Ülkemizde işçiler 6356 sayılı yasanın 4. maddesinde belirtilen 1 nolu cetvelde gösterilmiş olan işkollarına göre örgütlenir. 20 işkolu vardır ve işkollarında tek sendikaya üye olmak şartı yoktur. Biz de sendika çokluğu (sendika plüralizmi) esası kabul edildiğinden işçiler, eğer varsa, o işkolunda kurulu sendikalardan herhangi birine üye olabilirler. Sendika çokluğu ilkesi bir ILO kuralıdır ve işçilerin demokratik haklarından biri olan seçme hakkını kullanmalarını öne çıkarır. Bu hak demokratik bir haktır ve işçiler diledikleri sendikalara üye olabilirler ama bu ilkenin uygulamada çok sendikacılığın zayıf halkası olarak anılacak bir sonucu ortaya çıkarmasını da göz ardı etmemek gerekir. Bu zayıf halkanın adı sendika enflasyonudur. Bu her işkolunda birden fazla sendika kurulması ve işçilerin bu sendikalara dağınık bir biçimde üye olması anlamına gelir.
SENDİKA ÇOKLUĞU SENDİKALARIN GÜÇSÜZLÜĞÜ DEMEKTİR
Her ne kadar ILO işçilerin sendikalara üye olurken seçme hakkına vurgu yapmakta ise de uygulamada bu zayıf ve güçsüz sendikacılık hareketinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ülkemizden örnek verirsek 20 işkolunda kurulu 160 sendika vardır ve bu sendikalar birinci görevi işverenlere karşı mücadele vermek yerine birbirlerine karşı mücadele etme olmaktadır. Sendikalar birbirleri ile mücadele için gereksiz yere zaman ve para harcayarak temel işlevlerinden hayli uzaklaşmakta ve ülkenin en önemli sivil toplum örgütü (NGO-Hükümet Dışı Örgütler) olmak niteliğinin çok uzağında kalmaktadırlar. Aynı yanlış sendikaların konfederatif düzeyde üst örgütler kurmasında da kendini göstermekte ve bugün ülkemizde birbiri ile gizli veya açık amansız mücadele eden dört konfederasyon bulunmaktadır. Böyle olunca kendi çabaları ile güçlenemeyen sendikalar iktidar partisine yaslanarak üye sayılarını arttırmak gibi çok yanlış bir yola gitmektedirler. Bu nedenle sendika özgürlüğü adına işçilere dilediği sendikaya üye olmak hakkının tanınması işçilerin kendi mezarlarını kazması gibi bir sonuç vermektedir. ILO işçilerin bilinçlenerek tek sendikada birleşeceği varsayımına dayanarak bu ilkeye sarılmakta fakat işçilerin, hele bizim gibi ülkelerde, sendikal bilince erişmeleri bir hayal olmaktan ileri gidememektedir.
SİYASET İÇİ-DIŞI SENDİKACILIK
İşçilerin özgürce diledikleri sendikayı seçmesi her ne kadar demokratik bir hak olarak savunulsa da uygulamada bu hak amacını gerçekleştiremeyecek eksik bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Sendika özgürlüğünün temel kuralı sendikaların siyasetten, cami veya kiliseden, işveren örgütlerinden uzak durmalarını öngörür ama üzülerek belirtelim ki ülkemizde kendi çabaları ile büyüyüp güçlenemeyen sendikalar bu üç kavramın ardına sığınma cehaletini göstermektedirler. Sonuçta siyaset, cami-kilise ve işverenler karşısında özgür, bu kavramlardan uzak olarak sendikacılık yapmak yerine biat eden, siyasette iktidar partisinin, cami-kilise kültürünün ve işverenlerin etekleri altına saklanmakta bir sakınca görmeyen sendikalar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle özellikle ülkemizde demokrasinin ürünü olan sendikalar demokrasiye sahip çıkmayı değil kendi koltuklarını korumak çabasında olan sendika yöneticilerinin ve hedefinden şaşmış sendikaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
HÜKÜMETLERİN KOYNUNDA SENDİKACILIK OLMAZ
Sendikalar yukarıda saydığımız kavramlara özgürlüklerini sattıktan sonra kesinlikle var olan güçlerinden vazgeçmiş sayılırlar. Bizde sendikalarımızın ve o sendikaların yöneticilerinin çoğunun temel yaklaşımı iktidar partisi ile iyi geçinmek ve ona biat etmek sureti ile sendikacılık yapmak yolundadır. Bu çok yanlış bir yoldur ve işçi sınıfının gücün avare bir kasnağa (boşa dönen kasnak) çevirmiştir. Bu yol yol değildir. Hükümetlerin koynunda büyüyerek işçi sınıfının haklarını koruyacaklarını sananlar aslında işçi sınıfına ihanet eden işçi sınıfının hainleridir ve bu yüzden ülkemizde sendikaların hiçbir sosyal, ekonomik ve siyasi gücü yoktur. Bunun nedenlerini ve ne yapılması gerektiğini önümüzdeki hafta anlatmaya çalışacağız.