Sendikal istatistikler senede iki defa açıklanır. Bu yıl da sendikal örgütlenmedeki içler acısı durum bir kere daha ortaya kondu. Ben Çalışma Bakanı olsam bu rakamlardan dolayı yüzüm kızarır. Hoş ben AKP’de değil bakan, üye bile olmam o başka da, insan yine de utanıyor işte. 13 milyon çalışanın (o da kayıtlı), sadece 1 milyon 714 bini sendikalı. Gazetelere bu oran başlık olarak şöyle yansıdı: 100 işçiden 88’i sendikasız, 100 işçiden sadece 12’si sendikalı!
Şimdi bu sayı ne kadar gerçek sendikalaşma oranını yansıtıyor? Eğer üye olan işçinin işyerinde üye olduğu sendika, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) imzalamıyorsa o işçinin sendikalı olduğunu söylemek tam anlamıyla doğru mudur?
Bir sendikaya üye olmalarına rağmen; çeşitli nedenlerle işyerinde üye oldukları sendikanın yetki alamamasından dolayı hiçbir sendikal haktan yararlanamayan işçileri, bu 1 milyon 714 binden düşersek eğer geriye kalan sayı, yüzümüzü daha da kızartır. Noter şartının kalkmasıyla sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engellerin aşılacağını sananlara sanırım bu rakamlar net bir yanıt veriyordur. Noter şartının kalkması sendikaların üzerinden ciddi bir mali yükü kaldırdı, bu da tabii ki önemli ama örgütlenmenin önünü gerçek anlamıyla açamadı. Bunun pek çok nedeni var. En başında da işçi sınıfına bakış geliyor. İktidarın işçi diye, sınıf diye bir bilinci yok. Ümmet bilinci ise işçinin sorunlarını çözmek yerine artırıyor. Ümmet, ekmek yediği kapının kölesi olmalıdır. Her şart ve koşul altında biat etmelidir, önce Allah’a sonra patrona. Bu anlayış iktidar partisinde o kadar hakim ki başkanları çıkıp, OHAL’i işverenleri korumak için ilan ettiklerini söylemekten bile çekinmiyor. Bu anlayış o kadar hakim ki, kendi sınıf kimliğini bile göremiyor. İşte en başat neden bu bakış ama tek neden değil.
FİİLİ ENGELLER YERLİ YERİNDE
İstedikleri kadar sendikalara üye olmayı kolaylaştırsınlar; isterlerse sadece işçinin sendikanın üyelik fişine imza atmasını yeter kabul etsinler. Eğer fiili engelleri yasal anlamda kaldırmaz ve bu engeli koyanlara ciddi yaptırımlar getirmezlerse sendikal örgütlenme yerlerde sürünmeye devam edecektir. İşçi sendikaya üye olur olmaz işten atılıyorsa ki üyelik anayasal bir haktır; bunun yasal bir karşılığı olmalıdır.
İşe iade davası açabiliyor olmak yasal karşılık olamaz. Üstelik artık iş mahkemeleri de neredeyse devre dışı bırakıldı. Zaten sendikal korumadan mahrum kalmış bir işçinin, arabulucuyu kabul etmemesi ve 1 ay içerisinde mahkemeye müracaaat etmesi imkansızken sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kalkmış olmuyor, daha da büyümüş oluyor.
SENDİKALAR VAR AMA YOK
Türkiye’de Çalışma Bakanlığı’nda kaydı bulunan 164 sendika var. Daha doğrusu ismi var. Bir de bu sendikaların görevlerini tanımlayan 6356 sayılı sendikalar yasası var. Çalışma Bakanlığı’nın istatistiklerine hadi bir de buradan bakalım.
Barajı geçip işyeri barajına takıldığı için üyesi sadece sayıdan ibaret olanların yanına, ilk barajı bile geçemeyen yani üye sayısı faaliyet alanındaki işçilerin yüzde 1’ini bulamadığı için TİS imzalayamayan sendikaların üyelerini de eklersek sokağa çıkamayız. 164 sendikanın 109’u baraj altında. Çalışma Bakanlığı istatistiklerinde bu sendikaların üyelerini de sendikalı işçiden sayıyor. Hükümet ve Bakanlık, sendikaların Kanarya Sevenler Derneği olmadığının herhalde farkındadır. Bana sorarsanız bu istatistikleri yayınlayıp mış gibi yapmasınlar. Nasıl olsa istedikleri konfederasyonu kurdular ve diğerlerini de etkisiz ve yetkisiz yapmanın adımlarını attılar.