1 Mayıs 2017 de geçti. Başarılı mı diye soracak olursak, bence sadece sorunsuz demek yeterli. Polisle katılımcılar arasında büyük olaylar yaşanmadı sadece.
20 yıldır sendikal hareketi gazeteci olarak izliyorum. Bu yıl hükümetle alan kavgası yapılmadı ancak şimdiye kadarki ruhundan en kopuk 1 Mayıs gerçekleşti. Alan karşılaştırmalarında HDP meselesi kesinlikle doğru. HDP meclis içerisinde bence emeğe en uzak parti. Emeğe uzaklığı, işçi sınıfının vatan konusunda duruşuna uzaklıktan kaynaklı. Hangi işçiyi elinde sarı, kırmızı, yeşil bayrakla görebilirsiniz? HDP’yi alanlarında başköşeye koyanlar, diğer tarafta EĞİTİM-İş’i alana almayacaklarını söyleyebiliyorlar. Şu işe bakın alana almadıkları öğretmen sendikası. Çünkü Mustafa Kemal ve onun kurduğu “Vatan”dan rahatsızlar. HDP’yi alıp, EĞİTİM-İş’e “Gelme, yoksa” demek, açıkça taraf olmaktır. İşçi bayramında, işçi sınıfının karşısında olanlar, emekçiyle, ülkenin bekâsıyla, bütünlüğüyle sorunu olanlardır, eğitimcilerin sendikası değil. Atatürkçülüğe tavır alanlar, çok uzun sürmez şu andaki mevcutlarını da kaybederler.
İşçi sınıfının ve örgütlerinin HDP ile yollarını ayırması gerek. Ancak sadece bu yetmez; birlikte yürüyeceklerinin de yollarını ayırmış olması gerek. Bugün verilen savaşın cepheleri belli. “Hayır” demek tek başına yetmiyor. İçini dolduramadığınız “Hayır” sadece kuru gürültüden ibaret kalıyor. Bölücülerle nasıl işçi sınıfının birliği savunulabilir? Sözüm ona işçilerin birliğinden söz edenlerin samimiyetine ne kadar inanılabilir? Kendi konfederasyonları içinde bile, kendileri gibi düşünmeyen, siyasi örgütleri beslemeyi reddeden sendikaları ayıran zihniyet, sınıfın birliğinden söz edince komik oluyor. Özgürlük, eşitlik, barış kavramı, DİSK’e, KESK’e, TMMOB’ye göre farklı, diğerlerine göre farklı olamaz. Varlıklarına ve eylemlerine saygı duyulmasını isteyenler, bu ülkenin varlığına ve değerlerine saygı duymamayı bir hak olarak gösteriyor. Yanlışa karşı çıkmayı bir ülkenin topyekün varlığına karşı çıkmakla karıştıracak kadar sağlıksız düşünebiliyorlar. Hatta onlar gibi düşünmeyenleri de faşistlikle, ırkçılıkla suçlayabiliyorlar. EĞİTİM-İş’i “Alana gelme” diye tehdit etmek demokratlık mı, devrimcilik mi?
TARAFI DOĞRU SEÇMEK
Şimdi tam da burda bu zihniyetle yolları ayırmaya değinmek gerek. Bu Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu neden her yıl aynı takımla 1 Mayıs’ı kutlama rüyası görür? Başka alan mı, alternatif mi kalmadı? Bu acze düşmek niye bir türlü anlamıyorum. Ona “Gelme” diyenler kadar, “Gideceğiz ama bizi istemiyorlar” demek de yanlış. Ya gidip kavga etmeli, ya da başından itibaren tarafı belli etmeli. Acz içinde bir görüntünün hiçbir sendikal yapıya faydası olmaz.
Gelelim işçi sendikalarının taleplerine. Hükümetin ısıtıp, ısıtıp gündeme getirdiği kıdem tazminatı konusu olmasa halay çekip, piknik yapacaktık. Bahar bayramıydı adeta. Mitinge geldik mi, geldik oldu. AKP hükümetinin sendikal yapı üzerindeki operasyonlarının ne kadar etkili olduğu bu yıl yapılan 1 Mayıs mitinglerinde kendisini iyiden iyiye gösterdi.
Sağlık sisitemi tamamen özelleştirilmiş, önemli ve hayati hastalıkların ilaçları karşılanmaz olmuş. Devlet hastanelerinde bile muayene ücretli hale getirilmiş, eğitim sistemi büyük oranda özelleştirilmiş, kölelik düzeni yasalaşmış, sendikal örgütlenmenin önünde tüm engeller daha da güçlendirilmiş. Bunun karşısında sendikalar ise etki anlamında cılızlaşmış da, cılızlaşmış.
Umuyor ve diliyorum ki, giderek zayıflayan sendikal yapıya üyeleri olan işçiler müdahale edip, yeniden güçlenmesini sağlarlar. Siyasi örgütlerin değil, işçilerin yönlendirdiği 1 Mayısları yeniden kutlamak umuduyla…