Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
04 Kasım 2011
SENDİKALAR YASASI ÜZERİNE

Her şeyden önce kapitalist bir toplum düzeninde işçi sınıfının üretim sürecinde bir güç oluşturamadıktan sonra siyasete de ekonomiye de hukuka da müdahil olamayacağını, burjuvazinin de işçi sınıfını üretim sürecinde güçlü kılacak hiçbir düzenlemeyi kendi isteğiyle yapmayacağını tekrar vurgulamak gerekir.

SENDİKALAR YASASI ÜZERİNE

Toplumun ekonomik, hukuki ve siyasal üstyapısının belirlendiği yer altyapı olarak da tanımlayabileceğimiz üretim ilişkileridir. Daha açık bir ifadeyle üretim ilişkileri içerisindeki sınıflar arası güç dengesi o toplumda geçerli olan siyasal sistem ve bu siyasal sistem içerisinde belirlenen hukuk kuralları ve ekonomi politikalarının temel belirleyicisidir. Dolayısıyla siyasal yapıda, hukuk düzeni içerisinde ve ekonomi politikalarında kendisini ifade etmek isteyen bir toplum kesiminin önce üretim ilişkilerinde bir güç haline gelmesi gerekir. Örneğin burjuva sınıfı, feodal toplum yapısı içerisinde önce -sanayi devrimiyle birlikte- üretim süreçlerinde büyük bir güç edinmiş; burada edindiği güç sayesinde de feodalizmin 8-9 yüzyıl süren egemenliğine son verip kapitalizmi tarih sahnesine çıkartmıştır.

Kapitalist üretim sisteminin egemen hale gelmesiyle birlikte burjuvazi, üretimin gerçek gücü olan emeğin sahibi işçi sınıfını kendisine en büyük tehdit olarak görmüş ve sürekli olarak işçi sınıfını üretim süreci içerisinde denetim altında bulundurmak için çabalamıştır. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren işçi sınıfının da farkına vardığı gibi toplumsal ilişkiler içerisinde söz hakkı elde edebilmek için işçi sınıfının üretim sürecinde örgütlenmesi gerekir. İşçi sınıfının üretim sürecinde örgütlenmesinin en önemli aracı sendikalardır. İşçi sınıfının içinde bulunduğu sorunlarla mücadele için "sürekli örgütler" olarak sendikaları oluşturmasıyla birlikte, burjuvazi sendikaları önce yasaklamış, yasaklamalara rağmen sendikal mücadelenin sürdüğünü görünce de sendikaları ehlileştirecek düzenlemeler yapmaya yönelmiştir.

Kapitalist sistem içerisinde sendikaların örgütlenme ve faaliyetlerini düzenleyen bütün yasaların temel amacı sendikaları işlevsizleştirmek ve işçi sınıfının üretim sürecinde güçlenerek kendisine tehdit oluşturmasını engellemektir. Türkiye’de de sendika yasalarının temel felsefesi daima işçi sınıfı hareketlerini kontrol altına almak ve işlevsizleştirmek olmuştur. Örneğin 1947 tarihli 5018 sayılı ilk Sendikalar Kanunu, 1946’da yükselen işçi hareketlerini bastırmak için çıkartılmıştır. Halen yürürlükte bulunan 2821 ve 2822 sayılı kanunların da amacı yine 1970’li yıllarda yükselen işçi hareketlerini baskılamak olmuştur. Aynı biçimde 2001 tarihli 4688 sayılı Kamu Çalışan Sendikaları Kanunu da özellikle 1990’lı yıllarda toplumsal muhalefete öncülük yapan KESK’in mücadelesini kırmayı amaçlamıştır.

İçinden geçtiğimiz günlerde hem işçi sendikalarını düzenleyen 2821 ve 2822 hem de kamu emekçi sendikalarını düzenleyen 4688 sayılı yasalarda köklü değişikliklerin çalışmaları yürütülmektedir. Hükümetin "demokratikleşme" söylemi içerisinde gündeme getirdiği söz konusu düzenlemeler, sendikaların da katıldığı "danışma kurulu" adı verilen sosyal diyalog süreçleri içerisinde şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Getirilmesi düşünülen yeni düzenlemelerde işçi sendikalarına üyelikte noter zorunluluğunun kalkması ve toplu iş sözleşmesi yetki barajının binde 5’e indirilmesi; kamu emekçi sendikalarına ise toplu sözleşme hakkı tanınması gibi sendikal özgürlüklerin önünü açacakmış izlenimi veren birkaç değişikliğe de yer verilmiştir.

Her şeyden önce kapitalist bir toplum düzeninde işçi sınıfının üretim sürecinde bir güç oluşturamadıktan sonra siyasete de ekonomiye de hukuka da müdahil olamayacağını, burjuvazinin de işçi sınıfını üretim sürecinde güçlü kılacak hiçbir düzenlemeyi kendi isteğiyle yapmayacağını tekrar vurgulamak gerekir. Bunun ardından da bürokratik bir yapı içerisine kilitlenip sistemin bir aygıtı haline gelmiş bulunan sendikaların yer aldığı sosyal diyalog masalarından emekçilerin yararına hiçbir düzenleme çıkmayacağını; 4857 sayılı İş Kanunu, 5510 sayılı SSGSS ve emekçilerin haklarını geri götüren daha nice sosyal diyalog süreçlerini de anımsatarak belirtmekte yarar vardır.

Üretimin ve emek piyasalarının alabildiğince esnekleştirildiği, en temel hak ve özgürlüklerin dahi kullanılamadığı bir dönemde yasa metinleri üzerinde olumlu görülen birkaç düzenlemenin sendikal hak ve özgürlükleri geliştirmek bakımından hiçbir anlamı yoktur. Bu noktada getirilen düzenlemeleri AB ve ILO normlarına yeterince uygun olmadığı gerekçesiyle eleştirmek de son derece anlamsızdır. Zira özellikle son on yılda emekçilerin üretim sürecindeki gücünü daha da zayıflatan ve sosyal haklarını geriye götüren düzenlemelerin arkasında AB’ye uyum gerekçeleri vardır. Sendikalar, -bugün, yapılan düzenlemeleri AB ve ILO normları uygun olmadığı için eleştirenlerin de telkiniyle- AB’ye uyum gerekçesiyle getirilen tüm düzenlemeleri kabullenmiş ve bunun da etkisiyle emekçiler, en kabul edilemez düzenlemelerde dahi mücadeleden uzaklaştırılmıştır. Sosyal diyalog masalarında AB’den ve ILO’dan medet umarak yapılan sendikacılık anlayışıyla ne emekçilerin her geçen gün daha fazla ezilmesine yol açan düzenlemeleri ne de işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılması mümkün değildir.

Sözün özü: İşçi sınıfının kendi emeğine ve yaşamında söz sahibi olabilmesi üretim sürecinde örgütlü mücadeleyle edinebileceği güce bağlıdır. Üretim sürecinde emeğin örgütlü mücadelesinin aracı olan sendikaların örgütlenme ve faaliyetlerinin sistemin -ulusal veya uluslararası- aygıtlarınca düzenlenmesini beklemek abesle iştigaldir. Sendikalar ancak sisteme olan bağımlılıklarından kurtuldukça işçi sınıfının ihtiyaçlarına yanıt verebileceklerdir. Bunun için de her şeyden önce emekçilerin sendikaları sahiplenmesi ve sendikaları bağımlı kılan yapılardan kurtulmak için mücadele etmesi gerekir(!)

ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU
ozmuftuoglu@gmail.com
(Evrensel, 4 Kasım 2011)

DİĞER HABERLER
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS

47 aydır artan gıda enflasyonu nedeniyle sağlıklı beslenmek lüks oldu.

PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ
PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir sonucuydu. ABD’de daha kısa çalışma saatleri tekrar sendikaların gündeminde. Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 32 saatlik iş haftasını grev ve örgütlenme talepleri arasına aldı.

HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7
HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7

Türkiye’de 47 aydır yükselen gıda fiyatları ile halkın enflasyonu nisanda yüzde 95.7’ye ulaştı.

RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI
RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI

Mehmet Şimşek’in “Rasyonel zemine dönmek zorundayız” anlayışı iyi niyetli ve gerekli bir yaklaşımdır. Ne var ki Türkiye’de bugünkü koşullarda slogan düzeyinde kalmak zorundadır.