ONLAR EYLEMDE BİZİMKİLER NEREDE?
Evrensel Gazetesi yazarı İhsan Çaralan´ın bugünkü köşe yazısı..
Önceki gün Avrupa’nın 23 ülkesinde, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC’un çağrısıyla, hükümetlerin uyguladığı "kemersıkma politikaları" ve işsizlik, geniş katılımlı eylemler, grev ve genel grevlere varan etkinliklerle protesto edildi.
23 ülkede birden, böyle oldukça etkili grevleri de içeren protesto eylemlerinin olması, elbette ki sisteme karşı bir tepkidir ve bunun da ötesinde işçilerin "küreselleşen kapitalizm" karşısında kendi eylemlerini uluslararası düzeyde gerçekleştirebileceğini göstermesi bakımından elbette önemli sonuçlar çıkarılacak bir gelişmedir. Dahası iki ayağı ile kapitalizmin büyük güçlerinin yanında olan ETUC’un dil ucuyla yaptığı çağrının bile böyle etkin ve geniş çapta işçi eylemlerine yol açması kapitalizmin kalbindeki sıkıntının büyüklüğünü göstermesi bakımından dikkate değerdir.
Sorunun bu yanını herhalde her ülke ve her işkolundan Avrupalı ileri işçi kesimleri ve az çok mücadeleci hatta duran sendikalar değerlendirecek, gençlik ve tüm öteki sistemden zarar gören toplumsal katmanların işçilerin açtığı mücadele bayrağının altında toplanması, sermayeye, sömürüye karşıyı mücadelenin buradan ilerlemesi konusunda kendilerine stratejik ve taktik görevler çıkaracaklardır. TV’lerin haber programlarında bu grev ve eylemleri en azından sokağa yansıyanımda da izledik ve gördük ki, Avrupa’da da işçiler için demokrasi, hakların kullanılması hakkı tamamen kağıt üzerindedir. Ve işçiler, haklarını kağıt üstünden indirip kullanmaya başladığında polis cop, gaz, tazyikli su, köpekler gibi her aracı kullanmakta tereddüt etmemektedir.
Çünkü AB ülkelerinde de diren işçilere polis, Türkiye ya da öteki demokrasisi "defolu’ya da "demokrasi fofr"denilen ülkelerdeki gibi elindeki şiddet araçlarıyla saldırmakta, yere düşen işçileri tekmeleme, bir kaç kişinin başına toplanan onlarca polisin bu kişileri vahşice coplaması gibi konularda hiçbir tereddüt taşımamaktadır. Avrupa böyle de; peki ETUC’un çağrısına Türkiye’den nasıl bir yanıt verildi? KESKve DİSK’in bir basın açıklamasıyla ‘Yaşasınsınıfdayanışması"sloganları eşliğinde AB’yi ve "kemer sıkma politikası" uygulayan hükümetleri protesto ettiklerini söylemeleri ötesinde hiçbir dayanışma eylemi ve etkinliği de yapılmadı Türkiye’de. ETUC üyesi Türk-iş ve bağlı sendikalar, tabi Hak-İş, Memur Sen, Kamu Sen gibi konfederasyonlar böyle bir çağrı yokmuş gibi davranmayı tercih ettiler.
Öyle ya Türkiye’de ne krizin yükü işçilerin, emekçilerin üstüne yıkılmış ne "yeniden kriz gelebilir" diye yeni ekonomik önlemler alınıyor, ne de temel tüketim mallarına zamlar, vergi artımları işçileri, emekçileri etkiliyor! Tabii işsizlik de yok bu ülkede. Onun için de en ileri gidenlerimizMe; aylık ücreti 2 bin -3 bin euro olan ya da bin 500 euro düzeyinde işsizlik yardımı alan AB’nin işsizlerinin eylemlerine selam göndererek "dayanışma" duygularımızı ifade edip, görevimizi yerine getirmiş oluyoruz. Herhalde; "İyi ki krizler bizi teğet geçiyor, iyikibizde böyle şeyler yok"diye kendi halimizden memnunluk ifade ediyoruzdur! "
Peki izmir’de A vrupalı işçilerle aynı gün 10 bin İZELMAN işçisinin taşeronlaştırmaya dur’demek için yürümesi, metal işkolunda yüz bin dolayında işçinin sendikanın hazırladığı TİS taslağına karşı tepkilerini sendika yöneticilerini de hedefine koyan bir mücadeleye dönüştürmeye başlaması; her gun şurada ya da burada işçilerin direnişe geçmesine, işsizliğe, asgari ücretin açlık sırının altında olmasına ne demeli?" diyorsunuz; bunu da herhalde sendikacılara sormak gerekir.
Böyle, "23 ülkedeki işçilerle dayanışma diye bir sorunumuz yoksa uluslararası bir güç oluşturan ve emeğin en temel haklarına karşı savaş açan sermayeye karşı nasıl mücadele edeceğk?" sorusu dünkünden daha büyümüş bir soru ama bir çağrıyla 23 ülkede işçilerin ortak eylem yapabileceğinin görülmesinden sonra artık yanıtını daha kolay verebileceğimiz bir soru olarak karşımızdadır.