ŞİMDİ SENDİKACILIK ZAMANIDIR
Geri verin toplu sözleşme ikramiyesini, alın özgür ve gönüllü toplu sözleşme ve grev haklarını! 0 zaman yaptığınız, gerçekten özgür ve bağımsız sendikacılık olur!
2010’da anayasallaşan toplu sözleşme hakkı, TBMM’ye gelebildi sonunda! Bu tasarının içeriği önemli değil kanımca! Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi çünkü… Tasarının içeriğini belirleyen "çarşamba" neydi biliyor musunuz? Üyelik ödentisini devlete ödetmek! Öyküsü uzun, ama her fırsatta anımsamaya / anımsatmaya değer. 2005’te, sendika üyesi memurların uğradığı "zararı telafi etmek" için, mutabakat metnine "ilave ödeme" yapılması yazdırıldı. Kim istedi? 0 tarihte sayısal yönden birinci olan T. Kamu-Sen, AKP Genel Merkezinde pazarlık yaparak kabul ettirdi bunu. Memur-Sen destek verdi, KESK ise karşı çıktı….
Sonra, "5 YTL’lik sendika ödeneği" olarak yasallaştırıldı. Üç yıl sekiz ay boyunca, tüm sendika üyesi memurların ödentileri devlet bütçesinden karşılandı. Ama Anayasa Mahkemesi, sendikal bağımsızlık ilkesine aykırı olduğu için iptal etti. Yıllar içinde, çoğunluk konfederasyonu değişti. Memur-Sen, 41 bin 871’den 515 bin 378’e çıktı ve bu davada öncülüğü ele aldı!
Ödentiyi devlete ödetmenin peşini bırakmadı bu iki konfederasyon. Bu konuda sergiledikleri sendikacılık benzersizdir gerçekten! Devlet kesesinden ödentiyi, bu kez "toplu görüşme primi" adıyla "söke söke" alıp yeniden yasallaştırmayı başardılar. "Üstünlerin hukuku" yerine sözüm ona "hukukun üstünlüğü"nden yana olan AKP, AYM’nin iptal kararına karşın, "torba yasa"ya bunu da eklemekte sakınca görmedi!
Şimdi de, Anayasa değişikliğiyle uyumlu bu yeni adıyla tasarıya konuluyor. AYM’yi şaşırtmak için olsa gerek, "sendika ödeneği" yerine "toplu sözleşme ikramiyesi" deniliyor. Öyle ya, artık toplu sözleşme "anayasal" bir hak olduğuna göre, yaptıkları toplu sözleşme için "ikramiye" ile ödüllendirilmeleri gerekir!
Kim yol gösterdi? Evet, taslağın ne gerekçeleri ne de içeriği önemli kanımca! Gerekçeler, yasak savmak için yazılmış. Ne yürürlükteki yasaların üstünde olan ulusalüstü sözleşmelerden, ne de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarından söz ediliyor. Artık, Avrupa Birliği de çoktan unutuldu. AKP’nin niyeti, Mart 2010’da açıkladığı ilk Anayasa değişiklik önerisinden belliydi zaten…
"Zorunlu hakemli toplu sözleşme", büyük bir reform olarak sunuldu ve "evet’in gerekçelerinden biri olarak savunuldu. Tasarıya eklenen başka "bonbon"larla, Anayasa değişikliklerine "yetmez ama evet" denildi. O tarihlerde Anayasa değişikliği için yazdığım yazıların başlıklarından biri, "Grev Yasaktır Demenin Başka Yolu", Tasarıda yapılan, grev yasaklı bir toplu sözleşme sisteminde bağımsız ve yansız olması gereken KGHK’yi hükümetin gölgesi olarak oluşturmaktan ibarettir biri de "Grev ve Toplu Sözleşme Rüyası" idi (Radikal İki, 28 Mart 2010 ve 1 Ağustos 2010).
AKP, Anayasa değişikliğinden sonra, böyle bir hakkı yasallaştırmak için bile 2011 toplu görüşmelerinin yapılacağı tarihe değin -16 ay- bekledi. Zaten, sendika tarafının da "toplu görüşme"ye oturma niyeti yoktu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, 2011 toplu görüşmelerine 10 gün kala, üç konfederasyonla üçlü toplantı yaptı. Toplu görüşme "tarih oldu" denilerek ertelendi. Bu yetkiyi kimden aldıkları, yasanın neresinde yazılı olduğu da belli değil! İlk tarihsel toplu sözleşmenin Kasım 2011’e yetiştirileceği yolunda sözler, demeçler verildi…
En içten ve doğru açıklamayı, "Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen gösterdi. Memur-Sen’in görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak" diyen Bülent Arınç yaptı. Saydam ve demokratik biçimde, taraflar toplandılar, tartıştılar; anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktaları ayırdılar… "Toplu sözleşme primi"ni "toplu sözleşme ikramiyesi" yapan tasarı, 2011’de TBMM’ye bile gidemedi ve sendikalı memurlar 2012’ye ikramiyesiz, sendikasız, olanlar da zamsız girdi!
Devlet kesesinden sendikacılık
Tasarı şimdi TBMM’de. Her an değişiyor! Bakanlar Kurulu’na gönderilen ile TBMM’ye inen arasında, "son dakika golü" anlamında farklar var. Toplu sözleşmenin türü / düzeyi yönünden daraltma yapıldı ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun yapısı daha da "devletleştirildi". Hiç de şaşırtıcı değil!
Bunları, elbette üçlü görüşmelerde açıklayacak değildi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun (KGHK) "gölge bir Bakanlar Kurulu" olacağını, KGHK’de ipleri bırakmak niyetinde olmadıklarını söyleyebilir miydi? İşte tasarıda yapılan, grev yasaklı bir toplu sözleşme sisteminde bağımsız ve yansız olması gereken KGHK’yi hükümetin gölgesi olarak oluşturmaktan ibarettir. Demek ki, "görüşme"yi "sözleşme" yapmakla hak, toplu sözleşmeye dönüşmüyor.
Bunun olmazsa olmaz önkoşulu, önce devlet kesesinden sendikacılıkta direnmemek ve adı toplu sözleşme olan bir belgeye imza atıyorum diye, ayda 15 TL "ikramiye" istememektir. Kamu sendikacılığını özgürleştirmenin, devletten, hükümetten ve partilerden bağımsızlaştırmanın önkoşulu, bu ayıptan ve kamburdan kurtulmaktır. Ya "ikramiye" adı altında üyelik ödentilerini bütçeden karşılat maktan vazgeçersiniz ya da böyle bir yasaya razı olursunuz! Geri verin "toplu sözleşme ikramiyesi"ni, alın özgür ve gönüllü toplu söz leşme ve grev haklarını! O zaman yaptığınız, gerçekten özgür ve bağımsız sendikacılık olur!