SADECE KUMLU’YU DEĞİL, TÜRKİYE’Yİ DEĞİŞTİRMELİYİZ!
Sendikal Güçbirliği Platformu´nun (SGBP) Diyarbakır toplantısı, sendikal hareketin bugün yaşadığı iki temel zaafı göstermesi ve bunların aşılması için yapılması gerekenlere dair veriler sunması bakımından öğretici oldu.

İZLENİM
Sendikal Güçbirliği Platformu’nun (SGBP) Diyarbakır toplantısı, sendikal hareketin bugün yaşadığı iki temel zaafı göstermesi ve bunların aşılması için yapılması gerekenlere dair veriler sunması bakımından öğretici oldu.
Öncelikle toplantıya Bölge illerinden katılan bütün sendikacı, temsilci ve işçilerin sendikaların Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme konusunda seslerini yükselterek artık taraf olması gerektiği vurgusunu yapmaları, aslında sendikaların bu soruna uzaklığının ve artık soruna dair açık tutum almalarının kaçınılmazlığının ifadesi olarak anlam kazandı.
İkinci olarak, petrol işçilerinin büyük çoğunluğunu oluşturduğu salonda belediye ve TEKEL işçilerinden sınırlı bir katılım dışında işçi katılımının olmaması, platformun değişim arayışının hala tabandaki işçilerden uzak olduğunun ve dolayısıyla yapılan toplantıların daha çok 8 Aralık’taki Türk-İş Genel Kurulunu merkezine aldığını ortaya koydu.
Bırakalım farklı iş kollarındaki örgütlü ve örgütsüz işçilerin katılımını, SGBP’yi oluşturan sendikalar dışındaki sendikaların yerel şubelerinin dahi toplantılardan haberlerinin olmaması, yeni sendikal dönüşümün nasıl ve hangi dayanaklar üzerinden gerçekleştirileceği konusunda bir soruna işaret ettiği açıktır. Dolayısıyla sendika genel başkanlarının toplantıda dile getirdikleri "Bugünün işçisiz Türk-İş’i işçinin Türk-İş’i yapma" hedefi için gidilmesi gereken yolun uzun olduğu görünüyor.
Toplantıda bir belediye işçisinin, Bölge’de uçak, tank, top eşliğinde on binlerce askerle sürdürülen operasyonlara dikkat çekerken söylediği "Bunun adı çatışma değil, savaştır ve sendikalarımızın bu savaşa karşı açık tutum almalarını istiyoruz" sözleri, aslında salonda bulunan bütün işçilerin duygu ve düşüncelerini yansıtıyordu.
Doğrusu toplantıda söz alan bütün sendika genel başkanları da konuşmalarında Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünden bahsettiler ama işçiler haklı olarak bu sorunun bölge dışında ne kadar konuşulduğu ve başta söz konusu sendikalara üye işçiler olmak üzere işçilere ne kadar mal edildiğini sorusunu da soramadan edemediler.
İşçiler elbette savaşın bitmesini ve Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünü istiyorlardı. Ama sınıfa yönelik saldırılar konusunda da oldukça duyarlıydılar. Kıdem tazminatı meselesinden, bölgesel asgari ücrete, taşeron işçilerin örgütlenmesinden sendikal yasalardaki değişiklere kadar farklı sorunlar da işçilerin gündemindeydi. Hatta bir işçinin "Bizim iş ve ekmek sorunumuz yok. Demokrasi sorunumuz var" sözlerinin öncelikle Batmanlı genç petrol işçileri arasında hoşnutsuzlukla karşılanması, işçilerin temel yöneliminin demokrasi ve ekmek kavgasının birleştirilmesi olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekiciydi.
Yine TGS Genel Başkanı İpekçi’nin tutuklu gazetecilerin işçiler tarafından sahiplenmesi çağrısı yaptığı konuşmasında sınıf mücadelesinin gelişmesi ve gazetecilerin gerçeklerin toplum tarafından görünür olması kavgası arasındaki ilişkiye dikkat çekmesini unutmamak gerekiyor.
Burada toplantıya katılan Diyarbakır KESK Dönem Sözcüsünün sendikaların bugün yaşadığı bunalımı "Reel sosyalist sendikal anlayışın krizi" olarak nitelemesini de, işçi hareketindeki sorunlara yabancılığın ve her kötülüğü (Amerikan sendikacılığının ilkeleri üzerine kurulmuş Türk-İş’i bile) "reel sosyalizme" mal etme ezberciliğinin bir ifadesi olarak not düşmek gerekiyor! Toplantının sonunda Atilay Ayçin’in yıllar öncesinde Sabri Topçu’nun "Kamu sendikalarının saldırılara karşı birleşmemesi halinde sendikaların bitme noktasına geleceği" uyarısını hatırlatarak yaptığı konuşma, bugünkü durumu ve gidilmesi gereken yolu gösteriyordu.
Sendikalar, saldırılar karşısında örgütsüz işçileri de mücadele içine çekecek bir mücadele tarzı geliştirmeli ve ülkede uygulanan politikalar karşısında temsilcileri oldukları sınıfın çıkarları temelinde taraf olmalı.
Toplantıda konuşan bir işçinin "Sadece Kumlu’yu değil, Türkiye’yi değiştirmeliyiz" sözünün yaşam bulmasının yolu da ancak böylesi bir değişimi merkezine alan bir mücadeleden geçiyor.
Yusuf Karataş, Evrensel