Medeniyetimizin altyapı çalışması; kölelik..
İnsan dikimi üniversite ormanını dozerlerle yara yara, çocukları yaka yaka "yol" geçirerek "medeniyet" inşa ettiğini sanmak, telafisi olmayan bir gafletti..
Türkiye’nin AVM ve Outlet açılış yorgunu, elinden makası eksik olmayan Başbakan "yol medeniyettir, AVM çağdaşlık gereğidir" iddialarıyla küresel finansla yıkanan "pahalı otoyol, köprü, havaalanı, AVM" üzerinde yükselen trilyonlarca liralık kapitalist birikimi, "tarihe geç kalmış muhafazakâr medeniyetimizdir" diye kalabalık nüfuslara kodlama gayretindeydi..
Evet doğruydu; Türkiye’de "yeni bir dünya kuruluyordu" çimento ve sakillik yığması medeniyet panteonları kat üstüne kat arsızca tepemize dikiliyorlardı. Ve "sahip-efendiler" selamet ve afiyetle nesiller boyu güvencesiyle yerlerine yerleşiyorlardı ama bu esnada panteonlara girmeleri haram "kölelerle" ilgili tüm yasal düzenlemeler de art arda "medeni yöntemlerle" yürürlüğe sokuluyordu.
Neoliberal küresel birikim sistemine tam entegre Türkiye kentleşme ve dolayısıyla yüzde 70’lere varan "işçileşme" oranıyla ve çocuk yoksulluğuyla dünya rekoru kırarken efendilerin "pahalı ikbaliyle", geniş kalabalıkların "karanlık yazgısını" ayrıştıran insaniyet sınırı da epeyce aşılıyordu.
MALİYETSİZ VE SESSİZ YIĞIN ÜRETİMİ
Doğa ve insan emeğine "bedava, sınırsız kaynak, rezervi yüksek hammadde" muamelesi yapan Türkiye, küresel köle piyasasına önce en ucuz işgücü takviyesini gerçekleştiriyor ve 18 yaşını doldurmamış çocuklar "tehlikeli ve ağır işlerde çalışma yasal kısıtı geçen hafta suhuletle kaldırdı.
Piyasalara "maliyetsiz ve sessiz" emek ürün türevleri katmakla yükümlü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 16 yaşındaki stajyer çocukları "ihtisas ve mesleklerine göre "mülteci küçük çocuk deposu" Organize Sanayi Bölgelerine yolluyordu. "Çocukları işçileşirken, kayıtdışı ekonomisi büyüyen Türkiye’nin" şakrak medyası da sermaye-devlet sipariş haberlerle "Yaşasın! ne mutlu bizlere ki geçici iş ilişkisi geliyor" çığlığı atıyordu. Malumunuz üzere iri iri puntolarla "yeni istihdam yaratacak, işverenin "bitemez" yükünü hafifletecek, trafik sorununu azaltacak, kadının evine daha çok zaman ayırmasını sağlayacak hatta saç çıkartacak devadır" övgülerini "Kiralık işçi düzenlemesi" hak ediyordu. Geçici iş ilişkisi kurmanın olmazsa olmazı özel istihdam büroları, günlük hatta saatlik "kiralık" çalışma modelleri, geçici işçi tedarik sözleşmesi, evden çalışma gibi Batı’dan arak business jargonu yardımıyla bu kitlesel köleleştirme operasyonu siyasetin meselesi olmaktan çıkartılıp "teknik bir mevzuya" indirgenmişti….
Halbuki yalnızca çalışma hayatımız değil tüm yaşamımız ömür boyu sürecek "belirsizliğe" doğru çocuklarımızla birlikte sürüklenirken, hak, hukuk tutunumu ve iradesi elinden alınmış "güvencesiz" kitlelerin sorgulayamadıkları bir siyasi sistemin nasıl kadim "nesnesi" haline geldiğini tarih bize söylüyordu..
Yani "emeğiniz" kiralık işçi bürosunda sahiplerini bekleyen bir "paket", hayatınız öz güveninden ve direncinden sıyrılmış, ipotekli "manasız" bir zamana dönüşüyordu. Günlük-saatlik çalışma modeliyle bir işi ücretiyle üç kişiye bölünce ücretler kim bilir nerelere düşecek,"efendilerden arta kalan kırıntılarını" dağıtan sosyal yardım kuyrukları nerelere kadar uzayacaktı.. Sonra bir bakacaktık ki; hepimiz ayda 7.4 güne düşürülmüş kıdem tazminatı devlet tarafından piyasalara fonlanmış, emeklilik hakkını kazanmak bir yüzyıla dağılmış, bir yıl aralıksız çalışması arkaik bir hayal olmuş (çünkü özel istihdam büroları çalışanları 3 3 en fazla altı ay kiralayabilecek) yere göğe beton dökme medeniyetinin yılgın, tükenmiş köleleri ama sadık oy stokları olmuşuz…