmalı, kayıt-dışı ekonomi kayıt altına alınarak, kaçak işçilik önlenmeli ve vergilendirilmemiş büyük kaynakların vergilendirilmesi sağlanmalıdır. Çalışanların vergi iadesi; konut kirası, giyim, gıda, eğitim ve sağlık harcamaları dışında kalan diğer harcama kalemlerini de içerecek biçimde genişletilmeli ve enflasyonun etkisini azaltacak biçimde eskiden olduğu gibi kısa dönemler halinde geri ödenmelidir.

Yağma ve talan biçiminde sürdürülen ve ülkemizin ulusal savunması ve ekonomisi açısından büyük zararlar veren özelleştirme uygulamalarına son verilerek, özelleştirme konusunda yargı organlarınca verilmiş yürütmeyi durdurma ve iptal kararları, hukuk devleti anlayışının bir gereği olarak, derhal uygulanmalıdır.

Sosyal güvenlik kuruluşları demokratik ve özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve çalışanların demokratik bir biçimde yönetimde temsili sağlanmalıdır. Sosyal güvenlik kuruluşlarında ve politikalarında yapılacak düzenlemeler, sosyal tarafların mutabakatıyla belirlenmelidir. Konfederasyonlarımız, IMF ve Dünya Bankası’nın bu doğrultuda yaptığı ve ulusal çıkarlarımızla da bağdaşmayan dayatmalara karşı çıkacaktır.

Meclis’te bulunan kamu görevlileri sendikaları yasa tasarısı, grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları da içerecek ve ILO Sözleşmelerine ve yetkili organ kararlarına uygun hale getirilecek biçimde yeniden düzenlenmelidir.

Ülkemizin ve çalışanların sorunlarının çözümü ve taleplerimizin yerine getirilmesi yönünde ısrarcı olacağız. Konfederasyonlarımız bu amaçla birlikteliklerini ve güçbirliklerini devam ettireceklerdir.

Bu metnin yayınlanmasının ardından bu altı örgüt arasında somut bir işbirliği gelişmedi. Özellikle KESK ve Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanlarının ortak bir metnin altına imza atmaları başlı başına bir gelişmeydi. Bu nedenle, bu süreçte yer alan hiçbir kimse, kısa vadede ortak bir eylemlilik beklentisi içinde değildi. Ortak metinlerin oluşturulmaya başlanmış olması yeterli bir adım olarak görülüyordu.

SOSYAL GÜVENLİK REFORMU KANUNU TASARISI

İşçileri ve memurları birlikte yakından ilgilendiren sosyal güvenlik reformu yasa tasarısı ve diğer ortak sorunlar, farklı eğilimlerdeki sendikal örgütlenmelerin Emek Platformu içinde birlikte eylem yapmalarını ve yakınlaşmalarını sağladı. IMF’nin ve Dünya Bankası’nın bu konudaki açık dayatmaları, birlikteliğin IMF-karşıtı bir çizgide gelişmesine yol açtı.

Hükümet 1999 yılı Haziran ayı sonlarında sosyal güvenlik reformu kanun tasarısı taslağını gündeme getirdi. Bu konu, 1 Temmuz 1999 günü toplanan Ekonomik ve Sosyal Konsey’de ele alındı.

Türk-İş, 27 Ocak 1999 bildirisine imza atmış olan 6 örgütün toplanması için 21 Haziran günü bir girişimde bulundu. Ancak DİSK ve KESK bu öneriyi kabul etmedi; ICFTU ve ETUC üyesi olan Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK’in toplanmasını istedi. Türk-İş de bunu kabul etmeyince, toplantı gerçekleşmedi.

DİSK Başkanlar Kurulu, 3 Temmuz 1999 günü yayınladığı bildiride şu noktalara değindi:

Hükümet tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı eliyle gündeme getirilen; SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na yönelik “Sosyal Güvenlik Reformu” taslağı konusundaki gelişmeleri, Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısını ve Konsey’in sivil kanadının çalışmalarını değerlendiren DİSK Başkanlar Kurulu; aşağıdaki hususları tüm işçi ve emekçilerle kamuoyuna duyurmaya karar vermiştir:

1.Ekonomik ve Sosyal Konsey’e sunulan ve kabul edilmesi mümkün olmayan taslağın üzerinde ısrar edilmemesi olumlu bir gelişmedir. Ancak bu durum işçi ve emekçilerin kaygılarını gidermek için yeterli değildir. Tersine IMF heyetinin açıklamaları ve bunu onaylayan politikacı ve bürokratların tutumları kaygılarımızı ve tepkilerimizi haklı kılmaktadır.

2.Taslağın içerdiği hükümler ve özellikle devlet katkısının dışlanması; sosyal güvenlikte uzun vadeli bir özelleştirme ve sosyal devlet ilkesinden sapma eğilimini açıkça ortaya koymaktadır. Her fırsatta önümüze çıkarılan bu anlayışa geçit vermeme konusundaki kararlılığımız devam etmektedir.

3.Sosyal güvenlik konusunda bir çalışma yapabilmek ve ortak çözümlere ulaşabilmek için öncelikle nedenler konusunda anlaşmak zorunludur. Sorunu emeklilik yaşı olarak görmek son derece yanlıştır. Bugün yaşanan krizin esas nedeni sigortasız çalışma, eksik gün bildirimi, kaynakların kötü yönetimi ve prim borçlarının tahsilindeki aksama gibi konulardır.

4.Bu sorunlar yaşı arttırarak giderilemez. Böylesi bir yaklaşım gerçekçi değildir. Kayıtdışı ekonomi kontrol altına alınmadan, SSK’yı düze çıkarmak mümkün değildir. İş güvencesi ve işsizlik sigortası sağlanmadan yaşın arttırılması tartışma konusu olamaz.

5.DİSK Başkanlar Kurulu gerçek ve kökten bir müdahale için konunun 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası, iş güvencesi, işsizlik sigortası ve sendikal haklarla birlikte ele alınmasında kararlıdır. ESK’nın sivil kanadının sürdürdüğü görüşmelerin, bir gelişme sağlanması için zemin oluşturmasını dilemekle birlikte; bu doğrultuda adım atılmadığı takdirde, herhangi bir çözüm arayışına ortak olmayacaktır.

6.Başkanlar Kurulumuz üyelerimizin, işçiler ve kamu çalışanlarının haklı taleplerini dile getirmek ve kamuoyuna gerçekleri anlatabilmek için bir dizi etkinliğin hızla gerçekleştirilmesini karar altına almıştır. Bu çerçevede bölge toplantıları, basın açıklamaları, şube yöneticileriyle toplantılar, yerel ve genel mitinglerle başlayan programın somutlanıp geliştirilmesi için; ETUC ve ICFTU üyesi dört konfederasyonun ve konuyla ilgili diğer örgütlerin bir araya gelmesi doğrultusunda gerekli girişimlerde bulunacaktır. (DİSK Basın Ajansı, 3 Temmuz 1999/76)

Türk-İş, tasarının sigortalıların haklarına ciddi zararlar verdiğini ve mezarda emeklilik düzenini getirmek istediğini saptadı. 4 Temmuz 1999 günü Türk-İş, DİSK ve Hak-İş temsilcilerinin yaptığı toplantıda, tasarının ortak bir eleştirisi hazırlandı. 5 ve 6 Temmuz 1999 günleri Türk-İş, DİSK ve Hak-İş’in ortak metni, TİSK, TOBB, TZOB ve TESK ile görüşüldü. Görüşmelerde bazı noktalarda anlaşma sağlanamadı. Üzerinde anlaşma sağlanan ve sağlanamayan maddeler, 7 Temmuz 1999 günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’a sunuldu. Ancak 9 Temmuz 1999 günü Bakanlar Kurulu, bu önerileri dikkate almadan, bir tasarı taslağını görüşerek kabul etti ve bu tasarıyı TBMM’ye gönderdi.

DİSK bu süreci 5 Temmuz 1999 günü yaptığı açıklamada şöyle anlatmaktadır:

Bugün (5 Temmuz 1999) televizyon haberlerinde, işçi ve işveren kuruluşlarının emeklilik yaşının 53 ve 58’e çıkarılması konusunda uzlaşma olduğu haberleri yayınlanmaktadır. Bu kesinlikle doğru değildir. DİSK olarak, başından beri sosyal güvenlik reformunun emeklilik yaşına indirgenemeyeceğini, bir paket olarak ele alınması gerektiğini söylüyoruz. Bu paket içinde sigortasız çalışmanın önlenmesinin, iş güvencesi ve işsizlik sigortasının, SSK’nın demokratikleştirilmesinin yer almasını zorunlu görüyoruz.

Bu görüşlerimizi, geçen hafta toplanan Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında Başbakan’a ilettik. Türk-İş ve Hak-İş ile birlikte, taslak bu haliyle gündeme gelirse toplantıyı terk edeceğimizi söyledik. Bunun üzerine Başbakan’ın önerisiyle konu işçi ve işveren kuruluşlarına bırakıldı.

Pazar günü (4 Temmuz) toplanan Türk-İş, DİSK ve Hak-İş uzmanları, işveren temsilcileriyle görüşmek üzere ortak bir taslak hazırlığı çalışması yaptı. Bu toplantıda DİSK olarak emeklilik yaşına ilişkin önerimizin, geçmiş mutabakat olan 50-55 olduğunu, bunun da koşulunun iş güvencesi ve işsizlik sigortası olduğunu söyledik.

Pazartesi, yani bugün toplanan işçi ve işveren kuruluşlarının uzmanlarının toplantısında, işveren temsilcilerinin, iş güvencesi ve işsizlik sigortası konularını görüşmeye yetkili olmadıklarına söylemeleri üzerine, konfederasyon temsilcileri de yaş konusunu tartışmayacaklarını söylediler ve toplantı dağıldı. Kuruluşların başkanları saat 16.00’da toplanacaklar.

Gelişmeler bundan ibarettir. Televizyonlarda iddia edildiği gibi ortada bir uzlaşma yoktur. Televizyon haberleri aracılığıyla yapılan manipülasyonları şiddetle reddediyoruz.

DİSK olarak durduğumuz yer açıktır. Sosyal güvenlik reformunun bir paket olarak ele alınmaması durumunda yaşı tartışmayacağımızı bir kez daha söylüyoruz. Dayatma olması halinde ise bütün gücümüzle buna direneceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. (DİSK Basın Ajansı, 5 Temmuz 1999/78)

DİSK tarafından 6 Temmuz 1999 günü yapılan açıklamada, 7, 8 ve 9 Temmuz günleri yapılacak eylemler belirtildi. Buna göre, 7 Temmuz günü fabrikalara yürünerek gidilecek, fabrika çıkışlarında yürüyüş yapılacak, öğle yemeği aralarında işyeri önünde oturulacak ve bildiri okunacaktı. 8 Temmuz günü her kentte diğer konfederasyonların da katılımıyla basın açıklaması yapılacaktı. 9 Temmuz’da da tüm kentlerde postanelerden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na ve koalisyon partilerinin Meclis gruplarına protesto telgrafı çekilecekti. (DİSK Basın Ajansı, 6 Temmuz 1999/81)

Hak-İş Başkanlar Kurulu da 6 Temmuz 1999 günü olağanüstü gündemle toplandı. Toplantıda alınan kararların bazıları aşağıda sunulmaktadır:

  1. Cumhuriyet Hükümeti tarafından kamuoyuna sunulan Sosyal Güvenlik Reformu taslağı, Türkiye’nin sosyal güvenlik sorununa kalıcı çözümler üretmekten uzak olduğu kadar, sorunu çözmek yerine ezmeyi tercih eden bir yöntemle hazırlanmıştır.

Tasarıda, sosyal boyut gözardı edilerek sosyal güvenlik kuruluşları devlete yük olan KİT’ler gibi gösterilmiş ve kâr-zarar mantığı ile olaya bakılarak Anayasamızın 2. ve 60. maddelerinde yerini bulan sosyal devlet ilkesi adeta çiğnenmek istenmiştir.

Sosyal güvenlik kuruluşlarıyla ilgili esas sorun yapısaldır. (…) Zenginlikte değil yoksullukta eşitlik sağlayan, SSK’nın sorunlarını emeklilik yaşına kilitleyen ve çalışanlara mezarda emekli olmayı dayatan bir reform taslağı işçileri tedirgin etmiştir. (…)

Hak-İş Başkanlar Kurulu, bu kritik dönemde, tarihsel sorumluluğumuzun farkında olarak 3 işçi konfederasyonunun birlikteliğinin sürmesi inancındadır. Başkanlar Kurulumuz, diğer işçi konfederasyonlarıyla ilkeli, sağduyulu ve sorumlu bir şekilde, çalışanlara dayatılacak bir taslağın geri çekilmesi için; ayrıca taslakta işsizlik sigortası ve iş güvencesiyle birlikte makul emeklilik yaşının yer alması yolunda ortak hareket etme kararlılığını gösterecektir. (Hak-İş’in 2 sayfalık açıklaması)

İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYANLARININ TOPLANTILARI

Türk-İş Başkanlar Kurulu 6 Temmuz 1999 günü Ankara’da toplanarak, sosyal güvenlik reformu kanunu tasarısı taslağını, uluslararası tahkimi ve sendikal alandaki diğer gelişmeleri değerlendirdi.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in toplantıyı açış konuşması aşağıda sunulmaktadır:

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Arkadaşlarım,

Başkanlar Kurulumuzun toplantısını açarken hepinizi Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Başkanlar Kurulumuzun son toplantısından bugüne kadarki dönemde ülkemizin iç ve dış sorunlarında önemli gelişmeler olmuştur.

Bu gelişmelerin en önemlisi, terör örgütü başının yakalanması, yargı karşısında hesap vermesi ve teröre kimlerin destek verdiğinin bir kez daha ortaya çıkmasıdır. Türk halkı, tarihinde hiçbir baskıya, zulme, işgale müsaade etmemiştir, boyun eğmemiştir, taviz vermemiştir. Terör teşvikçileri bilsinler ki, Türk halkı bugün de bu kararlılığını sürdürmektedir.

İkinci önemli konu ise, Sosyal Sigortalar Kurumu’nun içinde bulunduğu sıkıntıyı aşabilmek için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan ve adına “reform” denilen taslaktır. Bizce taslağın bir reform tasarısı olabilmesi için, işsizlik sigortasının ve iş güvencesinin de birlikte getirilmesi gerekmektedir. Taslakta iki önemli konu vardır. Birincisi, IMF’nin isteklerini yerine getirmek ve kazanılmış hakları ortadan kaldırmak; ikincisi ise, emeklilik yaşını yükselterek, çalışanları mezarda emekli etmeye zemin hazırlamaktır. Türk-İş bu gibi tasarılara karşı 30 Nisan 1995 günü İzmir’de ve 21 Mayıs 1995 günü Rize’de yüzbinlerce işçinin katılımıyla yaptığı mitinglerde gereken cevabı vermiştir.

SSK’nın 1999 yılında 1 katrilyon lira açığının olacağı tahmin edilmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun sorunlarının nedenlerini bizler de bilmekteyiz. Emeklilik yaşını yükseltmekle SSK’nın sorunları çözülemez. Bu açık, 4,5 milyon kaçak işçinin kayıt altına alınmasıyla, SSK’nın özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmasıyla, Devletin bu Kuruma prim ödeyerek katkıda bulunmasıyla, prim tahsilatının sağlanması ve birikimlerin en iyi biçimde değerlendirilmesiyle, ilaç israfının önlenmesiyle, hastanelerin kaliteli sağlık hizmeti sunarak özel hastanelere sevklerin durdurulmasıyla, personelin atandıkları mahalde çalıştırılması, gerekli araç ve gerecin mahallinde temin edilmesiyle ve en önemlisi de, Kurum’daki vurgunun ve talanın önlenmesiyle büyük ölçüde kapatılacaktır.

38 yaşında, 43 yaşında emekli olunmasının günümüz koşullarında önemli bir hak olmadığını biz de bilmekteyiz. İki yıllık bir süre içerisinde kendileri için “kıyak emeklilik” hakkı tanıyan sayın milletvekillerini de bilmekteyiz. Kendilerine iki yılda emeklilik, çalışanlara 62 yaşında emeklilik; böyle bir ikilik hangi ülkede vardır? İşçiye mezarda emekliliği reva gören siyasiler, bunun hesabını halka nasıl verebileceklerdir?

Üzerinde durmamız gereken diğer önemli bir konu ise, çıkarılmak istenilen uluslararası tahkim yasasıdır. Bu yasa özelleştirme yağma ve talanına hız verecek, ulusötesi şirketlerin ülkemizde denetimi ve yönetimi mümkün olmayan büyük haklara sahip olmasına yol açacaktır. Türk halkı Osmanlı İmparatorluğu döneminde bunun bedelini çok ağır ödemiştir. Bu bedelin izleri halen daha günümüzde görülmektedir. Hükümetimizin, siyasi partilerimizin ve yüce Meclisimizin değerli üyelerinin bu konuda çok hassas olmalarını, özellikle talep etmekteyiz. Bu konudaki hassasiyetimiz ve talebimiz Sayın Başbakan’a da arz edilmiştir.

Bakanlık tarafından hazırlanan taslak üzerinde Ekonomik ve Sosyal Konsey’de görüşlerimiz çok açık bir şekilde dile getirilmiştir. Görüşlerimiz işveren kesiminden de büyük ölçüde destek görmüştür. Bunun üzerine Sayın Başbakan, işçi ve işveren taraflarının mutabakat sağlayacağı bir tasarının oluşturulmasını bizlerden istemiştir. Yaptığımız toplantılarda bazı önemli konularda görüş birliği sağlanmıştır. Anlaşma sağlanan noktalar biraz sonra sizlere açıklanacaktır. Bizim özellikle üzerinde durduğumuz noktalar, kazanılmış hakların korunması, kaçak işçiliğin önlenmesi, mezarda emekliliğe geçit verilmemesi, Sosyal Sigortalar Kurumu’nun her alanda daha verimli hizmet üretmesidir.

Amacımız, sorun yaratmak değildir. Türk-İş ülkenin içinde bulunduğu hassas dönemin farkındadır. Bu nedenle, her zaman sorunlara çözüm getirici yaklaşımlar geliştirmektedir.

Hükümetin ve işverenlerin Türk-İş’in bu olumlu tavrını çok iyi değerlendireceklerini umuyorum.

Bu yıl hep birlikte kamu toplu sözleşmelerini sonuçlandırdık. Gelinen noktadan üyelerimizin memnun kaldığı izlenimini ediniyoruz. Bugün mağduriyet içerisinde bulunan emekliler ve memurlar için de olumlu hakların sağlanacağını umuyorum. Türk-İş kurulduğundan bugüne kadar işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, kısacası dar gelirli kitleyle bütünleşmiştir. Bu kitlenin haklarını bir bütün olarak savunmuştur. Bugün de ülkemizin demokratik ve laik yapısı içerisinde bu hakları savunmaya devam edecektir. Toplantımızın ülkemizin içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretmesini diliyor, saygılar sunuyorum.

Türk-İş’in 6 Temmuz 1999 günlü Başkanlar Kurulu toplantısı sonrasında kamuoyuna aşağıdaki açıklama yapıldı:

Türk-İş Başkanlar Kurulu 6 Temmuz 1999 günü Ankara’da toplanarak, sosyal güvenlik reformu konusunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan tasarı ile sivil toplum kuruluşları tarafından birlikte hazırlanan taslağı görüşmüştür.

SSK’nın sorunlarının çözümü öncelikle Türk-İş’in talebidir. Emeklilik yaşının artırılması bu sorunların çözümünü sağlamayacaktır.

Kaçak işçilik öncelikli sorundur. Kaçak işçilerin kayıt altına alınabilmesi ise iş güvencesinin sağlanmasına ve örgütlenmenin önündeki hukuki ve fiili engellerin kaldırılmasına bağlıdır.

SSK özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalı, Kuruma siyasi müdahalelere son verilmeli, Kurum yönetiminde işçilerin etkili bir biçimde temsili sağlanmalıdır.

Devletimiz, sosyal güvenliğin finansmanına prim ödeyerek katılmalıdır.

SSK İlaç ve Tıbbi Malzeme Sanayii Müessesesi, yapılacak yatırımlarla daha verimli ve güçlü hale getirilmelidir.

SSK doktorlarının ve diğer sağlık personelinin atandıkları mahalde çalıştırılması ve hastanelerin ihtiyaç duyduğu malzeme-araç-gerecin en kısa sürede temini sağlanmalıdır.

SSK sağlık tesislerinin yeterli ve kaliteli sağlık hizmeti sunması sağlanarak, Kurum dışına ve özellikle özel hastanelere sevkler durdurulmalıdır.

Prim tahsilatı hızlandırılmalı, israf engellenmeli, SSK’nın malvarlığı verimli bir biçimde değerlendirilmelidir.

Türk-İş, Türkiye tarafından onaylanmış bulunan 158 sayılı ILO Sözleşmesinin öngördüğü doğrultuda iş güvencesinin sağlanması ve işsizlik sigortasının getirilmesi koşuluyla, yeni işe girecekler için emeklilik yaşında gerekli esnekliği gösterecektir.

Bugün ülkemizde hiçbir işveren kadın işçileri 58 yaşına, erkek işçileri de 60 yaşına kadar çalıştırmamaktadır. Hükümetimizin bu gerçeği gözönünde tutarak, kazanılmış hakları koruması gereklidir. Sigortalıların kazanılmış haklarının korunması şartıyla, emeklilikte kadınlar için 50 ve erkekler için 55 yaş ve geçiş süreci konularında taraflarca varılmış olan mutabakat korunmalıdır.

Hükümet, Türk-İş’in çözüm önerilerini dikkate almazsa, kazanılmış hakları geri almaya kalkarsa, çalışanları mezarda emekliliğe göndermeyi planlarsa, Türk-İş Başkanlar Kurulu olağanüstü olarak toplanacak ve bu olumsuz tavır karşısında yapacağı eylemin biçimini ve programını tespit edecektir.

Ulusal egemenliğimizle kesinlikle bağdaşmayan ve kapitülasyonların günümüzdeki biçimi olan uluslararası tahkime karşı çıkılmalıdır.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, 8 Temmuz 1999 günü yaptığı açıklamada, Türk-İş’in sosyal güvenlik reformu konusundaki görüşlerini aşağıdaki biçimde özetledi:

Türkiye’de günümüzde sosyal güvenlik sistemi büyük bir tıkanıklık içindedir. 1945 yılından 1993 yılına kadar yalnızca işçilerin ve işverenlerin ödedikleri primlerle inşa edilen ve yalnızca 1965-1993 döneminde hükümetlere yaklaşık 20 milyar dolarlık kaynak aktaran Sosyal Sigortalar Kurumu, günümüzde önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunları yaşayanlar, bizim üyelerimizdir, bugün emekli olan eski üyelerimizdir, herhangi bir sendikaya üye olamamış olan işçilerdir, onların eşleri, çocukları, bakmakla yükümlü oldukları ana ve babalarıdır.

Bugün SSK sağlık tesisleri tarafından sunulan sağlık hizmeti miktar olarak yetersiz, kalite olarak ise istenilenin veya mümkün olanın gerisindedir emekli aylıkları ise, insanlarımızın insanca yaşamalarına yetecek bir düzeyde olmaktan uzaktır. Diğer bir deyişle, bugün SSK’dan şikayetçi olmayan sigortalı ve emekli yoktur.

Ancak bu şikayetlerimizin alternatifi, SSK’nın özelleştirilmesi veya ticarileştirilmesi değildir. Türk-İş, SSK’nın emeklilik düzeninin yerine özel hayat sigortasını, SSK’nın sağlık hizmetlerinin yerine özel sağlık sigortasının geçirilmesi girişimlerine kesinlikle karşıdır. Özel hayat sigortası ve özel sağlık sigortası, isteyenin yararlanabileceği bir alternatif olarak var olmalıdır. Ancak sosyal güvenlik sisteminin temelini işçiler ve yakınları için SSK oluşturmalıdır.

Sosyal güvenlik reformu, bu nedenle, şarttır. Ancak, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın önerileri doğrultusunda gündeme getirilen öneriler gerçek anlamda bir reform olmaktan uzaktır. Reform demek, sorunlara çözüm demektir. Halbuki IMF’nin önerdiği reform, SSK’yı iyice etkisiz kılarak sorun ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, okullar olmasa milli eğitimi ne kadar iyi idare edeceğini söyleyen yetkili gibi, SSK’yı yok ederek SSK’nın sorunlarını çözme iddiasındadır.

Gerçek bir sosyal güvenlik reformu, SSK’yı güçlendirerek SSK’nın sunduğu hizmetlerde ortaya çıkan sorunları çözmeyi amaçlamalıdır.

Böylesi bir sosyal güvenlik reformunun unsurları ne olmalıdır?

İlk olarak, kaçak işçilikle mücadele gündeme alınmalıdır. Bugün ülkemizde 4,5 milyon dolayında kaçak işçi vardır. 1999 yılında SSK’nın açığının 1 katrilyon lira olacağı tahmin edilmektedir. Halbuki, 4,5 milyon kaçak işçinin asgari ücret üzerinden sigortalanması durumunda yaratılacak kaynak, 1 katrilyon 700 trilyon liradır. Ayrıca, kayıt altına alınacak kaçak işçilerin ödeyeceği vergilerle kamu açıklarının kapatılmasına da katkıda bulunulacaktır. Türk-İş olarak biz, kaçak işçilikle mücadelede Devletimizle her türlü işbirliğine hazırız.

Devletimiz, sosyal güvenliğin finansmanına prim ödeyerek katılmalı, ortaya çıkan açığın kapatılmasındaki sorumluluğunu sürdürmelidir.

SSK alacakları tahsil edilmeli, prim borçlarının affı yoluna gidilmemeli, SSK’nın malvarlığı iyi değerlendirilmeli, israf ve yağma önlenmelidir.

SSK özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır. İşçilerin SSK yönetiminde etkili bir biçimde temsili sağlanmalıdır. Siyasilerin SSK’ya müdahalelerine engel olunmalıdır.

SSK sağlık personelinin sayısı yetersizdir. Yeni doktor ve diğer sağlık personeli istihdamına gidilmelidir. Ayrıca, özellikle doktorların atandıkları yerlerde çalışmaları sağlanmalıdır. Anadolu’nun birçok yöresindeki SSK hastanesinin doktor ve araç-gereç-malzeme eksikliği nedeniyle Ankara’daki ve İstanbul’daki birkaç hastanede büyük yığılmalar ve diğer bölgelerde atıl kapasite doğmaktadır. Hastaların mahallinde teşhis ve tedavisini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. SSK doktorlarının muayenehaneleri kapatılmalı, tam gün çalışmaları sağlanmalıdır. SSK personelinin, Türkiye tarafından onaylanmış ILO Sözleşmelerinde yer alan tüm sendikal haklardan yararlanmaları için gerekli yasal değişiklikler de yapılmalı, personelin insanca yaşamalarına yetecek ücret almaları sağlanmalıdır.

Bu öneriler doğrultusunda atılacak adımlarla SSK sağlık tesislerinde sunulan hizmetin niteliği yükseltilirse, Kurum dışına hasta sevki de önlenebilecek ve yüz milyarlarca lira tasarruf edilecektir.

SSK’nın İstanbul’da bir ilaç fabrikası vardır. Bu fabrika yeni yatırımlarla güçlendirilmeli ve SSK tarafından tüketilen diğer malzemeyi de üretir hale getirilmelidir.

Tedavisi uzun ve pahalı hastalıklara yakalanan birçok çaresiz insan, devlet hastanelerinde tedavi edilemeyince, yasadaki çeşitli açıklıklardan yararlanarak, SSK’da tedavi görmektedir. SSK sağlık tesisleri, devletin üstlenmesi gereken yükü omuzlamaktadır. Sosyal devlet anlayışının gereği düzenlemeler yapılarak, bu istismara engel olunmalıdır.

SSK, Türkiye’de sosyal devletin ana unsurudur. Türk-İş, SSK’nın gerçek anlamda bir reforma tabi tutulmasını savunmaktadır. Ancak bu reform, IMF’nin önerdiği biçimde, hastanın acılarını onu öldürerek dindirmek olmamalıdır. SSK’yı ayağa kaldıracak bir reformun unsurları ise yukarıda belirtilenlerdir.

Hükümetin sosyal güvenlik reformu kanun tasarısı taslağını 9 Temmuz 1999 günü Bakanlar Kurulu’nda görüşüp kabul etmesi ve Meclis’e göndermesi üzerine, Türk-İş Yönetim Kurulu, bağlı sendikalara aşağıdaki 9.7.1999 gün ve 99-441-5/43 sayılı açıklamayı gönderdi:

Türk-İş Yönetim Kurulu ile bağlı Sendikalarımızın halen Ankara’da bulunan 17 Genel Başkanı 9 Temmuz 1999 günü Türk-İş Genel Merkezi’nde toplanarak, Bakanlar Kurulu tarafından TBMM’ne sevk edilen Sosyal Güvenlik Reformu Kanun Tasarısı Taslağını ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan’ın basın açıklamasını değerlendirmiştir.

Kanun tasarısı taslağı, Sayın Bakan’ın açıklamalarında yer aldığının aksine, kazanılmış hakları korumamakta, sigortalıların çok büyük bir bölümünün kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaktadır. Taslakta öngörülen düzenlemeler, SSK’yı kurtarmayacak, aksine SSK’nın çöküşüne yol açacaktır, SSK’yı bitirecektir…

Ekonomik ve Sosyal Konsey’de Sayın Başbakan tarafından yapılan açıklamada, işçi ve işveren taraflarının üzerinde anlaştığı düzenlemelerin getirileceği sözü verilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan taslakta, işçi ve işveren kuruluşları temsilcilerinin 5 ve 6 Temmuz 1999 günleri yaptıkları toplantılarda üzerinde anlaştıkları düzenlemelerin çok büyük bölümü yer almamaktadır. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK tarafından birlikte hazırlanan taslak da dikkate alınmamıştır.

Bu gelişmeler karşısında, Başkanlar Kurulumuzun 6 Temmuz 1999 günlü toplantısında alınan karar uyarınca, Başkanlar Kurulumuz 12 Temmuz 1999 Pazartesi günü saat 10’da Türk-İş Genel Merkezi’nde olağanüstü olarak toplanacak ve meşru ve demokratik tepkimizin biçimini belirleyecektir.

Çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla.

Bu karar uyarınca Türk-İş Başkanlar Kurulu olağanüstü olarak toplandı.

Türk-İş Başkanlar Kurulu 12 Temmuz 1999 günü olağanüstü olarak toplandı. Genel Başkan Bayram Meral, toplantıyı açarken aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Arkadaşlarım,

Başkanlar Kurulumuzun olağanüstü toplantısını açarken, hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Başkanlar Kurulumuzun 6 Temmuz 1999 günü yaptığı toplantıda yayınladığımız sonuç bildirisinde, SSK’nın sorunlarının çözümü konusundaki önerilerimizin bir bölümünü tekrarlamıştık. Bildirgemizde, bu önerilerin dikkate alınmaması, kazanılmış hakların geri alınmaya kalkılması, mezarda emekliliğin gündeme getirilmesi durumunda, Başkanlar Kurulumuzun olağanüstü olarak toplanacağı ve yapılacak eylemin biçimini ve programını tespit edeceğini açıklamıştık.

Üzülerek ifade ediyorum ki, 1996 yılında işçi-işveren-hükümet temsilcileri arasında varılan mutabakata, Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından oluşturulan Sosyal Güvenlik Reformu Komisyonu’nun 1997 Kasım tarihli raporuna ve geçen hafta TİSK, TOBB, TESK ve Ziraat Odaları Birliği ile yapılan görüşmelerde varılan ortak noktalara rağmen, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın talepleri doğrultusunda bir tasarı hazırlanmıştır. Hükümetin bu tavrı, Ekonomik ve Sosyal Konsey’i ve işçi ve işveren kesimleriyle diyaloğu samimi olarak istemediği izlenimini yaratmaktadır.

Getirilen tasarıda öngörülenler kesinlikle bir reform değildir. Emeklilik yaşı artırılarak, geçiş süreci zorlaştırılarak ve işçilerin ve işverenlerin omuzlarındaki prim yükü hızla yükseltilerek,

SSK kurtarılamaz; aksine kaçak işçilik yaygınlaşır ve SSK çökertilir. Adına reform tasarısı adı verilen bu belge, SSK’nın idam fermanıdır. Anlaşıldığı kadarıyla, böyle bir tasarının amacı, SSK’yı çökertip, SSK’nın bütün imkanlarını özel sigorta şirketlerine devrine zemin hazırlamaktır.

Türkiye’de özel sektörde hangi işveren 58 yaşında kadın işçi, 60 yaşında erkek işçi çalıştırmaktadır? Türkiye’de kaç işçinin 58-60 yaşında çalışacak gücü kuvveti kalmaktadır? Bu tasarı, mezarda emeklilik demektir. Bugün ülkemizde yüzbinlerce mevsimlik veya geçici işçi, yılda yalnızca 3 ay veya 6 ay sürelerle çalışabilmektedir. Yılda üç ay çalışan bir işçinin 8300 günü doldurabilmesi için 92 yıla ihtiyaç vardır. Yılda altı ay çalışan bir işçi, 8300 günü ancak 46 yılda doldurabilir.

Tasarıda yer alan ve birçok açıdan eksik olan işsizlik sigortası da önemli değildir. İş güvencesinin olmadığı bir ortamda getirilecek işsizlik sigortasının bizim açımızdan fazla bir yararı yoktur. Aksine, iş güvencesiz bir işsizlik sigortası, işverenlerin işçi çıkartmasını daha da kolaylaştıracaktır.

Tasarrufu teşvik fonunun dondurulmasıyla, getirilmek istenilen işsizlik sigortasının yükü de işçilere yüklenmektedir. Fonda biriken paranın akıbeti de meçhuldür.

Ayrıca, Türkiye’yi, emeklilik yaşı açısından, iş güvencesinin olduğu, işsizlik sigortasının uygulandığı, işsizlik sigortasının bittiği yerde devlet yardımının başladığı, insanların çalışma hayatında yıpranmadıkları, çalışırken alınan ücretlerin ve emekli aylıklarının yüksek olduğu, nüfusun yaşlandığı ve ortalama ömrün çok daha uzun olduğu Avrupa ülkeleriyle karşılaştırmak son derece yanlıştır.

Türk-İş, ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntılı günlerde, son derece sorumlu hareket etmektedir. Sendikalarımız ve işçilerimiz, yaşanan ekonomik kriz esnasında son derece hassas davranmışlar; krizin ülkemiz açısından en az zararla atlatılabilmesi için gereken fedakarlığı göstermişlerdir. Ülkemizde fabrikaların bacalarının tütmesi, hepimizin ortak arzusudur. Ancak, bizim bu iyiniyetli yaklaşımımız, siyasilerden gereken karşılığı görmemektedir. Bankalara para aktarmada son derecen açık ve cömert olan eller, sıra işçilere, memurlara, emeklilere, dul ve yetimlere geldiğinde bir anda sıkılaşmaktadır. SSK’nın idam fermanının kabul edildiği Bakanlar Kurulu toplantısında, memurlar ve emekliler için kabul edilen yüzde 20’lik zammı anlayışla karşılamak mümkün değildir. Bu nedenle, memurların, haklı ve demokratik mücadelesini destekliyoruz. Hükümetimiz, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın değil, halkımızın ve özellikle de işçi sınıfımızın sesine kulak vermelidir. Ülkemizin sıkıntılı döneminde, bu kutsal vatana sahip çıkanlar, IMF ve yandaşları değil, cefakâr halkımızdır.

Sayın Başbakan, dün yaptığı bir açıklamada, sosyal güvenlikteki açık nedeniyle ülkenin çökme tehlikesinden söz etmiş, sosyal güvenlik reformu adı altında sunulan tasarıyı ve yüzde 20’lik zammı savunmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çökmez; halkımız buna müsaade etmez. Bugün bütçemizin yüzde 46’sı faizlere gitmektedir. Toplanan gelir vergisinin yüzde 86’sı faize ayrılmaktadır. İç borçlar 16 katrilyon lirayı bulmuştur. İç borcun faizini alan ailelerin sayısı yalnızca 37 bindir. Türkiye, 37 bin aileye ödediği katrilyonlarca liralık faizden batmıyor da, nüfusumuzun 30 milyonuna sağlık hizmeti veren SSK’ya sağlanan 1,2 katrilyon liradan mı batmaktadır?

Sorulması gereken asıl soru, ülkemizi bu noktaya getirenlerin kimler olduğudur. Ülkemizi bu noktaya, milli gelirden yüzde 45 pay alan ve nüfusumuzun yüzde 80’ini oluşturan dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız mı getirmiştir? Yoksa, ülkemizi bu noktaya, nüfusumuzun yalnızca yüzde 20’sini oluştururken, milli gelirden yüzde 55 pay alanlar mı; onlara kol kanat geren ve yıllardır onların sözcülüğünü yapan bazı siyasiler mi getirmiştir? Ülkemizin bu noktaya gelmesinde, vergisini namus borcu gibi kuruşuna kadar ödeyen işçimizin, memurumuzun, dar ve sabit gelirlimizin mi sorumluluğu vardır? Yoksa bu durumdan, Devletimizin bütün imkanlarını sonuna kadar kullanan, ama vergisini vermemek için her türlü hileli yola başvuranlar mı sorumludur? Ülkemizin bugünkü sıkıntılarını, ülkesi ve Devleti için, canını vermek dahil, her türlü fedakarlığı gururla yapan dar gelirli halk kitlesi mi yaratmıştır? Yoksa, bu sıkıntıların sorumlusu, Devletimizin imkanlarını büyük holdinglere aktarabilmek için onlara danışmanlık ve aracılık yapan bazı siyasiler midir?

Bu nedenlerle, IMF’nin SSK’yı çökertme girişimlerine engel olunmalıdır. Ayrıca, ülkemizin birikimlerinin uluslararası sermaye tarafından yağmalanması ve talan edilmesi için zemin hazırlayacak; Osmanlı döneminin kapitülasyonlarını geri getirecek ve ülkemizin geleceğini ipotek altına alacak uluslararası tahkim düzenine karşı çıkılmalıdır. Türk-İş, IMF’nin dayattığı ve gelişmiş ülkelerin çoğunda bulunmayan uluslararası tahkimin kabulüne ilişkin tasarının geri çekilmesini talep etmektedir.

Türk-İş, öncelikle ülkesinin birliğini ve halkının mutluluğunu düşünen ve koruyan bir kuruluştur. Bu nedenle, Başkanlar Kurulumuzun bugünkü toplantısında alacağımız kararlar, bir taraftan ülkemizin çıkarlarını savunmayı, diğer taraftan temsil ettiğimiz toplumun kazanılmış haklarını korumayı amaçlamaktadır.

Bugün huzurunuzda bütün işçilere sesleniyorum.

Bugün sizi mezarda emekliliğe gönderenler ve kazanılmış haklarınızı elinizden almaya kalkanlar, yarın ihbar ve kıdem tazminatınıza da göz dikecektir, sıra onlara gelecektir.

Bu nedenle, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun aldığı bütün kararlara uy, hakkına ve geleceğine sahip çık.

Alacağımız kararların başarılı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 12 Temmuz 1999 günlü toplantısında, durum değerlendirmesi yaptıktan sonra aşağıdaki kararı aldı:

Başkanlar Kurulumuz, Başbakan Sayın Bülent Ecevit’in 11 Temmuz 1999 günü sosyal güvenlikle ve memur ve emekli aylıklarıyla ilgili olarak yaptığı açıklamaları büyük üzüntüyle ve tepkiyle karşılamaktadır. Türk-İş ciddi bir kuruluştur. Türk-İş tüm üyelerini ilgilendiren böyle bir konuda hiçbir hükümet yetkilisiyle hiçbir anlaşma yapmamıştır.

Bakanlar Kurulu tarafından 9 Temmuz 1999 günü kabul edilerek Meclis’e sunulan Sosyal Güvenlik Reformu Kanunu Tasarısı, emeklilik yaşını yükselterek ve primleri artırarak, SSK’nın sorunlarını daha da artıracaktır. Türk-İş, kazanılmış hakları ortadan kaldıracak bu tasarıyı temelden reddetmektedir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu sürekli eylem kararı almıştır.

Türk-İş il ve bölge temsilcilerimiz, 15 Temmuz 1999 Perşembe günü tüm illerde şube yönetimleriyle ve işçilerimizle birlikte, Hükümeti oluşturan üç siyasi partinin il örgütlerine siyah çelenk koyacaktır. Türk-İş’e bağlı Sendikalarımızın ve tüm şubelerimizin profesyonel yöneticileri 19 Temmuz 1999 Pazartesi günü saat 10:00’da Türk-İş Genel Merkezi’nde toplanarak üç siyasi partinin genel merkezini ziyaret edeceklerdir. İl ve bölge temsilcilerimiz, demokratik tepkilerini her gün göstermeye devam edeceklerdir. 24 Temmuz 1999 Cumartesi günü Ankara’da büyük bir miting yapılacaktır. Bunlara rağmen, tasarıda kazanılmış haklarımızın korunmaması ve haklı taleplerimizin yerine getirilmemesi durumunda, meşru ve demokratik gücümüz her alanda gösterilecek, ülke çapında gösteriler düzenlenecek ve üretimden gelen gücümüz kullanılacaktır.

Gereken çalışmaları yürütmek amacıyla bir eylem komitesi kurulacaktır.

Türk-İş, haklarımızı ve sosyal devleti koruma mücadelesinde, tüm işçi ve memur Konfederasyonlarıyla ve emekli kuruluşlarıyla işbirliği ve dayanışma içinde olacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri 14 Temmuz 1999 Çarşamba günü Türk-İş’te toplantıya davet edilecektir. Başkanlar Kurulumuz, bu haklı ve meşru mücadelemizde tüm halkımızın desteğini istemektedir.

DİSK ise 12 Temmuz 1999 günü yaptığı açıklamada, 13 Temmuz 1999 günü DİSK, KESK, TMMOB, TTB, Eczacılar Birliği, Veteriner Hekimleri Birliği, Diş Hekimleri Birliği ve TÜRMOB’un İstanbul’da DİSK Genel Merkezi’nde bir ortak basın açıklaması yapacağını duyurdu. Ayrıca, sosyal güvenlik reformuna karşı DİSK’in bir dizi eylem yapacağı da belirtildi. Buna göre, 13 Temmuz 1999 günü DİSK Bölge Temsilciliklerinin bulunduğu illerde (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Bursa, Samsun, Eskişehir, Antalya, Kocaeli, Edirne) temsilciler kurulu toplantıları yapılacaktı. 14 Temmuz günü işyerlerinde yapılan toplantılarda sosyal güvenlik reformu yasa taslağı değerlendirilecekti. 15 Temmuz günü işyerlerinde oturma eylemleri yapılacaktı. 16 Temmuz günü işyeri çıkışlarında yürüyüş olacaktı. 17 Temmuz ve 18 Temmuz günleri de diğer konfederasyonlar ve emek örgütleriyle birlikte bölgesel mitingler yapılacaktı. (DİSK Basın Ajansı, 12.7.1999)

12 Temmuz 1999 günü diğer kuruluşların da toplantı çağrıları oldu. Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda alınan karar uyarınca Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti ve Tüm İşçi Emeklileri Derneği, 14 Temmuz 1999 günü Türk-İş’te toplantıya davet edildi. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay’ın isteği üzerine Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği’ne bir davet gönderildi (Bu dönemde, Türkiye Kamu-Sen’in önderliğinde ve Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm Sivil Emekliler Derneği ve Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği’nin de yer aldığı Memur ve Emekli Platformu çeşitli alanlarda çalışmalar sürdürüyordu). 13 Temmuz 1999 günü ise Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Veteriner Hekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) genel başkanları, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’e gönderdikleri bir yazıda, 14 Temmuz günü yapılacak toplantıya kendilerinin de davet edilmesini istediler. Yapılan bazı ön görüşmeler sonrasında, bu örgütler de 13 Temmuz akşamı telefonla davet edildi.

Türk-İş’in 12 Temmuz günü gönderdiği çağrının arkasından 13 Temmuz 1999 günü İstanbul’da DİSK Genel Merkezinde DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TEB, T.Veteriner Hekimleri Birliği, T.Dişhekimleri Birliği ve TÜRMOB yetkilileri bir araya gelerek bir toplantı yaptılar ve bir açıklama yayımladılar. Hak-İş Başkanlar Kurulu da 13 Temmuz 1999 günü toplandı ve çeşitli eylemler yapma kararını açıkladı.

DİSK, 14 Temmuz 1999 günü aşağıdaki bildiriyi yayımladı:

AYAĞA KALK!

EMEKLİLİK HAKKINA SAHİP ÇIK!

Emeklilik hakkı yok ediliyor!

Hükümet sözde “sosyal güvenlik reformu”nu Meclis’e gönderdi.

Tasarıya göre;

Emeklilik yaşı kadınlarda 58, erkeklerde ise 60’a çıkacak.

Emekliliğine bir gün bile kalanlar en az iki yıl fazla çalışacak.

Çalışanların talepleri tasarıda yer almıyor:

İş güvencesi YOK,

Sigortasız çalışmaya yönelik yeterli önlem YOK,

Sosyal güvenliğe devlet katkısı YOK,

SSK’nın özerk, demokratik bir işleyişe kavuşturulması YOK.

Bu, emeklilik hakkının fiilen yok edilmesidir.

Bu, sosyal güvenliğin özelleştirilmesinin ilk adımıdır.

BU, SOSYAL DEVLETİN TASFİYESİDİR.

Bu tasarı yasalaşırsa;

Emeklilik hakkı fiilen yok olacaktır, çünkü iş güvencesi olmadan hiç kimse 60 yaşına kadar çalışamaz, 8300 gün prim ödeyemez.

Emekliliğini bekleyenler daha fazla çalışma zorunda kalacaktır.

Sosyal güvenlikten kaçış hızlanacak, kayıtdışı ekonomi büyüyecektir.

Sosyal güvenlik kurumlarının krizi artacaktır. Herkes parası kadar emeklilik, parası kadar sağlık hizmeti alabilecektir.

İNSANIN GELECEĞİ PARANIN EGEMENLİĞİNİN TUTSAĞI OLACAKTI!

Artık söz bitmiştir!

Şimdi ayağa kalkma zamanıdır!

Bu tasarının yasalaşmasına izin vermeyeceğiz.

Sosyal güvenlik hakkımızı yok ettirmeyeceğiz!

Paranın egemenliğine geçit vermeyeceğiz, insanı savunacağız!

Herkese çalışma hakkı, iş güvencesi ve işsizlik sigortası,

Sosyal güvenliğe devlet katkısı,

Adil bir emeklilik yaşı ve emeklilere insanca yaşam hakkı,

Özerk ve demokratik SSK için mücadeleyi yükselteceğiz!

DİRENECEĞİZ, KAZANACAĞIZ. (DİSK’in Sesi, 14 Temmuz 1999, Özel Sayı: 120)

Türk-İş, bu gelişmeler karşısında, aşağıdaki bildiriyi yaygın bir biçimde dağıttı:

“MEZARDA EMEKLİLİĞE” HAYIR.

KAZANILMIŞ HAKLARIMIZ GASPEDİLEMEZ.

İŞ GÜVENCESİ İSTİYORUZ.

Memura ve emekliye yüzde 20 zammı layık gören Hükümet, sosyal güvenlikte de kazanılmış haklarımızı ortadan kaldırmaya çalışıyor. Hükümet, halkımızın sesini duymuyor; IMF’nin ve Dünya Bankası’nın taleplerine kulak veriyor.

PRİMLER ARTIYOR

İşçi ücretlerinden yüzde 14 oranında bir prim kesiliyor. Ancak bu prim, 150 milyon lira aylık brüt ücretin üzerinden alınmıyor. Bu tavan 360 milyon liraya çıkarılıyor. İşçilerin çok büyük bir bölümünün ödediği sigorta primi hemen iki katına çıkıyor. Bu artış, enflasyonun üstünde oranlarla devam edecek. İşverenler sigorta primleri nedeniyle kaçak işçi çalıştırıyor. İşverenin ödeyeceği prim de aynı şekilde artıyor. Bu uygulama kaçak işçiliği veya düşük ücret bildirme uygulamalarını yaygınlaştıracak, SSK’yı çökertecek.

KAZANILMIŞ HAKLARIMIZ ORTADAN KALDIRILIYOR.

1996 yılında işçi, işveren ve hükümet temsilcileri bir sosyal güvenlik reformu konusunda anlaştı. Buna göre, 15 yıl ve daha uzun süreli sigortalı olanlar, yeni düzenlemenin kapsamı dışında tutulacak, hakları korunacaktı. Bugünkü Hükümet, bu anlaşmayı yok sayıyor. Bugün emekliliğine 1 gün kalanın bile kazanılmış hakları korunmuyor. 1996 anlaşmasına göre, emekliliğine 9 yıl 1 ay kalan bir erkek sigortalı, yaş koşulu aranmadan emekli olabiliyordu. Hükümetin tasarısına göre, bu kişinin 55 yaşını beklemesi gerekiyor.

YENİ GİRENLER İÇİN EMEKLİLİK YAŞI ARTIRILIYOR.

1996 yılındaki anlaşmada yeni işe giren bayanlar 50 yaşında, erkekler 55 yaşında emekli olabilecekti. Bu rakamlar, Türkiye gerçeklerine uygundur. Türkiye’de hangi işveren 58 yaşında kadın, 60 yaşında erkek işçi çalıştırıyor? Türkiye’de hangi işçinin 58 veya 60 yaşında çalışacak gücü kalıyor? Hükümetin tasarısında, kadınlar için 58, erkekler için 60 yaş öngörülüyor.

ZORUNLU TASARRUFTAKİ PARAMIZIN GELECEĞİ BELİRSİZ.

Zorunlu tasarrufun kaldırılması öngörülüyor. Ancak fondaki paramızın ne olacağı açık değil.

ÖZEL SİGORTACILIK TEŞVİK EDİLİYOR. SSK’YI ÇÖKERTİYORLAR.

Mezarda emeklilik ve yüksek prim nedeniyle, milyonlarca işçi SSK’dan umudunu kesecek; kaçak çalışmaya ve özel sigortacılığa yönelecektir. Birçok işveren de, artan işçilik maliyetleri nedeniyle, kaçak işçi çalıştırmayı veya düşük ücret bildirmeyi tercih edecektir. Kaçak işçilik daha da hızlı bir biçimde yaygınlaşacaktır. Bu tasarı, SSK’nın idam fermanıdır.

KIDEM TAZMİNATI TEHDİT ALTINDA. ÖZELLEŞTİRMELER GÜNDEMDE.

Uluslararası ve yerli sermaye, sendikasızlaştırmayı, işçi ücretlerini düşürmeyi, SSK’yı tasfiye etmeyi, özelleştirmeyi ve taşeronlaşmayı istiyor. SSK’yı, sosyal güvenlik alanındaki kazanılmış haklarımızı koruyamazsak, ihbar ve kıdem tazminatımız tehdit altındadır, yaygın özelleştirmeler gündemdedir.

TÜRKİYE’NİN SIKINTILARINI BİZ Mİ YARATTIK? YOKSA VURGUNCULAR MI?

Başbakan Sayın Bülent Ecevit, sosyal güvenlik açığının Türkiye’yi çökerteceğini iddia ediyor. SSK 30 milyon kişiye sağlık hizmeti veriyor, yaklaşık 3 milyon kişiye de emekli maaşı ödüyor. SSK’ya devletin 1999 yılındaki katkısı 1 katrilyon lira civarında. Halbuki Devletimize borç veren 37 bin ailenin iç borç faizi olarak bir yılda alacağı para yaklaşık 10 katrilyon lira. Devletin imkanları, bir avuç vurguncuya talan ettiriliyor. Bazı siyasiler, devlet bankalarını soyup soğana çeviriyor, trilyonlar götürülüyor. Tefeciler ve mafya elele vermiş, halkımızı soyuyor.

İŞÇİ HAKLARINDA AVRUPA DEĞİLİZ.

Mezarda emekliliği savunanlar, emeklilik yaşının Avrupa ülkelerinde daha yüksek olduğunu ileri sürüyorlar. Avrupa ülkelerinde,

– sosyal güvenlik kuruluşlarına devlet prim ödeyerek katkıda bulunuyor;

– sosyal güvenlik kuruluşları özerk; siyasiler işe adam yerleştirmiyor, ihale takip etmiyor;

– ortalama ömür çok daha uzun;

– iş güvencesi ve işsizlik sigortası var;

– işsizlik yardımının bittiği anda devlet yardımı uygulanmaya başlanıyor;

– ücretler çok daha yüksek ve çalışma şartları çok daha iyi;

– sendikal hak ve özgürlükler ve işçi hakları çok daha geniş.

İŞ GÜVENCESİ İSTİYORUZ.

Bugün işçinin en önemli sorunu, iş güvencesinin yokluğudur. Türk-İş, işten atılmanın geçerli bir nedene bağlanmasını istemektedir. Türkiye tarafından onaylanan 158 sayılı ILO Sözleşmesi de bunu gerektirmektedir. İş güvencesi olmadan çıkarılacak bir işsizlik sigortasının fazla bir yararı olmayacak, işçi çıkışları daha da artacaktır. İş güvencesi getirilirse, emeklilik yaşı yeni işe girecekler için kadınlarda 53’e ve erkeklerde 58’e çıkarılabilir.

BU TASARI BİR REFORM DEĞİLDİR. BU TASARI, SSK’NIN İDAM FERMANIDIR.

Türk-İş’İN KARARLARINA UY.

MEZARDA EMEKLİLİĞE İZİN VERME. KAZANILMIŞ HAKLARIMIZA SAHİP ÇIK. İŞ GÜVENCESİ İÇİN MÜCADELE ET.

Türk-İş Dergisi Ekidir, Temmuz 1999

24 TEMMUZ ANKARA MİTİNGİ

24 Temmuz günü Emek Platformu’nu oluşturan örgütlerce Ankara’da düzenlenen “Mezarda Emekliliğe ve Sefalet Ücretine Hayır” yürüyüş ve mitingine 350-400 bin katılım sağlandı. Eylem başarılı oldu. Ancak kanun tasarısı, alt komisyona gönderildi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmekte olan tasarının alt-komisyona gönderilmesi üzerine, 29 Temmuz günü yapılması düşünülen uyarı eyleminin alt-komisyon kararı çıktıktan sonra yeniden değerlendirilmek üzere ertelenmesi kararlaştırıldı.

YENİ TASLAK VE EYLEMLER

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tasarıda bazı değişiklikler yaptı. Bu metin de sendikalar tarafından kabul edilmedi.

Tasarının TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan istenilen biçimde geçmemesi üzerine, Emek Platformu çeşitli eylem kararları aldı. Türk-İş Yönetim Kurulu’nun “Bir gün işe gitmeme” biçimindeki eylem düşüncesi sendikalarca onaylandı. Tasarının Meclis Genel Kurulunda görüşüleceği 4 Ağustos günü, başta Ankara olmak üzere çeşitli illerde oturma eylemleri yapıldı. Ankara’daki eyleme katılan Emek Platformu başkanları, görüşmeleri izlemek üzere kalabalık bir işçi grubuyla birlikte Meclis’e yürüdü.

Tasarıyı protesto etmek amacıyla, “üretimden gelen gücü bir gün işe gitmeme biçiminde kullanma” kararının alınmasının hemen ardından, tasarı Meclis Genel Kurulundan geri çekildi.

Tasarının bir süre sonra yeniden Meclis gündemine alınması üzerine, yeniden eylem kararı alındı. Bir günlük iş bırakma eylemi 13 Ağustos günü yapıldı. Katılım, olması gerekenin altında kaldı.

İşçi hareketinin en geniş birlikteliği sağlayarak sosyal güvenlik haklarını savunma mücadelesi, 17 Ağustos depremiyle birlikte, doğal olarak ikinci plana düştü. Bütün sendikalar, depremde kaybettikleri üyelerinin yasını tutarken ve tüm imkanlarını deprem bölgesinde yaraların sarılması için seferber ederken, Hükümet, 25 Ağustos günü 4447 sayılı yasayı Meclis’ten geçirdi. Kanun, 8 Eylül 1999 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

DİĞER HABERLER
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!

TÜİK enflasyonuna genel olarak güven duyulup duyulmaması bir yana kasım ayı için ortada çok tuhaf oranlar söz konusu, onların üstünde durmak gerekiyor.

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve insan onuruna yakışır bir yaşam hakkına sahip olduğunu hatırlatan önemli bir gündür.

ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK
ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yapıyı yeniden düzenlemek için adım atıyor. Hükümet temsilcilerinin sayısı azaltılırken, işçi ve işveren üyeler mevcut sayıda kalacak. Komisyonun yapısı ve karar mekanizmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET
ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET

Öz Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Gülpolat ve yönetim kurulu üyeleri, Genel Başkanımız İbrahim Ören ve yönetim kurulumuzu ziyaret ettiler.