ORTA VADELİ PROGRAM: KİM İÇİN?
2012 – 2014 arasını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) geçtiğimiz hafta içerisinde yayımlandı.
2012 – 2014 arasını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) geçtiğimiz hafta içerisinde yayımlandı. OVP, ulusal ekonominin kısa-orta dönemde makro dengelerini özetleyen ana stratejik metin olarak görülmekte. Biz de bu hafta bir köşe yazısının sınırları içinde ekonominin 2012-2014 arasındaki makro hedeflerini değerlendirmeye çalışacağız.
OVP’nin ana hedefleri aşağıdaki tabloda sergilenmekte. OVP, gayrı safi yurtiçi hasıla (GSYH) büyüme hızının 2012’de yüzde 4’e yavaşlayacağını; sonraki iki yıl boyunca da yüzde 5’lik bir genişleme sergileyeceğini varsaymakta. Bir karşılaştırma yapmak için anımsatalım ki, geçtiğimiz ay başında IMF tarafından hazırlanmış olan Dünya Ekonomik Görünüm raporunda Türkiye ekonomisi için büyüme oranları 2012’de yüzde 2.2; 2016 için ise yüzde 4.3 olarak verilmiş idi.
Güncel iktisat yazınımızda sıkça tartışılan cari işlemler açığının seyri ise ulusal gelire oranla, 2012’de yüzde 8 düzeyinden, 2014’te yüzde 7 patikasında kalacağını gösteriyor. Gene anımsatmak maksadıyla, söz konusu IMF raporunda Türkiye’nin cari işlemler açığının 2012’de yüzde 7.4; 2016’da ise yüzde 7.5 olacağı tahmin edilmekte idi. Dolayısıyla, OVP’de büyüme hızı tahminlerinin, IMF tahminlerini çok az da olsa aştığı, cari işlemler açığı tahminlerinin ise hemen hemen aynen kabul edilmekte olduğu anlaşılıyor. Oysa, anımsanacağı gibi, IMF’nin cari işlemler açığına ilişkin tahminleri yayımlandığı günlerde özellikle hükümete yakın iktisat medyasınca çok eleştirilmiş ve “gerçekdışı biçimde aşırı yüksek” bulunmuş idi.
OVP’nin öncelikle kamu maliyesinde sıkılaştırıcı bir dengeyi gözetmekte olduğu görülmektedir. Merkezi yönetim bütçe açığını yüzde 1 düzeyine çekerek kamu borcunun milli gelire oran olarak düşürülmesi ana hedef olarak belirmektedir. Zaten son dönemde uygulanan yüksek oranlı zam yağmuru, kamu maliyesinde sıkılaştırmanın ve iç talebin daraltılmasının ana unsuru olarak değerlendirilmektedir. Bu tür daraltıcı maliye politikasının enflasyonist baskıları da hafifleteceği ve enflasyon oranının yüzde 5 düzeyinde kalıcı olarak tutulmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.
OVP, istihdam yaratma ve işsizlikle mücadele sorununa ilişkin çok mütevazı hedefler koymakta; deyim yerindeyse sorunu “piyasalara” havale etmektedir. OVP’de 2012’den 2014’e yılda ortalama 500 bin yeni istihdam yaratılacağı tahmin edilmekte; yıllık ortalama işsizlik oranının da yüzde 10 platosunda kalacağı ve ancak 2014’te yüzde 10’un altına çekileceği görülmektedir.
Yıllık 500 bin kişilik istihdam hedefi, büyüme hedefleriyle uyumlu gözükmemektedir. Zira bilindiği gibi, 2002 sonrası Türkiyesi’nin yatırım ve sanayileşme stratejisi yurtdışından ucuz ara malı ithalatını özendiren ve dolayısıyla yurtiçinde işgücü talebini düşük tutan bir modele dayanmaktadır. Bunun sonucunda istihdamın milli gelir esnekliği söz konusu dönemde 0.15’e değin gerilemiştir. (Yani söz konusu dönemde milli gelirde yüzde 1’lik bir artış, istihdamda sadece yüzde 0.15 düzeyinde artış getirmekteydi). 2012 ve sonrasında bu esneklik katsayısının en iyimser tahminlerle 0.30’a değin yükseltilebilse dahi, milli gelirdeki yüzde 5 büyüme hedefi toplamda ancak 350 bin kişi civarında bir istihdam kazancı anlamına gelmektedir. Bu koşullar altında OVP’nin yılda 500 bin istihdam hedefine ulaşılabilmesi için büyüme hızının yüzde 8’in altına düşürülmemesi gerekmektedir. Ancak büyüme hızının yüzde 8’e ulaşması, maliye politikasının daraltıcı ve sıkılaştırıcı hedefleri altında olası değildir.
Dolayısıyla, düşük istihdam ve yüksek işsizlik ile mücadele henüz OVP tasarımcılarının öncelikleri arasında gözükmemektedir.
Bütün bu özellikleriyle, bir bütün olarak değerlendirildiğinde OVP belgesinin yurtiçinde işsizlikle mücadele ve ulusal tasarrufların arttırılmasına dayalı dengeli bir sanayileşme stratejisi yerine, “uluslararası yatırımcılara güvence sağlamaya öncelik veren” ve “yurtdışı kaynak girişlerine dayanan” ithalata bağımlı, çarpık sanayileşme modelini sürdürmekte olduğu görülmektedir.