PRANGALARINDAN KURTULAMAMAK..
1 Mayıs afişlemelerinde, tarihte kalması gereken prangalı işçi afişi, sadece nostaljik değeri ile mi 1 Mayıs alanındaydı; yoksa günümüz 1 Mayıs´larına katılanların çoğunluğunun görünen ya da görünmeyen prangaları, tarihe gömülmüş olması gereken emek, sanayi işçisinin sömürüsünün simgesi prangalarından çok daha mı ağır?
1 Mayıs afişlemelerinde, tarihte kalması gereken prangalı işçi afişi, sadece nostaljik değeri ile mi 1 Mayıs alanındaydı; yoksa günümüz 1 Mayıs’larına katılanların çoğunluğunun görünen ya da görünmeyen prangaları, tarihe gömülmüş olması gereken emek, sanayi işçisinin sömürüsünün simgesi prangalarından çok daha mı ağır? Kestirmeden söyleyivereyim: Hiç kuşkunuz olmasın 1 Mayıs 197677’lere katılan işçilerimizin prangaları, önceki gün katılanlarınkinden çok daha hafifti…
O günlerin 1 Mayıs’larına katılan sanayi işçileri çok büyük ağırlıkla, örgütlü olarak sendikal haklarını kullanabilenler, toplu sözleşmelilerdendi. Özetle bugünün sanayi işçilerinden gerçek ücretlerinin satın alma değerleriyle çok daha iyi konumdaydılar. İşyerlerindeki sosyal hakları, çalışma koşulları da öyle. Dahası iş cinayetleri niteliğindeki kazalara hedef olma olasılıkları, işçi olarak onurları… her şey ama her şey çok daha insanca koşulları içeriyordu. 1 Mayıs’ların işçi sınıfının yanındaki aydınları, sol örgütlenmelerin üyeleri açısından gerek kimlik, gerekse çalışma koşullarının çok daha insani olduğunu söylemek kuşku götürmez bir gerçeklik.
Düzenin olumsuz gidişini, Türkiye’de çok daha ağır yaşanan bir sosyal damping sürecini, hele de tüm kurumları ele geçirmiş Erdoğan iktidarlarının ideolojik, rejime de dönük icraatlarını görmemezlikten gelmek, her şeyin sanal olarak yaşandığı günümüz medyatik çağa uygun… Ekonomik, sosyal, siyasal boyutları ile insan hakları, demokrasi, hele de işçi-emek haklarında geriye savruluşumuzun sonuçlarını görmek bile istemiyoruz..
Eskilerin öğretmenleri, doktorları, mühendisleri, sanatçıların reel ücretleri, iş güvenceleri, çalışma koşulları çok parlak olmasa da aydına yakışır ölçeklerdeydi. Günümüz yaygın çalıştırma koşullarında taşaronlar elinde olanlar çok daha mağdur, marka ana firmalar ya da kamuda çalışanlarının bile gerçek ücretleri çok aşağılarda… Üstüne üstük angarya, fazla çalıştırma, haftanın 6 günü, ortalama günlük 8 saat üstü… İnsani mi? İş yasası hükümleri dahi geçerli mi?
İşsizlere, eskisinden çok daha büyük oranlara varmış kayıt dışı, kölelik düzeninde çalıştırılanların durumlarına hiç girmiyoruz. 1 Mayıs sloganlarında önde, yaşamsal gündemde, kölelik düzeni vurgulamaları boşuna mı?
1 Mayıs’ta olaysız, çok renkli çok kalabalıklar olarak bir araya gelebilmek bile bizi sevindirik yapıyorsa, "Durum vahim ama umutsuz değil" demektir. İnsan hakları, demokrasi, işçi sınıfı, emek dayanışma ruhundan, ideolojik örgütlenme yetimizden ne boyutlarda geriye düştüğümüzü hiç sorgulayabiliyor muyuz? Zaten medyatik sunumlar işin özüne değil vitrine dönük… Vitrinin renkli büyüsünde; IMayıs’a gelenler kendi kendileri için bile, gerçek sorunlar, kayıpların bilinç yanılsamasına çarpılabiliyor…
Çalışma Bakanı 1 Mayıs kutlamasında konuşma yaparak 1 Mayıs’ı iktidar olarak yeniden bayram yaptıklan ile övünmüş. Medyatik vitrinde kulağa çok hoş geliyor da Sayın Bakan, yasa gereği 6 ayda bir yayımlamak zorunda olduğu sözleşme yapma yetkisinin belirlenmesinde kullanılan sendikalı işçi istatistiklerini yıllardır sürekli ertelemek zorunda kaldığını neden açıklayamıyor? Günümüzde bütün işkolları için birkaç yüz bine düşmüş sendikalı işçi sayısı ile 10 milyon üzerindeki kayıtlı işçi için işkolunda yüzde on örgütlenebilmiş, yasal sözleşme yetkisi kazanmış sendika bulamıyor, kıvranıyor… 12 Eylül’ün sendikal yasaklanndan da iktidar olarak, siyaseten bir türlü vazgeçemiyorlar… Yasal çalışanlarının sendikalaşmasında yüzde ellinin üstüne çıkma başarısını elde etmiş ülkemizde kayıtlı çalışanların onda birinin altına düşmek nasıl bir yıkım? Üstüne ekonomik büyüme mucizesi gerçekleştiren (!) çoğunluk iktidarlarında kuralsız, kayıt dışı çalıştırma, işsizlik patlaması yaşanıyorsa?
Hele de ideolojik ittifakla geliştirdikleri yandaş sermaye kültürü, kayıtsız, kuralsız, kölelik düzeninde işçi sömürüsüne teşneyse? İnsanca, yasal, sendikal çalışma düzenin önünü açmak şöyle dursun, iş cinayetlerinin üstü ka-patılıverilir… İktidarda, gerçek insan hakları, demokrasi, işçi-emek hakları, hukuk devleti düzeninden çok uzakta, sivil diktatoryal eğilimlerle, sadaka düzeninde, yönetim çarklarını, medyayı ele geçirmiş olarak, inanç sömürüsü ile büyümek… Nereye kadar?
1 Mayıs’ın renkleri, hak arayışlarından oluşan çoksesli korusunun hak gasplarına baş kaldırılan, elbette çok anlamlı, umut verici. "Nereye kadar?" sorusunun sorulmaya başlandığının göstergesi. Ancak günümüz düzeninin çarkları, siyasal iktidarının icraatları elinde, işçinin, aydın emekçinin yüzyıllar geride kalmış olması gereken prangalarından kurtulduğunu sanmak, çok daha ağırlarını taşıdığını görmemek, isyan etmemek aymazlık olabilir?