RİZE DOSAN ŞUBEMİZİN KONGRESİ TAMAMLANDI
Rize Dosan Şube 9. Olağan Kongresi tamamlandı.
Rize’de 3 Ağustos Pazar günü yapılan kongrede, çay işçilerinin sorunları, örgütlenmenin önemi ve toplu sözleşme mücadeleleri masaya yatırılırken, şube başkanlığı için iki aday yarıştı.
Kongreye, Genel Sekreterimiz İbrahim Ören, Genel Teşkilatlanma Sekreterimiz Kemal Köse ve Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz katıldı. Kongreye şube başkanlarımızdan da Adana Şube Başkanımız İbrahim Sani Gökmen, Ankara 1 Nolu Şube Başkanımız Ali Solmaz, Ankara Fırınlar Şube Başkanımız Çelebi Karakökçek, Bursa Şube Başkanımız Zeki Ertürk, Eskişehir 1 Nolu Şube Başkanımız Cengiz Çiçek, Eskişehir 2 Nolu Şube Başkanımız Erdoğan Yörüksoy, Gebze Şube Başkanımız Seyfullah Keskinoğlu, İstanbul Anadolu Yakası Tuzla Şube Başkanımız Mustafa Efe, İstanbul Avrupa Yakası Şube Başkanımız Turgay Koç, Karacabey Şube Başkanımız Ergün Çarıkçı, Kocaeli Şube Başkanımız Ali Bostan, Samsun Şube Başkanımız Ali Başkeser, Rize Dosan Şube Başkanımız Mustafa Yüksel ile Rize Bölge Temsilcimiz Ahmet Feyiz katıldı.
Kongreye işveren vekillerinden de Lipton Çay İnsan Kaynakları Müdürü Mevlüt Alptekin, Lipton Eski Üretim Müdürü Korkmaz Yüksel katılırken kardeş sendikalardan Belediye-İş Rize Şube Başkanı Yaşar Kaspar da konuklar arasındaydı.
‘ÖRGÜTLÜ İŞLETMELERE ÖZEL FİYATLANDIRMA YAPILMALI’
Kongre, Rize Dosan Şube Başkanımız Mustafa Yüksel tarafından açıldı. Konuşmasına, yeni dönem için şube başkanlığına aday olduğunu söyleyerek başlayan Mustafa Yüksel, dört yıllık görev süresinde imzalanan toplu sözleşmelere değinerek, “2021’de yüzde 40’lara yakın zam yapmıştık, ancak asgari ücret artışları nedeniyle bu kazanımlar yetersiz kaldı. Son yaptığımız sözleşmeyle daha iyi koşullar sağladık” dedi. Yüksel, bölgedeki örgütsüz fabrikalara dikkat çekerek, “Rize’de özel sektörde örgütlü tek fabrika biziz. Lipton işverenimiz de diğer işletmeler örgütsüz olduğu için rekabet edemediklerini, diğer işletmelerde çalışanların çok düşük ücretle çalıştığını söylüyor. Bu fabrikalar mutlaka örgütlenmeli” ifadelerini kullandı. Çay işçilerinin en önemli sorunlarından birinin “yaş çay alım fiyatları” olduğunu belirten Yüksel, “Örgütlü işyerlerinde maliyetler yüksek, ancak örgütsüz işletmelerde maliyetler çok değil. Ama örgütlü işyeri için de örgütsüz işyeri için de çay alım fiyatı aynı. Devlet, yaş çay kanununda düzenleme yaparak, maliyeti yüksek olan örgütlü işletmelere özel fiyatlandırma yapmalıdır” dedi.
Daha sonra kongreyi yönetmek üzere Divan Kurulu Başkanlığına Genel Teşkilatlanma Sekreterimiz Kemal Köse, Divan Kurulu Üyeliklerine; Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz ve Avrupa Yakası Şube Başkanımız Turgay Koç seçildi. Divan Kurulu’nun oluşturulmasının ardından kongre salonunda anma töreni gerçekleştirildi. Tören kapsamında saygı duruşu ile; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitleri, vatan savunmasında şehit düşen kahraman silahlı kuvvetler mensupları ve emniyet görevlileri, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emek şehitleri, son dönemde yaşanan orman yangınlarında görev başında hayatını kaybeden itfaiye çalışanları ve gönüllüler anıldı ve İstiklal Marşı okundu. Misafirlerin tanıtımı sonrası konuşmalara geçildi.
SAHADA AKTİF OLMALIYIZ
Başkan adaylarından Ali İnce yaptığı konuşmada, geride kalan dört yılı “başkansız geçen bir dönem” olarak nitelendirdi ve sahada aktif olmayan bir sendika anlayışının büyük zorluklar doğurduğunu vurguladı. Ali İnce, mevcut Şube Başkanı Mustafa Yüksel’le kişisel bir sorunu olmadığını ifade ederek, “Kendisini çok severim, o da beni sever. Ancak sahada ani aksiyonlar almamız gereken zamanlarda eksiklikler yaşadık. Bu nedenle adaylık kararını aldım. Zaten kendisiyle de bu konuda önceden sözleşmiştik. Şunu vurgulamak istiyorum: Bazı olaylara hızlı ve etkili şekilde tepki vermek gerekiyor. Çünkü sahadan gelen arkadaşlarımız, çalışanlar, ani aksiyon bekliyor. Bu tepkiyi veremediğimiz için yeni yönetim olarak farklı bir yol izlememiz gerektiğine karar verdik” dedi. Sözlerini, “Sahada bizimle çalışan, aynı tozu yutan birinin artık bu işin içinde olması gerektiğini düşündüğümüz için bu yola başvurduk” diyerek sürdüren İnce, yeni dönemde daha aktif, daha hızlı hareket eden bir yönetim anlayışıyla yola çıkmak istediklerini ifade etti.
SEKTÖRÜN GÖRÜNMEYEN YÜZÜNDE DERİN BİR EMEK SÖMÜRÜSÜ VAR
Şube Başkan adayı Ali İnce’nin ardından bir konuşma yapan Genel Sekreterimiz İbrahim Ören, çay emekçilerinin sorunlarına, ekonomik krize, yargı sistemine ve işçi haklarına dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasında, Karadeniz’in eşsiz doğasında sürdürülen çay üretiminin, on binlerce emekçinin alınteriyle ayakta kaldığını vurgulayan Ören, sektörün görünmeyen yüzünde derin bir emek sömürüsü, güvencesizlik ve sosyal adaletsizlik olduğunu ifade etti. “Çay yalnızca bir içecek değil, bu ülkenin doğusunda, batısında, kuzeyinde sofralarımıza huzurla gelen bir simgedir” diyen Ören, “Ancak bu huzurun altında, mevsimlik işçilerin sosyal güvenceden yoksun bırakıldığı, temel haklardan mahrum edildiği bir sistem işliyor” dedi. Çay işçilerinin piyasa koşulları, büyük sermaye grupları ve ihmalkar yönetim anlayışları arasında ezildiğini söyleyen Ören, mevsimlik çalışmanın doğurduğu sorunlara dikkat çekti. Çay emekçilerinin her yıl yeniden işe çağrıldığını, ancak sosyal güvence, yıllık izin, kıdem tazminatı ve iş güvencesi gibi temel haklardan mahrum bırakıldığını vurgulayan Ören, düşük ücretler ve adil olmayan alım politikalarının hem üreticiyi hem de işçiyi ekonomik olarak zorladığını ifade etti. “Yaş çay alım fiyatları üretici için yetersiz, işçi içinse yıkıcıdır” diyen Ören, ÇAYKUR gibi kamu kuruluşunda bile işçilere asgari ücretin altında, yevmiyeye dayalı çalışma koşulları sunulduğunu hatırlattı. Ören, özel sektörde çalışan çay emekçilerinin ise koşulların çok daha ağır olduğunu belirtti.
İKTİDAR ÇAY EMEKÇİLERİNİ YALNIZ BIRAKIYOR
Konuşmasında özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde Gürcistan’dan gelen geçici işçilerin ve doğu illerinden gelen yurttaşların kayıt dışı ve sağlıksız koşullarda çalıştırıldığını belirten Ören, bu işçilerin hem sosyal korumadan yoksun bırakıldığını hem de yerli işçiyle haksız bir rekabete zorlandığını dile getirdi. Kadın emekçilerin tarlalarda daha fazla çalışmasına rağmen daha düşük ücret aldığını belirten Ören, çocukların da aile gelirine katkı sağlamak için eğitimden koparıldığını ve çalıştırıldığını söyledi. “Çay emekçisinin sorunlarını görmezden gelmek yalnızca ekonomik tercih değil, aynı zamanda bir vicdan meselesidir” diyen Ören, hükümete şu çağrılarda bulundu: “Mevsimlik işçilere kadro verilmeli veya en azından sosyal güvence sağlanmalıdır. Çay alım fiyatları, gerçek maliyetler ve işçi ücretleri göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Özel sektörün keyfi alım politikalarına karşı üretici ve işçi korunmalıdır. Kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmesi için etkin denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Göçmen ve geçici işçilerin insana yaraşır koşullarda çalışması sağlanmalıdır. Kadın ve çocuk işçiliğine karşı bölgesel kalkınma projeleri ve sosyal destek programları hayata geçirilmelidir.”
Ören, “Tüm bu tespitler, çay emekçisinin siyasal iktidar tarafından yalnız bırakıldığını açıkça göstermektedir. İşçi, patronların ve piyasanın insafına terk edilmiştir” dedi.
NAS POLİTİKASI EKONOMİYİ FELCE UĞRATTI
Türkiye’nin ekonomik gidişatına dair değerlendirmelerde de bulunan Ören, pandemi sonrası oluşan küresel ekonomik krizden Türkiye’nin daha da olumsuz etkilendiğini ve izlenen yanlış politikalar nedeniyle toplumun ağır bir yoksullaşma sürecine sürüklendiğini söyledi. Pandemi döneminde üretimi güçlü olan ülkelerin toparlanmaya başladığını belirten Ören, “Tüketimin üretimden fazla olduğu, ithalatın ihracatı geçtiği ülkemizde ise enflasyon her geçen gün artmakta, alım gücü her geçen gün azalmaktadır” dedi. Ekonomi biliminin temel ilkelerine aykırı olan, “faiz sebep, enflasyon sonuç” tezine dayalı nas politikasını eleştiren Ören, “Dinsel temelli bu anlayış, ekonomimize dayatıldı ve iflas etti. Faizin haram sayıldığı söylemleri seçim sürecinde kredi faizlerinin düşürülmesiyle, tüketimi körükleyen geçici bir bahar yaratma çabasına dönüştü. Ancak bu politikalar uzun vadede ülkeye büyük zararlar verdi” diye konuştu. Gelinen noktada Türkiye’nin dünyanın en yüksek faiz veren ülkelerinden biri haline geldiğini belirten Ören, “Kur Korumalı Mevduat sistemiyle milyonlarca emekçiden toplanan vergiler, varlık sahiplerine aktarıldı. Para yetmeyince bu kez faiz, haram olmaktan çıkıp kurtarıcı ilan edildi. Soruyoruz: Hani faiz haramdı? Hani nas politikaları helaldi? Bir yıldır neden faiz artırıyorsunuz?” ifadelerini kullandı.
HUKUK OLMADAN EMEK KORUNAMAZ
Enflasyonun kontrolsüz şekilde artmasıyla birlikte vatandaşın sofrasındaki ekmeğin küçüldüğünü dile getiren Ören, “Asgari ücret açlık sınırının altında. Özel sektörde esnek çalışma, kamuda taşeronlaşma ve güvencesizlik artıyor. Türkiye’de çalışanların büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor” dedi. Vergi yükünün dar gelirliye yıkıldığını söyleyen Ören, “Ekonomi Bakanı sürekli vergileri artırmakta, tasarrufu sadece halka önermekte. Kamuda ise hiçbir kısıtlama yapılmıyor. Gelirleri azalırken giderleri artan halk, toplumsal bir patlamanın eşiğine sürükleniyor” değerlendirmesinde bulundu. Ekonomik zorlukların yanı sıra ifade özgürlüğünün baskı altında olduğunu vurgulayan Ören, “İnsanlar sudan sebeplerle yargılanıyor, itiraflarla tutuklanmalar yapılıyor. İşçi davaları yıllarca sürüyor, sendikal faaliyetler baskı altına alınıyor. Adaletin geciktiği yerde hak yerini bulmaz. Bağımsız yargı, sendikal mücadelenin de teminatıdır” dedi. Ören, konuşmasında “Tekgıda-İş Sendikası olarak tüm hukuksuzlukları reddediyoruz. Kurgularla, iftiralarla halkın iradesi yok edilemez. Aslında yok edilen, iktidarın kendi ahlakı ve vicdanıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, asla tek adam rejimine boyun eğmeyecektir” ifadelerini kullandı.
AYAKTA KALMANIN TEK YOLU ÖRGÜTLENMEKTİR
Zorlaşan ekonomik koşullara rağmen sendikanın en iyi toplu iş sözleşmelerini yapmaya devam ettiğini belirten Ören, “Şeffaf bir anlayışla, temsilcilerimizle birlikte süreçleri yönetiyoruz” dedi. Gıda sektöründe elde edilen başarılı sözleşmelerin sendikayı Avrupa çapında öne çıkardığını ifade etti. Başarılı müzakereler sayesinde Tekgıda-İş Sendikası’nın Avrupa’nın en hızlı büyüyen gıda sendikası haline geldiğini belirten Ören, yeni dönem toplu iş sözleşme stratejilerinin merkez yönetimi, şubeler ve uzman kadrolarla birlikte oluşturulacağını söyledi. Ören, emeği yok sayan işverenlere karşı grev hakkının bir araç olarak kullanılacağını vurguladı ve “Tıpkı Kristal Yağları ve özel tütünler grevinde olduğu gibi” diyerek geçmişteki mücadeleleri hatırlattı. 2009 yılında 1500’ü aşkın üyenin katılımıyla gerçekleşen özel tütünler grevinin başarıyla sonuçlandığını belirtti. Kristal Yağları grevlerinin de başarıyla tamamlandığını söyleyen Ören, İstanbul Çatalca’da Ürdünlü bir firma tarafından işten çıkarılan 150 Polonez Gıda emekçisinin 173 günlük direnişinin tüm Türkiye’nin gündemine oturduğunu ifade etti. İstanbul’da 360 gün süren Perfetti mücadelesinin de başarıyla tamamlandığını, Bursa’daki Eker Süt Ürünleri mücadelesinin ise halen devam ettiğini aktardı. Konuşmasının sonunda Ören, “Bu mücadeleler bize bir gerçeği bir kez daha hatırlatıyor: Ayakta ve hayatta kalmanın tek yolu örgütlenmektir. Bu acımasız dünyada kol kola mücadele etmezsek bize hiç kimse sahip çıkmaz. Bizim örgütlü mücadele dışında hiçbir seçeneğimiz yoktur” diyerek sendikanın kararlı duruşunu yineledi.
Genel Sekreterimiz İbrahim Ören’in konuşmasının ardından delegeler sandık başına gitti.







































































































