PARAMIZI NASIL DEĞERLENDİRELİM?
Şu koşullarda tasarruf yapmak zor. O tasarrufu enflasyondan korumak daha da zor.
Enflasyon yüksek ve tasarruf araçlarının getirisi düşükken borsa hep ön plana çıkar, şimdi de öyle. Borsada müthiş kazanç olanağı vardır ama anaparadan olmak da vardır.
Pazardan domates alırken bile seçiyorsunuz. Hisse senedi alacaksanız onu çok daha iyi seçmelisiniz.
Enflasyon böyle yüksek seyrettikçe, tasarruf eden böyle cezalandırıldıkça klasik bir soru her geçen gün daha fazla gündeme geliyor:
“Bu enflasyon ortamında paramızı nasıl değerlendirelim?”
Bu soru bana da soruluyor…
“Kelin merhemi olsa” dediğim de oluyor; “Mum dibine ışık vermez” dediğim de… Espriyle yaklaşıp “En iyisi harcayın, yiyin” önerisinde bulunduğum da…
Ama sorun espriyle geçiştirilemeyecek kadar önemli. Çünkü tasarruf etmek de zor, bu tasarrufun enflasyon karşısında aşınmasını önlemek de.
Hangi tasarruf aracının ne kadar getireceğine ilişkin bir öngörüde bulunmak hiç kolay değil. Kendi adıma söylüyorum, bir öngörüm olsa bile bir öneride bulunmak ve sorumluluk almak… Olmaz!
Yatırım danışmanlığı benim işim değil zaten. Yalnızca genel çerçeveyi çizip uyarılarda bulunmak mümkün.
Tüm sorun riski göğüsleyebilmek
Tasarrufların getirisi konusunda en temel gerçek çok somut:
Ne kadar risk, o kadar getiri potansiyeli…
Cümleyi tersinden okuyalım:
Ne kadar getiri potansiyeli, o kadar risk…
Kimi yatırım aracı var ki anaparanız bile eksilebilir. Hisse senedi gibi, döviz gibi, altın gibi… Kimi yatırım aracı var ki anapara kaybına uğramanız söz konusu değildir ama elde ettiğiniz getiri enflasyona yenik düşer ve reel anlamda kaybedersiniz. Mevduat gibi, devlet iç borçlanma senedi gibi…
Tercih sizin; “Riski üstlenirim ve çok getiri elde etmeye uğraşırım” diyorsanız buyurun araçlar belli.
En başta hisse senedi piyasası. Olağanüstü getiri potansiyeli var; ama bir o kadar da zarara uğrama riski var.
Üç beş veriye ve tavsiyeye bakıp “Geçmişte fiyatı çok artmış, demek ki yine artar” gibi bir yanlışa düşerek, yani değerlendirmeyi yalnızca geçmiş performansa dayandırarak hisse senedi almak hüsranla sonuçlanabilir. Ama fiyatı geçmişte arttığı halde bu artışını sürdürecek olanlar da vardır.
Unutmayın, belki yılların birikimini yatırıyorsunuz. Üstelik pazardan bir kilo domates de almıyorsunuz!
KKM’DEN HİSSE SENEDİNE MİLYAR DOLARLAR, ÖYLE Mİ!
Kur korumalı mevduatın getirisinin azaldığını iki gündür ben de yazdım. Özellikle dünkü yazımda KKM’den çıkması muhtemel paranın dövize yönelmesinin söz konusu olabileceğini belirttim.
Tabii ki KKM’den çıkış olduğu takdirde bu paranın gidebileceği bir adres de Borsa İstanbul. Ancak birileri adeta “uçuyor”!
O birileri, KKM’nin tümünü bir anda sıfırlıyor ve çıkacak paranın olduğu gibi hisse senedine gideceğini söyleyebiliyor. 1.4 trilyon lira girince Borsa endeksinin de şimdiki 4 binli düzeyinden 9 bine, 10 bine doğru fırlayacağı dile getiriliyor.
İktidar elbette bunu ister. Hem KKM’den kurtulacaksın, hem borsa coşacak ve yükseliş sürdükçe herkes para kazanıyor gibi olacak, seçime de böyle gidilecek; daha ne istenir ki…
Uzmanlara kulak verin!
Endeks kısa sürede böyle hızlı bir artış gösterir mi, bilmem.
Hangi hisse senedi ne kadar kazandırır, hiç bilmem.
Hem bunları bilsem, zaten her gün yazı yazmakla uğraşmam.
Hisse senedine yatırım yapmak isteyenlere öncelikle bu konuda uzman olanların öğütlerine kulak vermelerini öneririm.
Ama ben de bu piyasaya ilgi duyanlara birkaç öneride bulunabilirim:
-Sinirleriniz sağlam değilse, anaparadan kaybettiğinizde panik olup hemen satışa geçecekseniz borsadan uzak durun.
-Vadesi olan, yani bir süre sonra kullanmak zorunda olduğunuz parayla hisse senedi almayın.
-Borç parayla hisse senedine hiç bulaşmayın.
-Tüm parayı aynı sektöre ya da tek bir hisse senedine bağlamak mutlak yanlış değilse de pek doğru sayılmaz, senetlerinizi çeşitlendirmeyi tercih edin.
AYAKKABI BOYACISI VE VALELER
Geçen cumartesi üç beş saniyelik iki konuşmaya kulak misafiri oldum. Ankara’da evime çok yakın restoranların önünden yürürken iki vale borsada bir sektörde hisse senetlerinin çok kazandırdığından söz ediyordu. Hafta sonu için bir şeyler almaya çıkmıştım ve yaklaşık on beş-yirmi dakika sonra aynı yerden geçerken o iki vale hala aynı konuyu konuşmaya devam ediyordu. Bu sefer birinin diğerine “Aslında halka arzlarda alınca kazanç çok daha iyi” dediğini duydum.
Bu konuşma bana 1963 yılında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden ABD Başkanı John F. Kenndy’nin babası Joseph P. Kennedy’nin ibretlik borsadan çıkış öyküsünü hatırlattı.
Yıl 1929, büyük buhran öncesi… Büyük servet sahibi baba Kennedy’nin servetini korumasını sağlayan aslında ayakkabı boyacısı bir çocuktur. Kennedy yaşadıklarını özetle şöyle anlatır:
“Wall Street’te ayakkabılarımı boyattığım çocuğun borsaya olan ilgisi inanılmazdı. Çocuk bana hangi hisse senetlerinin kazandıracağını, hangilerinin kaybettireceğini, hangi şirketin mali durumunun umut verici olduğunu anlattı durdu. Anlattıklarının çoğu dayanaksız olan çocuğun borsaya ilgisi müthişti.”
O an kararını veren Kennedy
“Bir çocuk bile borsayla bu kadar ilgiliyse ve birikimlerini hisse senedinde değerlendirmeyi tercih ediyorsa, artık hisse senedi satacak kimse kalmamıştır” diye düşünür ve elinde ne kadar senet varsa satıp borsadan çıkar.
Üç ay sonra da New York Borsası’nda büyük çöküş yaşanır. Kennedy de ayakkabı boyacısı çocuk sayesinde bu çöküşten kurtulur ve varlığını korumuş olur.
Şimdi hemen birileri bunu alıp bizim borsamıza uyarlama işgüzarlığına girişmesin. Şu an borsada tüm hisse senetlerinin fiyatı inanılmaz yükselmiş değil ki böyle bir çöküş beklentisi olsun. Ama çok yükselmiş olanlar bulunduğu da unutulmasın.
MAYMUN PEŞİNDE KOŞAN VE HÜSRANA UĞRAYAN KÖYLÜLER…
Hisse senedi konusunda ne zaman çok soru sorulsa aklıma hep aynı hikâye gelir. Ama bu hikâye zaten Türkiye’de geçmiyor; bizde maymun ne gezer… Bir zamanlar köyün birine bir adam gelir ve tanesi 10 dolardan maymun alacağını söyler. Köylüler sevinçle ormana koşup maymun yakalamaya başlar. Adam büyük bir kafes yaptırır ve yüzlerce maymunu 10 dolardan satın alarak buraya koyar. Ama artık ortalıkta pek maymun kalmamıştır. Köylüler tam maymun yakalamaktan vazgeçecekken, adam her maymun için 20 dolar ödeyeceğini açıklar. Yeniden heveslenen köylüler tekrar maymun yakalamaya girişir. Maymun sayısı azaldıkça fiyatı artıran adam, bu kez her bir maymun için 25 dolar ödeyeceğini ilan eder. Ama ne çare ki artık maymuna rastlamak bile çok zorlaşmıştır. Bunun üstüne alıcı fiyatı 50 dolara çıkardığını, ancak kendisinin bir işi olduğu için şehre gitmesi gerektiğini, yardımcısının onun yerine alım yapacağını söyler. Fiyat 50 dolardır ama ortalıkta hiç maymun kalmamıştır; köylüler kıvranmaktadır. Adamın yardımcısı köylülere bir teklifte bulunur:
“Şu büyük kafeste topladığımız maymunlar var ya, patron yokken ben onların tamamını size 35 dolardan satayım, siz de patron gelince ona 50 dolardan satarsınız; ben de bu iyiliğim karşılığında sizden maymun başına 5 dolar alırım.”
Tüm birikimlerini bir araya getirip büyük bir sevinçle tanesi 35 dolardan maymunların hepsini alan köylüler, yardımcıya da maymun başına 5 dolar öder. Ama bir sabah bakarlar ki yardımcı da yok. Başlarlar beklemeye, patron şehirden dönecek ve maymunları 50 dolardan alacak, onlar da zengin olacak… Sonrasını tahmin ediyorsunuzdur; tabii ki ne adama rastlanır bir daha o civarda, ne de yardımcısına…
Ben bu hikâyeye ilişkin yorum yapmıyorum. İsteyen istediği gibi yorumlasın, isteyen istediği mesajı çıkarsın ya da çıkarmasın… Hem zaten bu hikâye ile Türkiye’nin bir ilgisinin olmadığını, olamayacağını baştan söyledim.