SALGIN DÖNEMİNDE GIDA SANAYİNDE YAŞANANLAR!
Pandemi, hiç düşünmediğimiz şeyleri düşündürmesi, yaşamadığımız durumları yaşatmasının yanı sıra iki yıldır, sağlığın yanı sıra gıdayı dünya gündeminin en önemli sektörü durumuna getirdi.
Yaşadığımız gıda israfı, bilgi kirliliği ve iklim değişiklikleri riskleriyle boğuşan gıda sanayinin, Covid-19 pandemisi ile birlikte sağlık faktörünü de yaşadığını belirten TÜGİS Başkanı Necdet Buzbaş, söz konusu çalışmayla, 2019 ve 2021 yılları arasındaki verileri ortaya koyduğunu ve yorumsuz olarak sektörün genel durumunu ortaya koyduklarını söyledi.
Pandeminin öne çıkardığı iki başlık: Sağlık ve Gıda
Pandemi, hiç düşünmediğimiz şeyleri düşündürmesi, yaşamadığımız durumları yaşatmasının yanı sıra iki yıldır, sağlığın yanı sıra gıdayı dünya gündeminin en önemli sektörü durumuna getirdi. Gerçekten de gıda fiyatları, sadece Türkiye’de değil küresel olarak da Covid-19 salgınının etkisini gösterdiği 2020 yılından bu yana sürekli yükselerek, ekonomilerde enflasyonun artışını da hızlandırdı.
Gıda ve içecek sektörü deyince şunları anlamalıyız: Et ürünleri, su ürünleri, içecekler, meyve sebze ürünleri, yağlar, süt ürünleri, unlu mamuller, çikolata ve şekerleme gibi diğer ürünler ile yemler.
Sektörün stratejik durumunu anlamak için bir de şöyle bakmak gerekiyor: Gıda ve içecek sanayii 85 milyon Türkiye nüfusu yanı sıra, 5 milyon sığınmacı, 40 milyon turist ve dünyanın dört bir tarafına gönderilen ihracat ürünlerini de hesaba katarsak neredeyse 120 milyon nüfusu besleyecek bir büyüklüğe ulaşıyor. Unutmayalım ki pandemide bile 6.6 milyar dolar dış ticaret fazlası veren bir sektörden bahsediyoruz.
Gıda sektörü verileri, pandemide nasıl seyretti?
Peki, herkesin evine kapandığı, maske taktığı, tedarik sorunlarının yaşandığı bu süreçte sektörde istihdam, kapasite, ciro, değer, ihracat ve ithalat gibi veriler nasıl bir seyir izledi?
Dünya toplam işlenmiş tarım ve gıda ürünleri ticareti 2017- 2020 döneminde 1.7 trilyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Bu yıllarda artış yüzde 6,02 düzeyinde ilken, Covid-19 salgınının en etkili dönemi olan 2019-2020 yıllarında ticaret hacmi yavaşlayarak ancak yüzde 2,03 oranında arttı.
Buna karşılık, pandemi sürecinde hane halkı tüketim harcamaları içinde gıda ve içecek ürünlerine olan talep arttı. Malum pek çok ülkede marketlere hücum yaşandı ve evlere gıda stoku yapıldı. Haliyle eve kapanmayla birlikte ev dışı tüketim azalırken, hane halkı tüketim arttı. Özellikle ev dışı daha çok tüketilen içecek ürünlerinde bu azalma iyice hissedildi.
Salgın Yıllarında Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii
Salgın Yıllarında Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii raporundan aldığım belli başlı notlar şöyle:
Türkiye’de toplam işyeri sayısı içinde gıda sanayi işyerinin oranı 2017-2020 döneminde yüzde 1,54 – 1,60 arasında ilken, imalat sanayi içindeki bu oran yüzde 12,33 – 13,07 olarak belirlenmiş. İşyeri sayısının en fazla olduğu alt dallar başında yüzde 75 ile un ve unlu ürünler sanayii geliyor. Unutmayalım ki Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçerken var olan değirmen sayısı 50 bin civarındaydı. Bu gelenek hala etkisini sürdürüyor. Ardından meyve ve sebze sanayi ile süt ve süt ürünler sanayii geliyor.
İncelenen dönemde gıda ürünleri imalatı işyeri sayısı 47 bin 617’den 52 bin 869’a, içecek imalatı işyeri sayısı da 595’ten 657’e yükselmiş. En fazla işyeri artışı su ürünleri ve meyve ve sebze sanayinde gözlendi. Meyve ve sebze sağlıklı beslenmeye dönüş olarak yorumlanırken, su ürünlerindeki olumlu artışa dair herhangi bir görüş dile getirilmedi.
Haliyle işyeri artınca, istihdamda da artış gözlendi. Söz konusu yıllarda istihdam yüzde 4,56 artışla 514 binden 537 bine yükselmiş. İçecek sanayinde yüzde 0,74’lük azalmaya rağmen…
Türkiye’de hane halklarının en çok harcama yaptığı alan 2020 yılında yüzde 24,2 ile gıda ve alkolsüz içecekler oluşturdu. Bu oran 2019 yılında yüzde 21,9 olarak gerçekleşmişti.
Haliyle bu tüketim artışı cirolara da yansıdı. Gıda ve çiçek sektöründe 2017 yılında 36 milyar 554 milyon TL olan katma değer, 2020 yılında 64 milyar 475 milyon TL değere ulaştı. Ancak et ve et ürünlerinde oransal olarak düşme yaşandı. Bu sağlıklı beslenmeden mi, yoksa et ürünlerinin aşırı fiyat artışından mı kaynaklandığı yorumunu size bırakıyorum.
Hem ciro, hem istihdam artışına rağmen sektörde kapasite kullanım oranı 2018 yılında yüzde 73 olan değerden 2020 yılında yüzde 71.60’a geriledi.
Gıda sektörünün Ar-Ge girişimleri
56 ARGE merkezine sahip olan gıda sektöründe yeni teknolojiler ile yeni ürünler geliştirme konusunda potansiyel taşıdığı bir süreç yaşanıyor. Söz konusu Ar-Ge merkezlerinin sektörün kapasite kullanımı düzeyinin artmasına katkı sağlaması da beklentiler arasında. Ayrıca iklim değişikliklerinin en fazla etkilendiği tarım ve hayvancılık sektörüne bağlı olan gıda sanayinin iklim sürecini sağlıklı yönetmesi için ciddi bütçeler ayırması gerekiyor.
Raporun sunumunda TÜGİS yönetim kurulu üyelerinden Okyar Yayalar ve İrfan Demiryol da hazır bulundu. Olin yağlarının başkanı olan Okyar Bey, ÇEVKO’nun başkanlığını da yürütüyor. Ar-Ge konusu üzerine o da, bu yıl ayçiçek yağı çekirdeklerinin yağ veriminin arttığını söyledi. Bu iklime bağlı olduğu gibi seçilen tohum cinsleriyle de bağlantılı.
Yeni yatırımlar konusundaki örnekler verilirken iki jelatin ve bir gıda enzim tesisinin kurulduğuna değinildi. İrfan Bey, bu üretimlere rağmen, Rusya’nın 500 ton jelatin talebine cevap veremediklerini hatırlattı.
Gıda ve içecek sanayi yeni yatırımlar için önemli potansiyel vaat ediyor.
Rusya-Ukrayna savaşının etkileri
2022 yılı itibariyle sektörün tekrar normal çalışma periyoduna girmesi beklenirken, Rusya – Ukrayna savaşı patlak verdi. Öyle ki dünya için yaşanmamış bir niteliği olan bu bölgesel savaşın yeni küresel bir enerji ve gıda krizine soktuğu görüldü. Bu savaş veya herhangi yeni bir pandemi sebebiyle, dünyanın uzun olmayan bir dönemde tekrar gıda krizine girme ihtimali var.
Sektörün mevcut görünümünün temel göstergeleri bunlar. Mevcut fotoğraftan öte, önemli olan bu yaşananlardan ve durumdan nasıl bir sonuç alınacağı ve yeni çözümler konusunda neler yapılacağını görmektir.
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) başta olmak üzere, uluslararası kuruluşlar gıda güvenliği ve sürdürülebilir bir yapı kurmak için küresel olarak yeni yapılar ve kurullar getirmelidir. Aksi takdirde hiçbir devlet, kurum ve kişi sorumluluktan kurtulamayacaktır.
Not: Raporun tamamına alttaki linkten ulaşabilirsiniz: