Ekonomi sayfalarında hâlâ sanayide sıkıntı yokmuş haberleri yapılıyor. Oysa çarşıya, pazara dolayısıyla mutfağa yansıyan, fabrikalara, sanayinin her alanına, tarıma yansımaz mı?
Aydınlık son bir kaç yıldır ekonominin iyiye gitmediğini yazıyor. Hükümete şirin gözükmeye çalışanlar, pembe tablo çizip göz boyamaktan başka hiçbir şey yapmadı. Ekonomi sayfalarında hâlâ sanayide sıkıntı yokmuş haberleri yapılıyor. Oysa çarşıya, pazara dolayısıyla mutfağa yansıyan, fabrikalara, sanayinin her alanına, tarıma yansımaz mı? Sofralarımıza gelen ekmek yüzde 20 küçüldü. Bu kriz ekmeğimizin beş diliminden birini aldı. Ama krizin ana gövdesi hâlâ yolda. Sanayici bunun farkında ve o sebeple TÜSİAD Ankara’da temaslarda bulunuyor. TİSK gelecek krizden üyelerini korumak adına faturayı o sebeple işçiye kesmenin yollarını arıyor.
Yani demem o ki; büyük bir işsizlik dalgası bağıra bağıra geliyor. Yüksek enflasyonun sürekli hale gelmesinin bir faturası olacak. Sanayiciyi vuran kriz, ilk hamleyle işçiye döndürülecek. Aslında kamuoyuna yansımasa da işten çıkarmalar yavaştan başladı. Büyük şirketlerin çoğu acil eylem planlarını hazırladı ve ilk sırada istihdamı düşürerek işgücü maliyetlerini aşağıya çekmek var.
Önümüzdeki süreçte kamuoyuna da yansıyacak bir dalga geliyor. Bu sadece sendikaların sorunu değil. Asıl olarak hükümetin sorunu olmalı. Eğer büyük bir işsizlik yaşanırsa ekonomiyi ayakta tutmak da o oranda zorlaşacak ve düzeltmesi de bir o kadar uzun sürecektir. İşi olmayan, pazara gidemez, alışveriş yapamaz. Kiradaysa kirasını ödeyemez. Yani paranın dolaşımı kısıtlanır. Zincirleme etki sebebiyle giderek yayılır ve çoğalır.
Bu kriz her ne kadar oranı küçük de olsa toplu iş sözleşmesi imzalayacak kesimi de etkileyecek. Krizin etkisi verilecek ücret artışına yansıyacak ve sözleşmelerin masa başında bitmesini giderek zorlaştıracak. Hatta işçi çıkarma belki de sözleşme masalarına gelecek. İşverenlerin tek derdi sözleşmede zam vermemek değil artık. İşçiye dair hiçbir maliyeti istemiyorlar. Dün Mehmet Akkaya’nın köşesinde yazdığı TİSK’in taleplerinin başında gelen, “İşgücü piyasalarındaki katılıkların giderilmesi” kıdem tazminatının kaldırılmasının yeniden gündeme geleceğinin sinyali. Zaten ekonomik küçülmeyi gerekçe göstererek işten çıkartacak bu cepte. Ama bir de işten çıkarmanın maliyetini mi ödeyecek? İşte bu hiç olmaz. Çünkü katı bir kural. Öyleyse esnetmek lazım. Ne tarafa? Tabii ki, işverenin cüzdanının tarafına.
Biz biliyoruz zaten faturanın en kabarığı işçiye kesilir. Çünkü bu sistem çarklarını böyle çevirdiğini düşünür. Sistem, kapitalin korunması üzerine olunca, ne evdeki ekmeğin küçülmesi, ne çarşı-pazar, ne esnaf düşünülür.
Elbetteki fabrikalar çalışmalı, üretim sürmeli ama bu, nalıncı keseri gibi hep bir tarafı yontarak olmamalı. Bunu sağlayacak olan hükümettir. Hükümet etmesinin sebebi odur. Devlet mekanizması toplumun sadece tek kesiminin çıkarlarını korumak ve artırmak için kurulmamıştır. Sosyal devlet olarak inşaa edilen Türkiye Cumhuriyeti, bugün devlet mekanizmasının kişisel hırslar sonucu tahrip edilmesinden dolayı bu kadar ağır bir krizi yaşıyor.
Kendi kumaşını, kendi demirini üreten bir ülkeden, patates ithal eden ülke konumuna getirenlere fatura kesilmeli. Özelleştirmeleri devasa reklamlarla süsleyip, ülkeyi üretmeyen, dışa bağımlı, borç batağında debelenen konuma getiren iktidar çıkışı elbette ki bulamaz. Çünkü varlık sebepleri ve ayakları bu topraklarda değil. Siyaseten ve ekonomik zorunluluklardan dolayı bundan sonra hangi cephede yer alacakları ayrı bir tartışma konusudur bence. Ama bugün işsiz kalacak, daha da yoksullaşacak her bir vatandaştan sorumludurlar. Bu ülkenin geleceğinden çalan herkes sorumludur. Çünkü perşembenin gelişi, çarşambadan belli idi.