SENDİKACININ KORKUSUNUN SEBEBİ YOLSUZLUKLARIDIR
Son 20 yılda sendikacılarımızın davranışlarını belirleyen asıl etki, korkudur. 20 yıldır, eski kazananların üzerine eklenmiş bir örnek gösterilemiyor.

Son 20 yılda sendikacılarımızın davranışlarını belirleyen asıl etki, korkudur. 20 yıldır, eski kazananların üzerine eklenmiş bir örnek gösterilemiyor. Onların kazandırdıklarına sahip bile çıkamadılar. Tersine sürekli geri adım atıldı, geriledikçe de eridi, küçüldü sendikal hareket.
Referandum sırasında, Türk-İş içinde aslında ‘hayır’ deme eğiliminde olan sendika sayısının 28 olduğu, ama açıklama yapmayı göze alan sayısının 10’a düştüğünü, 30 Kasım tarihli yazımda belirtmiştim. ’28 sendika aynı görüşteyken ve Türk-İş adına karar alınmasını sağlayacak sayıda olmalarına rağmen, 18’i görüşünü açıklamaktan neden çekinir’, sorusunun cevabını Başkanlar Kurulu ndaki bir Genel Başkan’ın açıklamasından aktarmıştım: ‘Ben bu referandumun ülkemize ve işçimize bela getireceğine adım gibi eminim. Ama çıkıp ta ‘hayır’ diye açıklayamam, korkuyorum. Açığımızı bulup bize saldırıyorlar’ demiş.
Bu itiraf, bazı sendikalarımızın davranışında neyin etkili olduğunun da’itirafıdır: KORKU.
Peki, sendikacı, korkmaması için fazlasıyla sebebi ve olanağı varken neden korkar.
İlk olarak, toplumun en ileri ve en örgütlü kesimi olan işçi sınıfının önderidir. İşçi ise hayatı yaratmaktadır. Sendika, üyesi olmayan işçileri de kucaklamayı başardığında, 11 milyonluk bir işçi kitlesi ve yaklaşık 45 milyonluk nüfustur söz konusu olan.
Memur, esnaf, mühendis ve köylü örgütleriyle sınıfsal çıkarları ortaktır ve bu kesimlerle birleşme olanağına sahiptir. Bunlarla beraber etti mi toplumun yüzde 90’ı.
100 bin madenci Zonguldak’tan yürüdüğünde bütün Türkiye’nin yüreğini taşıyorlardı. 8.500 TEKEL işçisinin Ankara’daki 78 günlük direnişi hükümeti salladı. İşçi, memur, esnaf, emekli, hatta köylü, akın akın destek verdiler.
İşçi sınıfı mücadele için yola çıktı mı, gücünün kat be kat üzerinde etki yapabilmekte, toplumun bütün emekçi sınıf ve tabakalarının desteğini alabilmektedir.
Peki, işçi sınıfının haklarına bu denli saldırı yapılırken neden başarılamıyor? İşte korku burada devreye giriyor.
12 Eylül sonrası, sendikaların sahip olduğu büyük paralar, bazı sendikacıların başını döndürdü. Yolsuzluklar, dışarı taştı, gazetelerin manşetlerine, mahkeme, dosyalarına girdi.
Gozu doymaz şeKilde, işçinin birikimini (cebi ne indirmeye çalıştıkları miktarlar, dudak uçuklatacak kadardır. Birkaç örnek aktarayım:
Bir sendikacının 9 villa, 3 apartman, 6 daire, 3 kooperatifte hisse, 2 gaz dolum tesisi ve dönümlerce arazi sahibi olduğu, bu sendika her eyleme kalktığında gazetelere manşet oldu ve mahkeme konusu oldu.
Başka bir sendikacının tam 26 dairesi ve 10 adet süper lüks otomobili, Amerika’da villası, kendisinin ve oğlunun banka hesaplarında 7 milyon lirası olduğu, Devlet Denetleme Kurulu raporuna ve savcılık dosyasına yansıdı.
Bir başka sendikacının sadece kızının banka hesaplarında milyonlarca lira para olduğu söyleniyor. Sendikacının, 2 yılda, bugünün parasıyla tam 250 milyon lira sendikayı zarara uğrattığı, bu sendikanın şube başkanlarının basın açıklamasına yansıdı.
İşte korku bu yüzdendir. Suça bulaşmış, işçinin alın terini çalmışlardır. Hem de büyük miktarlarda.
Eee Hükümetler de bu fırsatı kollar. Sendikacılar hakkında dosya tutar. Eğer bir işçi sorunu için eyleme kalkarsa sendika, o dosyanın kapağı aralanır, eylem başlamadan biter. Zeki olanlar ise, hükümetteki dosyalarını bildikleri için, zaten hiçbir şeye niyetlenmezler.
İşte Türk-İş kongresi, bu soruna çare arayacak.
Yönetime, korkaklar mı, yoksa namuslular mı gelecek? Sendikalar ayağa kalkacak ve saldınlara dur mu denecek? Yoksa yolsuzlukların devamına onay verilerek, hükümetin eteğini öpen sendikacılarla sendikalar hareketinin bitmesi mi sağlanacak?