SOMUT ADIMLAR ATMA ZAMANI
Sermaye güçleri, emekçilerin en temel hakları ve güvenceleri başta olmak üzere, insanca yaşam ve çalışma koşulları, eşitlik, özgürlük ve barış taleplerini ısrarla yok sayarken, hiçbir kaygı ve engel tanımaksızın, kendi koyacağı kurallar dışında hiçbir kural, yasa ya da sınırlamaya tabi olmadan hareket ediyor.
Sermaye güçleri, emekçilerin en temel hakları ve güvenceleri başta olmak üzere, insanca yaşam ve çalışma koşulları, eşitlik, özgürlük ve barış taleplerini ısrarla yok sayarken, hiçbir kaygı ve engel tanımaksızın, kendi koyacağı kurallar dışında hiçbir kural, yasa ya da sınırlamaya tabi olmadan hareket ediyor.
Kapitalist sistem, karşısında kendisini engelleyecek bir güç görmediği için, bir süredir kendi koyduğu kuralları, hatta yasaları bile hiçe sayan bir yönelime girdi. Bunun en acı sonuçlarını son yıllarda kamu-özel ayrımı yapmaksızın esnek ve güvencesiz istihdamın yaygınlaşmasıyla, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma girişimleriyle, çalışma ve yaşam koşullarının giderek zorlaşmasıyla net bir şekilde görüyoruz. Son yıllarda sadece Türkiye’de değil, en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile emekçilerin sahip olduğu en temel haklar birer birer ellerinden alınıyor.
Bir taraftan satın alma gücü istikrarlı bir şekilde düşerken, iş güvencesi, ekonomik ve sosyal haklar başta olmak üzere, önemli hak kayıpları yaşanıyor. Sadece kazanılmış haklar değil, tüm toplumu yakından ilgilendiren parasız eğitim ve sağlık hakkı, sosyal sigorta, sosyal güvenlik vb gibi anayasalara geçmiş haklarda önemli oranlarda gerilemeler yaşanıyor. Bütün bunlar yaşanırken emekçi örgütlenmelerini ve bu örgütlenmenin en geniş ve etkili ifadesi olan sendikaları işlevsiz kılmak, emekçi kitleler arasında yeni bölünmeler yaratmak ve sendikal mücadeleyi etkisizleştirmek için hemen her yol, her yöntem hayata geçirildi.
Yasalarla terbiye edemediklerini zor kullanarak, sendikaların şube ve merkezlerine baskınlar yaparak, yöneticilerini tutuklayarak, toplumda "yasa dışı işlerle uğraşıyorlar" algısı yaratılarak, sendikal mücadeleyi itibarsızlaştırmaya ve etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Pek çok konuda olduğu gibi, sendikal mücadele açısından da sadece içinde bulunulan dönemin koşullarına ve bu koşullara göre şekillenen mevcut güç dengelerine bakılıp, bugünden peşin olarak olumlu ya da olumsuz hükümlere varmak yanıltıcı olur. Ancak emek mücadelesinin geleceği için umutlanmak, bugünden yapılması gerekenlerin yapılmasına, atılacak adımların sonuç alıcı olmasına da bağlıdır.
Emek mücadelesinin yaşanan saldırılar ve baskılar karşısında başarılı olup olmaması, büyük ölçüde emek hareketinin yaşanan gelişmeler karşısında bugünden nasıl tutumlar alacağına, sendikal mücadelenin diğer mücadele alanları ile arasında kurduğu ya da kurması gereken ilişkilerin içeriğine ve niteliğine de bağlı. Bugüne kadar yaşanan sendikal mücadele deneyimleri, sendikaların sınıf mücadelesinin diğer alanlarda yürütülen eşitlik, özgürlük ve hak mücadeleleri ile biitünleşebildiği, bu mücadelelerin bir parçası haline gelebildiği ölçüde gelişip güçlendiğini, bu alanlardan uzak durup kendi kabuğuna çekildiğinde ise kaçınılmaz olarak zayıflayıp etkisizleştiğini, saldırıların hedefine daha kolay gelebildiğini net bir şekilde gösteriyor.
Toplumun örgütlü kesimlerinin sorumlulukları ve sırtlarındaki yükün giderek ağırlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu aşamada artık toplumun örgütlü kesimlerinin karmaşık ve çelişkilerle dolu ülke gündemi karşısında "süreç değerlendirme" ya da "derin siyasi analizler" yapmayı bırakıp, bir araya gelmesinin, somut adımlar atmak için harekete geçmesinin zamanı geldi de geçiyor bile.
Emek örgütleri tarihsel birikimlerine, emekçi sınıfların giderek artan öfkesine dayanarak ileriye doğru bir adım attıklarında, bir sonraki adımın daha sağlam ve daha güçlü olmasını hiçbir girişim, hiçbir güç engelleyemez.