POLİSLERİN SENDİKASI NASIL OLMALI?
Sendikal mücadele, salt polisin çalışma koşulları ve özlük hakları üzerinden yapılamaz. Sendikal bir mücadelenin, emekçileri ilgilendiren her konuda söyleyecek sözü olması gerekir.

Sendikal mücadele, salt polisin çalışma koşulları ve özlük hakları üzerinden yapılamaz. Sendikal bir mücadelenin, emekçileri ilgilendiren her konuda söyleyecek sözü olması gerekir.
Öncelikle şu belirtilmelidir ki, Türkiye’de 240 bin civarında polis, toplumsal yaşamın içerisinde yer almaktadır ve diğer çalışanlar gibi sosyal, siyasal, ekonomik sorunları bulunmaktadır. Bu nedenle polislerin de, siyasal ekonomik haklarını menfaatlerini korumak ve geliştirmek noktasında diğer çalışanlar gibi örgütlenme hakları vardır.
Gerçek şudur ki polislerin çalışma koşulları ağırdır. Çalışma koşullarındaki bu ağırlığın ana nedeni ise, örgütsüzlükten ve sosyal, ekonomik haklar konusunda bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Polislerin bilgj eksikliği, alanlarda aldığı emirler doğrultusunda polisin, emekçilere sert müdahalesiyle de gözler önüne serilen Türkiye’nin demokratik bir yapısı olmamasından kaynaklanmaktadır.
ÖRGÜTLENME POLİS OLMAYANI DA SEVMEYİ ÖĞRETECEK
Buradan bakıldığında, polislerin çalışma koşulları, Türkiye’nin demokratikleştiği oranda düzenlenecektir. Demokratik bir Türkiye’yi ise diğer çalışanlar gibi polislerin de örgütlenerek, sosyal, ekonomik haklarıyla birlikte diğer konular hakkında bilinçlenmeleri, örgütlülüklerinden aldıkları güçle etkin ve güçlü söz söyleyebilmelerini getirecektir.
Çünkü polisler açısından bakıldığında polisler sendikalarda örgütlendikçe, bilinçlenecek, bilinçlendikçe, iktidara muhalif olanları anlamaya başlayacaktır. Polis olmayanları, aykırı olanları da sevmeye başlayacaktır.
KAMU EMEKÇİLERİNİN HAREKETİ POLİSLERİ ETKİLEDİ
Daha önceden, biz bir grup arkadaş, 1990’lı yılların başında da polislerin örgütlenmesi konusunda bir girişim başlatmıştık. Bizi, bu yıllardaki, örgütlenme ve sendikal mücadeledeki yükseliş, (özellikle kamu çalışanlarının her türlü siyasal baskı, şiddet, polis terörüne, işkenceye, sürgüne karşın mücadelesi) etkilemişti.
Takdire şayan mücadeleler sonucunda elde edilen haklar ile beraberinde kurulan sendikalar, bu yıllarda emekçilerin hiç kimsenin kulu kölesi olmadığını ve hak almanın yönteminin mücadele olduğunu göstermişti. İşte bu süreçte çalışan polisleri de müthiş bir heyecan sarmıştı.
Bir grup arkadaş oturup, ‘Biz haklarımız için ne yapabiliriz? Böyle bir sürece nasıl katkı sunabiliriz? En önemlisi nasıl örgütleniriz?’ sorularını birbirimize sormaya başlamıştık. Ancak gelişen süreçte, baskılar ve sürgünler nedeniyle, sosyal ve siyasal yapıları da etüt edip çalışanları gözeten bir sendikanın kurucular kurulu olan 7 kişilik sayıyı bir türlü tamamlayamadık.
Her türlü riski aldık, uğraştık ama sayımız, 5 polis, bir çarşı ve mahalle bekçisinden ibaret 6 kişiyle sınırlı kaldı. Halen içimdedir bu başarısızlığın hüznü… Fakat bizlerin başaramadığını yıllar sonra, 12 Kasım 2012 tarihi itibariyle Emniyet Sen kurularak başarıldı. Kıskanmakla birlikte sevindim.
SENDİKA KENDİNİ POLİSLERİN HAKLARIYLA SINIRLAMAMALI
Ama Emniyet Sen’in kuruluşunun ardından medyada yer alan açıklamaları ve sendika tüzüğü beni endişelendirdi. Yıllarca böyle bir girişiminin hayalini kuran biri olarak eleştiride bulunma gereği duydum. Sendikanın sözcüsü çeşitli medya kuruluşlarında yer alan haberlere göre, kendilerini ne sağcı, ne de solcu gördüklerini söylemiş. Salt, polislerin hakları konusunda mücadelede bulunacaklarını duyurmuş. Bu yanlış mantıkla sendikal mücadele yapılamaz.
Emek alanının bütününe bakmadan, salt polisin çalışma koşulları ve özlük hakları üzerinden sendikal mücadelenin yol haritası tarif edilemez. Eğer sadece polislerin hakları üzerine çalışmanın bütününün inşa edilmesi düşünülüyorsa, bu sendikal mücadele değil, vakıf, dernek çalışması gibi bir şey olur.
EMEKÇİLERİ İLGİLENDİREN HER KONUDA SÖZÜ OLMALI
Oysaki öncelikle yapılması gereken, polislerin hizmet üreten emekçiler olarak kolektif bir irade beyanı ile sistemde taraf olduklarını tarif ve beyan etmekti. Gerçek olan şu ki polislerin sorunlarının tamamına yakını ülkemiz sisteminden kaynaklanmaktadır. Polisin de ürettiği hizmetin yanında yurttaşlık, yurttaş olmaktan kaynaklı görev ve sorumlulukları vardır.
Bulunduğu sendikası önemli bir mevzidir bu mevziden doğru sadece çalışma koşulları ve özlük haklar mücadelesiyle kendisini ve camiasını sınırlayıp kısır döngü içerisine hapsetmez. Polislerin, gelecek nesillerin hak ve çıkarlarını da savunmak gibi bir derdi olmak zorundadır. Bunun dışında sendika neo-liberal politikalara karşı da sessiz kalmış. En azından tüzükte böyle bir şey göremedik.
Sendikaların yetkilerini ellerinden almaya çalışan hükümetin politikalarına, her gün işçilerin ölümüne neden olan özelleştirme uygulamalarının yaygınlaştırılmasına, işçilerin sömürülmesini daha da arttıran esneklik çalışması uygulamalarına kadına karşı uygulanan şiddet ve cinayetlerine ilişkin sendikanın illaki bir sözünün olması gerekmektedir.
Sağlıktaki ticarileşmeye karşı, eğitimdeki fırsat eşitliğini ortadan kaldırılan düzenlemelere karşı, harcamaları emekçilerin gelirinden kesilen ülkenin içinde bulunduğu savaşa karşı ve ülkemizin kapısındaki savaşa karşı bir emek örgütünün söyleyecek sözü mutlaka olmalıdır.
HALKLARIN TALEPLERİNE SAYGILI OLUNMALI
Bunun yanında polis sendikasının, halka şiddet uygulayarak hatalı davranan polisler hakkında söyleyecek sözünün ve uyarılarının olması gerekir. Şunu açık şekilde söylemeliyim ki polisin sendikası emekçi sınıfın içinde olduğunun farkındalığında bir emek örgütü olmalıdır.
Kendisi adı üzerinde olduğu gibi bulunduğu ve durduğu sınıfın sendikacılığını savunmak zorundadır. Üretenlerin söz sahibi olduğu, sözün, yetkinin, kararın üretenlerde olduğu Türkiye’yi amaçlamalı ve bu doğrultuda sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Sonuç olarak, Emniyet Sen’i kuranların, sendikayı sadece hak arar ve sonra geri döner anlayışından uzaklaşmaları, bunun yerine mücadeleci bir sendikacılık anlayışını benimsemeleri gerekmektedir. Bunun örneği "Halkın polisini yaratmak" temel argüman olarak benimseyen Pol-Der pratiğiyle verilmiştir. Unutulmamalı ki bu yol öncelikle, ülkemizde bulunan halkların, sosyal, siyasal, etnik kimlik ve kültürel yapısı ile taleplerine saygıdan geçmektedir.
POL-DER, egemenlerin hâla korkulu rüyası
POL-DER, 70’li yılların ortalarında; Devrimci, Demokrat, Kemalist yapıdaki polisler tarafından, sağcı, gerici örgütlenme POL-BİR’e karşı kurulmuştur. Dernek, egemenlerin korkulu rüyası, halkın polisini söylemde değil, pratikte yaratmak için mücadele vermiştir. Polisin demokratik hak ve taleplerine sahip çıkmayı da görev edinmiştir. Kısa sürede de halkın sempatisini kazanarak, 15.000’in üzerinde üyenin toplandığı kongreler gerçekleştirmiştir.
Dernek tarafından çıkarılan dergilerde ise, yaşanılan süreceçte sosyalizm tartışmalarına entelektüel katkılarda bulunulmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu dergilerde, gerici ve iş birlikçiler halka teşhir edilmiştir. Tabii bundan kimi çevrelerin ve beslemeleri büyük rahatsızlıklar duymuştur. 12 Eylül faşist cuntasının büyük hışmına uğrayan dernekten, halkla bütünleşmeyi, halkın polisi olmayı önüne koymasından dolayı egemen çevreler halen korkmakta ve polislerin sendika girişimlerine bu korku yüzünden ket vurma çabasına halen devam etmektedirler.