Sendika deyince aklımıza işçiler gelir değil mi? İşverenlerin de sendikaları var ama onlar aslında grup sözleşmelerinde işçi sendikalarının karşısına oturmak için kurulmuş derneklerdir bir çeşit. Yoksa gerçek anlamda üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek gibi bir amaçları yoktur. O yüzden de bahis konumuz işveren değil, işçi sendikaları.
Bu açıklamalı girişi şu yüzden yapma ihtiyacı duydum. Bazı işçi sendikalarının yöneticileri, sanırım işverenlerle muhatap ola ola kendilerini patron sanmaya başladılar. Mesela yöneticilik yaptıkları sendikalarda çalışan personeli maaşlarını ceplerinden ödedikleri, hiçbir hak ve hukuku olmayan köleleri zannedebiliyorlar. Sevmediklerini, tavırlarından rahatsız olduklarını, TİS taslaklarının içine koyup işverene dayattıkları İş Yasası maddelerini bile yok sayabiliyorlar. Oysa tıpkı işletmeler, fabrikalar gibi sendikalar da çalışanlarının emekleriyle yaşarlar. Ama birer işletme değillerdir ve sendikaları işletmelerden ayıran ciddi farklar vardır. Onların başında da sendikaların var olma sebebi gelir; işçilerin hak ve menfaatlerini korumak ve artırmak. Bunun gereğini yapmak için de üyelik aidatı almaya gerek olmamalı. Yazılı olan tanımın ve görevlerin dışında olan bir de ahlaki kurallar vardır. İşçilikten gelen ve yine işçi olan sendika delegelerinin oylarıyla seçilen yöneticiler, seçildikleri koltuklara oturur oturmaz en zalim işveren tavırlarını takınamazlar. Çünkü o koltuğa patronluk yapması için değil, sınıf ahlakına uygun yöneticilik yapması için seçilmiştir.
KIDEM TAZMİNATI SENDİKADA DA HAKTIR
Bunları neden mi yazıyorum? Tekstil işkolunda örgütlü olan bir işçi sendikası, kendi bünyesinde çalışan bir uzmanını işten çıkartıyor. Kıdem tazminatını ödemiyor. Süreç yargıya taşınıyor ve uzman yargı sonucu davayı kazanıyor. Buraya kadar sendikalı işçiyi işten atan işverenin tavrıyla aynı. Uyduruk bir gerekçe ve hak gaspı. Ardından tavır değişiyor mu dersiniz? Zalim işverenleri bile aşıyorlar. Yargı kararı sonucu uzman işbaşı yaptırılıyor. Doğal olarak aynı görevine dönen uzmana araç ve gereçleri ancak herhangi bir görevlendirme olursa verileceği yazılı olarak bildiriliyor. Uzmana yazılan yazıda, bulunduğu binadan mesai saatleri içerisinde asla ayrılamayacağı, kimseyle görüşemeyeceği de sert bir dille bildiriliyor. Hatta yazmakla yetinmeyen bu sendikacılar bir de telefonda hakaretvari ifadelerle uzmanı azarlıyor. Bu uzmanın görevi işçiyi örgütlemek. Kimseyle görüşmeden, binadan çıkmadan işçiyi nasıl örgütleyecek? Bu arada bu uzman üniversite mezunu, azarlayan sendikacının eğitim düzeyini bilemem ama üniversite olmadığını tahmin ediyorum. “Burası önemli mi” diyebilirsiniz. Herkes elbette ki üniversite okumak durumunda olamayabilir. Ancak bu eğitim düzeyinde ve yıllardır işçi sınıfı mücadelesi içerisinde olan, eğitim veren ve ahlaki olarak düzgün bir çalışanınızı sırf makamınıza dayanarak azarlama, hatta üzerinde baskı kurma hakkına sahip olamazsınız.
Sendikaların görevleri arasında sadece TİS imzalamak mı vardır? Aşağılanan, haksızlığa uğrayan üyeleri içinde bir kalkan değil midir sendikalar? Sendikal ahlak denilen değer, sendikacı işveren konumunda olunca rafa nasıl kalkıyor anlamak zor.
Genel başkanını tanıdığım ve saygı duyduğum bu sendikada yapılan haksızlığa ve hukuksuzluğa, “Dur” denileceğini umuyorum. “Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir” diyerek fona karşı çıkan sendikacıların, önce kıdem tazminatı hakkına saygı göstermeleri gerekir. Aksi taktirde ne hükümete, ne de işverenlere söyleyecek tek bir sözleri bile olamaz.