1 Mayıs’a sayılı günler kala, 1 Mayıs’tan başka ne yazılabilir ya da 1 Mayıs’la ilgili ne yazılabilir diye düşünürken, sendikal hareketin makus kaderini yazmaya karar verdim. 12 milyon işçinin 1 milyon 546 bin 565’i sendika üyesi. Çalışma Bakanlığı Ocak ayı istatistiklerinde bu rakamı veriyor. Hükümetle dirsek teması olmayan sendikalar üye yapabilmek için adeta deveye hendek atlatıyorlar. Sendikalar varlıklarını korumak ve sürdürmek için üye yapmak zorunda ama işçiler yasal haklarını bile kullanabilmek, kayıt altında, güvenceli çalışabilmek için sendikalı olmak zorunda.
Maalesef ki ülkemizde sendika üyesi olmak yasal olarak bir hak olmasına karşın, fiilen yasadışı olarak kabul gören bir durum. İşverenlerin büyük çoğunluğu bu hakkı kullandırmamak için ellerinden geleni yapıyor, hükümetlerse yasaya konulan maddeyi ihlal eden işverenin sadece küçük bir tazminat ödeyerek, bu işten sıyrılmasını seyrediyor. Üstüne bir de kıdem tazminatı hakkını işçilerin çoğu alamıyor diye var olanı da yok etmeye çalışıyor. Tüm bu görünür, görünmez engellere rağmen örgütlenmek, başarıdır.
Sendikalar üyeleri olursa var! Bunu sağlamak her zaman kavgayla olmuyor. Kabul etmek gerekir ki, bazı işverenler sendikal örgütlenmeye engel değil, destek oluyor. Bu bir de ulusal sermaye ise o zaman değeri daha da artıyor. Ya da tam tersi olabiliyor; büyük ulusal şirketlerin sendikal örgütlülüğü engellemek için türlü türlü yollara başvurduklarını görüyor, yaşıyoruz. Sendikaların her iki işverenle aynı ilişkiyi kurması mümkün değil. Hiçbir sendika 50 yıldır örgütlü olduğu, ciddi sorunlar yaşamadığı işletmeyi hedef almaz, varlığına zarar vermez. Sendikalar zarar vermek için değil, önce üyelerinin ve bununla bağlı olarak da işletmenin ve ülkenin çıkarlarını savunmak için çalışır. Aksini iddia etmek, ancak bilgisizlikle olur. Kapitalist üretim ilişkileri içerisinde sendikal yapılar, işçiye gelecek zararı güçleri oranında engeller veya azaltır. Sendikal yapılara gerçek görevleri dışında görevler atfetmek veya tavırlar beklemek gerçekçilikten uzak, maksatlı saldırılar olur. Sonuç alır mı, bence alamaz.
Sendikal hareket de diğer toplumsal hareketler gibi hep bu hareketlerin dışındaki gruplar tarafından sahiplenildi. Genellikle de kendisine bile faydası olmayan siyasi gruplar, dergi çevreleri, hayattan kopuk olmaları dolayısıyla, sendikalara varlık nedenlerinin üstünde misyon biçip, yargıladılar. Onlara göre sendikalar devrim yapmalıydı. Tekel işçilerinin Ankara’da hükümeti devirmesini beklediler. İşçiler evlerine dönünce, sendika başkanı karşı devrimci, hain oldu. Oysa o koca koca kurumlar satılırken, özelleştirmeye sessiz kalanlar hiç görülmedi. Daha çok işçiye önderlik eden, yerinde ve zamanında eylem yapanlar hedef alındı.
Bugün de aynısı yapılıyor. Varlıkları, yoklukları bir olan gruplar, referandumun sonucunun sorumlusunu buldu. Pınar işvereni ve bu işletmelerde 50 yıldır örgütlü Tekgıda-İş Sendikası. Pınar fabrikalarına, üyesi olan işçiler ve ülke ekonomisi için sahip çıkan, ÇAYKUR ve TEKEL mücadelelerinin mimarı ve önderi olan, son yıllarda uluslararası şirketlerde dahi Türkiye’nin en yüksek TİS’lerine imza atan sendika, birden “Sarı” oldu. Referandum geçti ve bundan sonrasında siyasi olarak “Ne yapılabilir”i değil, “‘Evet’çi hangi patronu batırabiliriz”i konuşur olduk. Batırılmak istenen ve boykot edilen hiçbir kurum patronlarının değil, bu ülkenin ve çalışanlarındır. Batarsa sadece patronları iflas etmiş ya da zarar etmiş olmaz. Bu bir akıl tutulmasıdır.
Rize’de belediye tarafından kent meydanındaki Atatürk heykeli kaldırıldığında, ÇAYKUR’u protesto edenlerin sonra “ÇAYKUR satıldı” diye kıyameti kopartmaları kadar da tutarsız bir tavırdır. Üretimin karşısında olup, işçi sınıfının haklarını savunduğunu söyleyen sahtekardır. Ama siyasi tercihler karşısında ekonomik gücünü kullanmak da bir o kadar sahtekarlıktır. Burada tutarlı olan tek kurum Tekgıda-İş Sendikası’dır. Sosyalist olmak üretimin ve örgütlenmenin yanında olmayı gerektirir; baltalamayı değil. Mal bulmuş mağribi gibi “Sarı sendika” yaftasını atanlar bu işten kazançlı çıkamaz. Sadece bilenleri güldürürler.