NE DEMELİ Kİ?
Eğer bugün zenciler işbaşında ise, durumun zenciler lehine değiştirilmiş olması gerekmez mi? Oysa, toplumda zenciler değil, beyazlar kazanmıştır. Ülkede geçen yıldan bu yıla milyarder sayısı 35’den 44’e çıkarken, yüzlerce işçi “iş cinayetleri”ne kurban gitmekte, iş yasalarında “işçi güvenliği” yerine “iş güvenliği” ifadesi kullanılmaktadır.
Çalışma alanım iktisat olduğu için, okuyucuların bu sütun yazarından iktisadi düşünceler ya da yorumlar beklemeleri haklarıdır. Ancak, içinde bulunduğumuz alt-üst oluşlar o denli hızlı ve karmaşık seyrediyor ki, iktisadi konular, maalesef, biraz arka planda kalıyor. Vahim olan, tüm oluşumların “insan hakları” ya da “demokrasi” vb. gibi parıltılı söylemler gölgelemesinde bölge insanının çok ciddi karanlığa ve teslimiyete sürüklenmesidir.?
Bir “zenci” edebiyatıdır gidiyor. Hikaye; ABD’de Rosa Park adlı zenci bir kadının otobüse arka kapıdan binmediği ve beyaz şahsa kalkarak yer vermediği için gelişen olaylarla başlatılan mücadelenin, 1964 yılında Yurttaş Hakları Yasası’nın kabulüyle neticelenmesidir. ABD’de ilk zamanlar ikinci sınıf vatandaş olarak kabul görmüş olan zenciler beyazlarla eşit haklara kavuştu ve bugünlere gelindi. Zenciler bu kalkışları ile haklarını alırken, yoz ve intikamcı mantıkla beyazlara zarar vermediği gibi, beyazları da kendilerini de emperyalizmin kucağına atmadı. De jure eşit olanlar de facto farklı olsa da, zenciler bazı hakları aldıklarında, hatta bugün temsilcilerini iktidara taşıdıklarında da “zenci” söylemiyle toplumu kandırarak intikam duygu ve eylemlerini pekiştirme yozluğuna soyunmadılar.?
“Zenci” kavramı toplumsal ayrıştırma ve aşağılama olarak kullanılıyorsa, bu anlayışın Türkiye’de samimi Müslümanlarla bir ilgisi olmayıp, din kutsalını ticarete ya da çıkarcılığa alet eden, toplumu geri bıraktırarak bağnazlığa sürükleyen, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde başta İngilizler olmak üzere o dönemin emperyal güçlerinin kışkırtma ve etkisiyle toplumu çökertmeye çalışan gerici dinci kesim ile ilgilidir. Bilinmesi gerekir ki, “devletçilik” ilkesi ekonomik, “halkçılık” ilkesi ise sosyolojik olarak toplumda her türlü ayrımcılığın önündeki en önemli engeller idi.?
Eğer bugün zenciler işbaşında ise, durumun zenciler lehine değiştirilmiş olması gerekmez mi? Oysa, toplumda zenciler değil, beyazlar kazanmıştır. Ülkede geçen yıldan bu yıla milyarder sayısı 35’den 44’e çıkarken, yüzlerce işçi “iş cinayetleri”ne kurban gitmekte, iş yasalarında “işçi güvenliği” yerine “iş güvenliği” ifadesi kullanılmaktadır. Asgari ücret acımasızlığından, geciktirilen emekliliğe; yükselen kentsel ve yüksek okul mezunu işsizlerden, tarıma tıkılan gizli işsizlere; sermayeye tanınan olağanüstü vergi avantajından, düşük ve orta gelirli halkımızın yararlandığı kamu hizmetlerinin giderek piyasaya terk edilmesine; ve kentsel dönüşüm ve 2B uygulamalarındaki oyunlara dek bir dizi politika hep, bu kavramı politikalarına paravan olarak kullanmayı pek sevenlerin nitelediği “zenci” lehine değil, “beyaz” lehinedir. Sevgili zenci halkım(!), siz bu saçmalığa inanıyor musunuz!?
İçimi acıtan bir başka süreç de, hükümetin “açılım” adını verdiği, görüntüden farklı ve çok değişik bir sürecin oluşumudur. Fevkalade karmaşık ve girift olan bu konunun detayları bilinmeden yazılması tehlikelidir. Ancak, şu iki nokta bence açıktır. Birincisi, süreç APO’nun Türkiye’ye teslimi ile başlatılmıştır. İkincisi, geçmişte Türk ve Kürt sosyalistlerin beceremediği çözümün, bugün, Türk ve Kürt burjuvazisinin “al gülüm-ver gülüm” anlayışı çerçevesinde ve emperyalistlerin direktifi doğrultusunda, kapitalizm içinde eyalet ve başkanlık sistemleri ihdası ile, her iki halkın da bugünkünden çok daha bağımlı olarak emperyalizmin kucağına atılarak sağlanmaya çalışılmasıdır. Tarihsel sürecin Kürt ve Türk halklarının gerçek özgürlükleri ile ilgisi olmayan bu seyri içimi acıtıyor!