SINIF İDEOLOJİSİYLE HAREKET EDECEĞİZ
DİSK´in Genel Başkanı olması beklenen Erol Ekici, 12 Eylül öncesine dayanan DİSK geleneğini sahiplenerek, yeniden o ruhu yaratmak için, işçi sınıfının ideolojik mücadelesini yürüteceğiz. Sadece işçi sınıfı için değil, toplumun tümüne yönelen baskılara karşı direneceğiz´ dedi.
Genel İş Başkanı Erol Ekici, "12 Eylül öncesine dayanan DİSK geleneğini sahiplenerek, yeniden o ruhu yaratmak için, işçi sınıfının ideolojik mücadelesini yürüteceğiz" dedi.
Genel-İş Başkanı ve DİSK’in bugün başlayan 14. Genel Kurulu’na tek başkan adayı olarak katılan Erol Ekici ile görüşmek için kapıyı çalıyoruz. Erol Ekici, odasında iş başına geç kalanları nezaketle uyarıyor. DİSK’te tembellik döneminin bittiğini, önlerinde çetin bir mücadele döneminin başlayacağını anlatıyor, çalışma arkadaşlarına. Konu açılmışken hemen soruyoruz: DİSK geçmişte neydi, ne oldu, ne olacak? Erol Ekici, özetle DİSK’in 1962’de başlayan tarihini üç döneme ayırıyor:
12 Eylül öncesi toplumu sarsan, işçi sınıfını örgütleyen, tartışılan ve tartışma konularının toplumda karşılığını bulduğu dönemi DİSK’in ilk dönemi olarak belirliyor.
Ekici’ye göre DİSK’te ikinci dönemi, 12 Eylül’de kapatıldıktan sonra, tekrar faaliyete başlayan ve tüm baskılara, 12 Eylül öncesi 24 Ocak kararlarıyla başlayan Özallı neoliberal dönemin saldırılarına direnen DİSK dönemi oluşturuyor.
Erol Ekici, DİSK’te üçüncü dönemin kendileriyle açılacak yeni bir sayfa olacağını kaydediyor. Genel-İş Sendikası başkanı olan ve bugün başlayan genel kurulda DİSK’in başkanı olması beklenen Ekici’nin söylemleri gayet net:
DİSK’i yeniden bir mücadele örgütü yapmaktan, sınıfı örgütlemekten, işçi sınıfının iktidarını kurmaktan bahsederken, DİSK’in sadece etkin bir sınıf mücadelesi değil, aynı zamanda toplumsal muhalefetin bütün unsurlarıyla güçlü bir demokrasi mücadelesi yürüteceğini söylüyor. Buradan sonrasını, sayın Ekici’nin düşüncelerini özetle ağzından dinleyelim:
DEMOKRASİ MÜCADELESİ OLACAK
DİSK asıl olarak 12 Eylül öncesi karşılığını bulan, sınıfı örgütleyen ve mücadelesini yürüten bir örgütlülüktü. Bildiğiniz gibi 12 Eylül’de tüm diğer muhalif örgütlenmeler gibi konfederasyonumuz da nasibini aldı. 12 Eylül sonrası yeniden faaliyete başlayan DİSK, 24 Ocak kararlarıyla adımları atılan neoliberal süreçte, 80 sonrası ve 90’lar boyunca tüm baskılara rağmen direnmekten geri durmadı. İşçi sınıfı ve toplumun diğer kesimlerine yönelen saldırılara karşı DİSK önemli bir nefer oldu. Benim ve çalışma arkadaşlarımla birlikte başlayan yeni dönemde DİSK’in geçmişten, özellikle 12 Eylül öncesinden gelen geleneği sahiplenerek, Türkiye’nin her noktasında çok daha aktif bir mücadele örgütü olmayı hedefliyoruz. DİSK bu süreçte işçi sınıfının tabanını yeniden örgütlemeyi önüne hedef koyarken, ülkenin her noktasında baskı politikalarına karşı sözünü söyleyecektir. KCK operasyonları kapsamında tutuklanan siyasetçiler için, Grup Yorum konserinde bilet sattıkları gerekçesiyle ceza alan öğrenciler için, Karadeniz’de HES mücadelesi veren yurttaşlar için, tutuklu bulunan gazeteciler, vekiller için DİSK’in söyleyecek sözü olacak. Birilerinin ‘ideolojik’ davranıyorlar sözünü ağızlarına sakız etmelerine rağmen bunu yapacağız. ‘İdeoloji’ kavramının öcü olmadığını, işçi sınıfının ideolojisiyle, mücadelenin nasıl olacağını göstereceğiz.
‘KAHROLSUN SENDİKA AĞALIĞI’
Nasıl bir başkan olacağıma gelecek olursak: Ben işçilik yaşamıma 1970’li yıllarda başladım. İşe başladığım yer, İstanbul Kağıthane’de bir yem fabrikasıydı. Ardından çelik tencere satan bir yerde çalıştım. 76’da askerliği yaptıktan sonra kablo imal eden bir fabrikada, yine Kağıthane’de işe başladım. Burada işyeri temsilcisi olarak DİSK ile tanıştım. 1978’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde göreve başladım. Sendikal faaliyetlerim sürerken 12 Eylül cuntası geldi. Ve sendikalar nasibini alıp, kapatıldı. Tekrar açılınca Genel-İş Sendikası üyeliğimi güncelledim, iş yeri temsilciliğinden, şube yönetim kuruluna, oradan şube başkanlığına, bölge başkanlığına, genel şube yöneticiliğine ve genel başkanlığa değin uzanan, uzun bir sendikal ve mücadele süreci içinde yer aldım.
Bu süreç içinde çok defa ‘kahrolsun sendika ağalığı’ sloganını attım. Şimdi, sizin de bahsettiğiniz (sorumuz üzerine) sendika ağalığına, birden fazla, çok dönem başkanlık yapıp yapmama meselesi olarak bakmıyorum. Başkanlık yaptığınız süreç içinde, sorumluluklarınızı, görevlerinizi yerine getirebiliyor musunuz, getiremiyor musunuz? Benim açımdan mesele biraz burada durmaktadır. Yoksa sınıf mücadelesinden emekli olunmaz. 30-35 yıl bir sendikal yaşamın içinde birtakım noktalarda görev yapıyorsanız, o noktalara seçimle mi geldiğinize, yoksa etrafınızda oluşturduğunuz bir kast sistemi sonucunda mı geldiğinize bakarım. Sendika içi demokrasinin kaldırılarak, o noktada tabanın söz, yetki ve karar ilkeleri işletilmiyorsa bu bir sendika ağalığıdır. Bürokratik bir sendika ağalığı yapmayacağımı, beni yakından tanıyan herkes bilir.
‘Eleştiri olması doğal’
İzmir Kent AŞ işçileri tarafından tarafıma eleştiriler oldu. Benim vicdanım o açıdan da rahat oldu. İşten atılan bir insanın psikolojisini anlayabiliyorum. Başta orada bir başarıya imza atamadık. Genel-İş’in tüm imkânlarını o dönemde seferber edip, eylemler, yürüyüşler düzenledik. Kılıçdaroğlu o dönem CHP Grup Başkanvekiliydi, onunla görüştüm. Konuyu ancak genel merkezin çözebileceğini iletmişti. Sonra genel merkez ile görüşme imkânım olmadı. Orada bir duvar örülmüştü. Kılıçdaroğlu, genel başkan olunca tekrar görüştük. Bu defa yetki sizde dedim. Umut Oran yanımızdaydı o zaman. Kılıçdaroğlu sorunu çözme sözü verdi. Bu görüşmeden bir süre sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz (Kocaoğlu) bey, işçileri güvenceli bir şekilde kadroya aldı. İşten atılan bir işçinin, işe dönme mücadelesi ve isteği kadar ve işe alınmadığında bizi eleştirmesi kadar doğal bir durum olamaz.
Ben her zaman şunu söylüyorum: Geldiğim görevde ceketimi çıkarır gibi, siyasal kimliğimi ortaya çıkarıp masaya koyarım. Ben devrimci mücadeleye inanan, sınıf sendikacılığını savunan ve dünyaya soldan bakan biriyim. Bugüne kadar, bu siyasi kimliğimle mücadele ettim ve bundan sonra da bu kimlikle mücadele etmeye devam edeceğim. istatistikler açıklansın, korkmuyoruz’
‘Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’ ile sendikalar bitirilmek isteniyor. DİSK’e bağlı sendikaların çoğunluğunun yetkilerinin düşmesi söz konusu. Biz bundan hiçbir şekilde korkmuyoruz. Çıksınlar üye sayısı istatistik rakamlarını açıklasınlar. Açıklayamazlar. Neden mi? 0 zaman örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller ortaya çıkacaktır. Asgari uluslararası ILO sözleşmesi normlarını bile karşılamayan yasalarımızın foyası açığa çıkacaktır. Burada Türk-İş’e değinmeden geçmeyelim. Neyin karşılığında Başbakan ile, hükümet ile anlaştıklarını merak ediyoruz. Çıkıp açıklasınlar. Biz önümüzdeki dönemde Türk-iş, Hak-İş gibi konfederasyonlarının tabanlarına da, bu konfederasyonların işçi aleyhtarı politikalarını teşhir eden bir çalışmanın içinde olacağız.