Bu hafta başında açıklanan Hanehalkı İşgücü İstatistikleri, Türkiye ekonomisinin olumsuz eğilimlerin baskısı altında kalmaya devam ettiğine işaret ediyor. Kamu istihdamındaki yüzde 3.7 oranındaki artışa rağmen Ağustos ayı genel işsizlik oranı yüzde 10.1’e yükselmiş.
AĞUSTOS’UN ÖNEMİ
Mevsimlik etkilerden arındırılmış seriye göre, tam bir yıl öncesinde yüzde 9.3 olan işsizlik oranı yüzde 10.4 düzeyine sıçramış. Türkiye istatistik Kurumu’nun yaptığı anket sonuçlarına göre en yüksek oranlı işsizlik artışı genç nüfusta yaşanmış: 2013 yılı Ağustos ayında yüzde 17.2 olan oran bu senenin aynı döneminde yüzde 19.2’ye çıkmış. Söz konusu oranlar gerçeği yeterince yansıtmıyor olabilir; fakat artış yönlü eğilim, tehlikenin büyüdüğü ve kırılganlığın arttığı konusunda alarm vermeye devam ediyor.
Ağustos ayı ekonomik verileri hem bütün yıl, hem de üçüncü görünümü açısından özel bir önem taşır; zira aktivitenin mevsimlik olarak zirveye yaklaştığı bir dönemin genel görünümünü temsil eder. Böyle özel bir dönemde işsizlik ve enflasyon oranlarının artıyor, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış verilere göre dış ticaret hacmi ve sınai üretimin daralıyor olması ciddi bir kriz sinyalidir. Rakamlar geçmişe ilişkindir, ancak uyarılar geleceğe yöneliktir: kırılganlığın tehlikeli bir şekilde artmakta olduğu anlamındadır.
Rakamlar ekonomimizin 3. çeyrek dönemde büyüyemediğini, durgunlaşma yönlü eğilimin güçlendiğini ve fiyat istikrarını korumanın çok zorlaştığını haykırıyor. Bu durumun söz konusu dönem genelinde Türk Lirasında yaşanan değerlenme ve faizlerdeki gerilemeye rağmen gerçekleştiğini dikkate almak gerekiyor. Bu tablo sürdürülebilir olmayan eğilimlerde yolun sonuna gelindiğini ve taşıma su ile bu değirmeni döndürmenin artık pek mümkün olamayabileceğini düşündürüyor.
ÇARESİZLİĞİN İTİRAFI
Bu aşamada sormak gerekiyor: Ekonomimizi yönlendiren kesimler bu durumun farkında mı? Gereken tedbirleri alıyorlar mı? Bazıları farkında olabilir, fakat genelde görmezden geliniyor; belki de bu tavırları ile çaresizliklerini itiraf ediyorlar! Sürdürülebilir olmayan eğilimlerde yolun sonuna gelinmediği ve taşıma su ile genel seçimlere kadar bu değirmenin döndürülmeye devam edilebileceğini varsayıyor olabilirler! Orta Vadeli Plan hedefleri ve yapısal reformlara devam deme niyeti daha farklı düşünmeye izin vermiyor.
BİNDİK BİR ALAMETE…
Olumsuzlaşmaya devam eden küresel koşullar nedeniyle, dördüncü çeyrek dönemin başından itibaren Türk lirasının yeniden değer kaybetmeye başlaması kriz sinyallerinin ciddiye alınmasını gerektiriyor. Değirmeni döndürmek adına taşınacak su bulmanın çok zorlaştığı açığa çıkıyor; gelişmekte olan ekonomiler yeni sarsıntılar yaşamaktan kaçınamıyor ve böyle olmaya devam edeceği beklentisi güçleniyor. Daha 2015 gelmeden ve dördüncü çeyrek dönemin başında, bizimkilerin varsayımları çatırdamaya başlıyor! Para otoritesi ve mali sektör bu olumsuzluklara karşı direnmeye çalışıyor; akıntıya karşı yüzerek kalan enerjiyi hesapsızca tüketmenin de ek maliyetleri olacağını hesaba katma basiretini gösteremiyorlar!
Belli ki ekonomi yönetimimiz IMF yetkililerinden feyz alıyor! Rekabet koşullarındaki olumsuzlaşmayı boş verip öncelikle enflasyona odaklanacağını ve yapısal reform demeye devam edeceğini belirtiyor. Başka bir deyişle ihracat artışından umut kesildiği, durgunluğun derinleşmemesi adına iç pazara ve yerlilerin beklentilerini düzeltmeye önem verileceği anlamı çıkıyor. Bu aşamada yine sormak gerekiyor: Cari açığı küçültmek ve tasarrufları arttırmak hedefinden vaz mı geçiyorsunuz? Bu tercihin döviz kuru ve enflasyon üzerindeki etkisinin hesapladığınız gibi olacağından emin misiniz? Diğer gelişmekte olan ekonomiler tavsiye edilen reçeteye uymaz da rekabet gücü kaybını gidermek üzere kur savaşlarını farklı boyutlara taşır ise, biz nasıl etkileniriz? Bugünlerde yaşananları öngöremeyenlerin kendi çıkarlarını korumak adına ürettiği reçetelere nasıl itibar edersiniz? Yaşananlardan hiç mi ders almadınız?
Belli ki çaresizlik akıl tutulması yaratıyor, kısa vadeye ve acil ihtiyaçlara odaklanmak dışında bir seçenek bulunamıyor! Yapılamayan gelecek hesabının tutmasını da beklememek gerekiyor. Ne diyelim: Bindik bir alamete, gidiyoruz…