Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
05 Mart 2012
KÜRESELLEŞME, KRİZ VE ‘JEO-EKONOMİNİN DÖNÜŞÜ’

Geçen hafta, önemli ulusal/uluslararası gelişmelerin nedenlerine ışık tutabileceğini düşündüğüm iki çalışmaya rastladım; çok kısaca aktarmayı deneyeceğim.

KÜRESELLEŞME, KRİZ VE ‘JEO-EKONOMİNİN DÖNÜŞÜ’

Siyasi güç – ekonomik çıkarlar

       Avrupa Birliği dış politikası üzerine, 11 makaleden oluşan bir çalışmaya göre (Challenges for European, Foreign Policy in 2012, What kind of geo-economic Europe?– FRIDE, Madrid, Şubat, 2012, 113 sf.) ekonomik büyümenin büyük önem kazanması (mali kriz) ülkelerin dış politikasında jeo-ekonomi eğilimlerinin uğursuz bir biçimdeyükselmesine yol açtı.

       Çalışmada, jeo-ekonomi, gelişmiş, yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin dış politikalarında çatışma mantığıyla tecimsel yöntemlerin kesiştirilmesiolarak tanımlanıyor; içeriğiyse ekonomik varlıkların siyasi nüfuza tahvil edilmesi, siyasi gücün bir rekabet, işbirliği karışımı içinde ekonomik amaçlar için kullanılması olarak açılıyor; ekonomik amaçlarıda ekonomik büyümeyi destekleyecek, sürdürülebilir kılacak, enerji, su gıda, mineraller, madenler vb. dış kaynaklara ulaşmak oluşturuyor. Çalışmada, Sürdürülebilirliğin, tarihte hiç bugünkü kadar önemli konumda olmamış olduğuna bu yüzden, kaynaklar üzerinde rekabetin öneminin gittikçe artacağına işaret ediliyor.

       Çalışmadaki, makalelerde ayrıntılarıyla ele alınan bu saptamalardan çıkan sonuçlar arasında, iki tanesi özellikle önemli. Bunlardan birincisine göre, dünyada ekonomik, siyasi güç düzeninde çok önemli bir yeniden dağılım süreci yaşanıyor; buna bağlı olarak yerleşik ticaret ve yatırım kalıpları değişiyor, bu da ekonomik büyümeyi sürdürmek için gerekli kaynaklar üzerinde devletler arası rekabeti hızlandırıyor. MALİ kriz bu ana eğilimleri hızlandırmış, gelişmeler yerleşik küresel yönetişimde gerginlikleri arttırmaya başlamış. Artık ulusal güvenlik, devletler arası rekabet sahneye egemen olmuş, küreselleşme mantığının yerini merkantilizm almış. Ülkelerin içinde yükselen muhalefetin de, uluslararası alanda jeo-ekonomi eğilimini güçlendirmesini bekleyebiliriz.

       İkincisine göre, başta, Almanya, Fransa, İtalya vb. gibi büyükler olmak üzere, AB üyeleri kendi jeo-ekonomik politikalarının peşinden giderken ulus devletler, ulusal çıkarlar yükselerek ABnin geleceğini tehdit eden basınçları güçlendiriyor. Artık AB üyelerinin dış politikaları yeniden ulusallaşıyor. Bu da üye devletler arasında rekabeti hızlandırıyor.

Toprak kapma yarışında yeni dalga

       İkinci çalışma, (Opening Pandoras Box: The New Wave of Land Grabbing by the extractive Industries and Devastating Impact on Earth, Gaia Foundation, 2012, 56 sf) jeo-ekonominin yükselişinin öteki yüzünü sergiliyor.

       Bu araştırma 2008 mali krizinden bu yana, maden çıkarma, katran kumları petrolü elde etme, toprak katmanları içindeki gazları çıkarma teknolojilerine yapılan yatırımları, spekülatif sermaye hareketlerini; bu yatırımların dünyanın su kaynakları, ekolojik sistemi, insan toplulukları üzerindeki yıkıcı etkilerini sergiliyor. Çalışmanın örneklediği gibi, içme suyu, tarımsal su kaynakları tüketiliyor, çevre zehirleniyor, topluluklar geleneksel topraklarından sürülüyor, direnenler çoğu zaman öldürülüyor. Alternatif enerji kaynaklarına, çevre dostu üretim tekniklerine yatırım yapılacağına, dev şirketler, devletler, bu zehirli teknolojilere yatırım yapmaya, daha önce kapalı olan doğal parkları ekosistemleri sermayenin hizmetine açmaya devam ediyorlar. Bu tür metaların piyasalarına yatırılan fonların çapı on yıl önce yaklaşık 10 milyar dolarmış, bu fonlar 2012 yılında, 2011e göre yüzde 50 artarak 450 milyar dolara yükselmiş

       Devletler bunları yaparken ulusal ve uluslararası alanda kaynaklara, topraklara erişimin önündeki engelleri ortadan kaldırma konusunda birbirleriyle yarışıyorlar.

       Çalışma, bu alanda Avrupa Birliğinin, Critical Materials for the EU başlıklı, maden çıkarma endüstrisiyle yakın ilişki içinde olan Avrupa parlamenterleri inisiyatifiyle hazırlanan bir rapora işaret ediyor. ABD Enerji Bakanlığının da Critical Materials Strategy başlıklı benzer bir raporu varmış. Geçen ekim ayında, ABDde iki partinin ilgili sanayilerle ilişkili temsilcilerinin katılımıyla, The Association of Rare Earth (RARE) başlıklı bir örgüt kurulmuş. Örgütün amacı, rare eartholarak adlandırılan, yeni teknolojiler için gerekli minerallere erişimi engelleyen, ülke içinde ve dışındaki etkenleri ortadan kaldırmak olarak tanımlanıyormuş. ABD Senatosunda, Çinin rare earthpiyasalarındaki etkisini kırmayı amaçlayan bir grup oluşmuş. Almanya da, Almanyanın 12 dev uluslararası şirketinin bu rare earthminerallerine ulaşmakta karşılaştıkları ve karşılaşacakları engelleri kaldırmaya yönelik bir örgüt kuruyormuş.

       Horozu betimleyip adını tavuk koymak…

       Jeo-ekonomi kavramına, bu iki çalışmanın ışığında bakınca, aslında emperyalizmden, yükselen güçlerin, ekonomik krizin, getirmeye başladığı bir yeniden paylaşım baskısından, yarıştan söz ediyorlar ama, adını koymaktan ısrarla kaçınıyorlardiye düşündüm.

       İlk çalışmada dikkat çeken bir diğer nokta da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, demokrasi, serbest piyasa geliyordu…. Böyle mi olmalıydı, küreselleşme devlet aktörlerinin eline mi geçmeliydi?… falan filan yakınması, şaşkınlığı ve tabii korkusu.

       “Küreselleşmedenen şeyin krizin yarattığı bir biçim olduğunu, ulus devletleri ortadan kaldırmayacağını, kendi çelişkilerinin altında ezilmeye başlayınca türlü felaketlere yol açmasının kaçınılmaz olduğunu, 1990ların ortasından bu yana her fırsatta bıktırana kadar vurguladık. Devlet ve sermaye ilişkisi konusunda her türlü kendini beğenmiş ukalalıkla, emperyalizmden her söz ettiğimizde, saçma sapan birulusalcılıksuçlamasıyla karşılaştık.

       Efendim, ulus devletkapitalizmin bir dönemine aitmiş, artık etkisini, gücünü yitiriyormuş. Ne saçmalık! Sanki, ulus devlet, kapitalizmin ortaya çıktığı karmaşık ilişkiler ortamının en önemli bileşenlerinden bir değil de, kapitalizme dışsal, kapitalizmin bir yerde ortaya çıktıktan sonra nasılsa bulup işine geldiği sürece kullandığı, şimdi de bir kenara bırakmaya başladığı bir araç.

       Kapitalizm sermaye değildir, emek ve sermayenin çelişkili birliği, bu birliği oluşturan çok sayıda ilişkinin bütünlüğüdür. Devlet de, özel mülkiyeti koruma, mekân düzenleme, emek denetleme (disiplin ve ceza), kaynak sağlama süreçleriyle olan organik ilişkisinden dolayı bu bütünlüğün olmazsa olmaz bir parçasıdır, bu bütünlüğün kurulmasında belirleyici rol oynayan etkenlerden biridir. Kapitalizm var olduğu müddetçe, savaş, sömürgecilik, emperyalizm, devrim, isyan var olmaya devam edecektir. Devlet bu süreçlerin organik parçasıdır. Bir ulus devletin ortadan kalkmasıysa, savaş, sömürgecilik, işgal, bölünme (aslında iki ulus devlet üretme), devrim dışında söz konusu olmayacaktır.

DİĞER HABERLER
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS

47 aydır artan gıda enflasyonu nedeniyle sağlıklı beslenmek lüks oldu.

PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ
PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir sonucuydu. ABD’de daha kısa çalışma saatleri tekrar sendikaların gündeminde. Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 32 saatlik iş haftasını grev ve örgütlenme talepleri arasına aldı.

HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7
HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7

Türkiye’de 47 aydır yükselen gıda fiyatları ile halkın enflasyonu nisanda yüzde 95.7’ye ulaştı.

RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI
RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI

Mehmet Şimşek’in “Rasyonel zemine dönmek zorundayız” anlayışı iyi niyetli ve gerekli bir yaklaşımdır. Ne var ki Türkiye’de bugünkü koşullarda slogan düzeyinde kalmak zorundadır.