KOYUNLAR ARTIK MERADA DEĞİL FABRİKADA OTLUYOR
Heinrich BölI Derneği tarafından hazırlanan Et Atlası´nın Türkçesi de yayımlandı. Rapor yediğimiz etin endüstrileşme sürecinin İzini sürerken, meraların geri kazanılabilmesinin önemini vurguluyor. Aksu ´Koyunlarımız artık oyun oynamıyor, fabrikalarda duruyor´

Heinrich BölI Derneği tarafından hazırlanan Et Atlası’nın Türkçesi de yayımlandı. Rapor yediğimiz etin endüstrileşme sürecinin İzini sürerken, meraların geri kazanılabilmesinin önemini vurguluyor. Aksu ‘Koyunlarımız artık oyun oynamıyor, fabrikalarda duruyor’
Raporun tamamı PDF olarak haberin sonunda
1 Kilo et için 15 bin litre su gerek!
Heinrich BölI Derneği tarafından dünyadaki endüstriyel et tüketiminin ekolojik sistem ve topluma etkilerini anlatan Et Atkısı raporunu Türkçe’ye çevrildi. 85 sayfalık rapor küresel et ticaretini değerlendirerek ekoloji, toplum ve insan sağlığı üzerindeki etkilerini veriler ile ortaya koyuyor. Daha önce Almanca ve İngilizce basılan raporun Türkçesi, Türkiye’den uzman görüşleriyle de desteklendi.
Dün Cezayir Toplantı Salonu’nda ‘Aşırı tüketim, endüstriyel et üretimi, gezegen ve sağlığımızı nasıl mahvediyor?’ başlığıyla yapılan toplantıya, Yayın Yönetmeni ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Kırsal Kalkınma Programı Koordinatörü Yonca Verdioğlu ile rapora makaleieriyle katkı sunan Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Abdullah Aysu, Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nden Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık da konuşmacı olarak katıldı. NASIL? Abdullah Aysu açıklamasında Türkiye’de uygulanan yanlış tarım politikalarıyla endüstrileşmiş tarıma nasıl dönüldüğünü anlatırken, Bülent Şık tarım ve hayvancılıkta kimyasal ilaçların kullanılması sonucu, insan ve hayvanların nasıl sağlıksızlaştırıldığını anlattı.
TÜKETİCİNİN DE SORUMLULUĞU
Rapor endüstriye sıkı sıkıya bağlanmış et ve süt ürünlerinin üretim biçiminin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini belirtiyor, endüstriyel çiftçilik yöntemlerine karşı da seçenekler öneriyor. Aynı zamanda sorumluluğun artık sadece endüstriyel et üretimini gerçekleştiren şirketlerde değil, tüketicide de olduğunu hatırlatıyor. Verdioğlu "Sağlıklı ve doğal gıda hepimizin hakkı" diyor.
DOĞADA GEREKSİZ YOK
Abdullah Aysu konuşmasına doğada hiçbir şeyin kaybolmayacağı ve gereksiz olmadığını vurgulayarak başladı. Dinleyenlerin daha net anlaması için ise bir tohumun yetişme sürecinden örnekler verdi: Ekim- Kasım ayında ekilen tohum 8-10 santime ulaşıyor. Bu sırada koyunlar otlamaya başlıyor. Ekim sırasında tarlaya tam dağıtılamayan tohumlar koyunların otlarken gezmesiyle birlikte her yere dağıtabiliyor. Aynı zamanda koyun o darken dışkısını toprağa bırakıp zenginleştiriyor. Hasat zamanı biçerdöverin arkasında gördüğümüz leylekler ise toprakta oluşan süneleri yiyor. Sünelere, leyleklerin onları yemesinden başka bir çözüm yok.
FABRİKASYON SIĞIRLAR
Tarımda uygulanan yanlış politikalardan bitkisel üretim gibi hayvan yetiştiriciliği de nasibini aldı. Hayvan yetiştiriciliğinde koyun ve keçi yerine sığırın desteklenmesi koyun ve keçi varlığını azalttı. Politikaların koyun, keçi yerine sığırdan yana uygulanması özgür mera hayvancılığını köstekledi. Kapalı alan fabrikasyon hayvan üretimine geçildi. Bu durumla birlikte meraların ölçeği küçüldü. Günümüzde ise meralar imara açıldı. Sığır, keçi, koyun üretimi ise artık büyük birkaç şirketin elinde bulunuyor.
MERALAR GİTTİKÇE KÜÇÜLDÜ
1028’de 46 milyon hektar olan çayır mera varlığı, 1975’lerdeki sayıma göre 21,8 milyon hektara, şimdilerde ise 15 milyon hektarın altına indi. Böylece yitirilen çayır mera oranında ekolojik denge ve hayvanların sağlığı bozuldu. Tarımda dışa bağımlı yöntemler oluşturuldu, böylece çiftçiler de endüstriyel tarıma yani daha çok verim elde edilecek yöntemlere yönlendirildi.
HAYVANCILIK BİTİRİLDİ
Meraların azalmasıyla birlikte yem fabrikaları kuruldu. Bu durumda ise tarım, devlet-şirket işbirliğiyle ekolojik çiftçiliğin bitirilmesine kadar dayanmış oldu.
İTHAL KOYUN VE SAMAN
Aysu "Ekolojik tarım kalktı, ismine de modern tarım dendi, işler raydan çıktı" diyerek 2012’den itibaren koyun ve samanlarını ithal eden bir Türkiye haline gelişimizi özetliyor. Çözüm önerisi olarak ise "Hayvanlar özgür olmalı, içeriye tutsak etmemeliyiz" diyor. Hepimize soruyor: "Şöyle düşünün, koşup atlamayan, otlamayıp yerinde duran bir hayvan sağlıklı olur mu?"
KİMYASALLARI YİYORUZ
Bülent Şık ise konuşmasına endüstriyel hayvancılıkta ot öldürücü ilaç ile kimyasalların kullanımının çok yaygın olduğu fakat bu ilaçların tespiti için denetim mekanizmalarının işlemediğini anlatarak başladı.
GDO YASAK AMA TÜRKİYE’DE VAR
Endüstriyel hayvancılıkta sürekli kullanılan tarım zehiri ve GDO’lu tarımın vazgeçilmezi olan Glifosat ve antibiyotik karşımıza çıkıyor. Glifosat metabolik hastalıklar, bilişsel yetilerde gerileme, cinsiyet gelişim bozuklukları, otizm ve kanser ile ilintili olduğunu öne süren pek çok hastalığa yol açabiliyor. Türkiye’deki kullanımı ise 2001 ile 2013 yılları arasında n kat arttı Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yapılan bir çalışmaya göre sadece bir kilogram sığır eti üretmek için 15 bin 500 litre su gerekiyor: Aynı miktarla 12 kilo buğday ya da 118 kilo havuç üretmek mümkün. Bir hamburger için ise 3,5 metrekareden çok toprak gerek. Bu konuya bir de 1980’den sonra SEK, Et ve Balık Kurumu’nun da özelleştirilmesi eklenmiş oldu.
DENETİM EKSİK KALIYOR
Şık, şirketleşen tarımın sağlıkla ilgili kaygıları sürekli öteleyen bir konumda olduğunu anlatıyor ve Türkiye’de geçtiğimiz bebek mamasında ortaya çıkan GDO örneğini hatırlatıyor. Aslında Türkiye’de yasak olan GDO tarımı ve ithalatına rağmen bu skandalla birlikte aslen denetim mekanizmasının başındaki Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile, Sağlık Bakanlığı’nın görevlerini tam olarak yapmadığına vurgu yapıyor. Endüstrileşmiş etler için ise konu aynı şekilde ilerliyor. Dünya genelinde insan sağlığı için yaklaşık 100 bin tane kimyasal üretilirken bunların yaklaşık yüzde 7’siyle ilgili olarak gerçek bilgiye sahip olunabiliyor.
DENETİM ÖZEL ŞİRKETLERDE
Et üretilirken hayvanın beslenmesinde kullanılan kimyasalları denetleyecek laboratuvarlar ise özel şirketlere verilmiş durumda. Şık, etle ilgili olarak analizi yapılması gereken etken maddelerin hangisine bakıldığının bile denetlenmediğini söylüyor. Dolayısıyla yediğimiz hayvanlarda ne kadar kimyasal kalıntısı olduğunu dahi bilemiyoruz.
ŞEFFAFLIK ŞART
Çözüm önerisi olarak ise bakanlıkların faaliyetlerine internet ortamında erişimin olması, gıda analizlerini yapan laboratuvarların denetiminin yapılması gerekiyor. Türkiye’de ise 22 bin civarı laboratuvar bulunuyor.
ANAHTAR NEREDEYSE ÇÖZÜM ORADA
Son olarak Aysu: "Anahtarı nerede kaybettiysek orada aramaya devam etmeliyiz. Evcilleştirerek tutsak hale getirdiğimiz hayvanlarımızı ve meralarımızı özgürleştirebilirsek belki tekrar sağlıklı hale dönebiliriz" diyor. Genetik değişikliğinin önü açılmıştı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu’na aykırı olarak yüzde 0,9’luk GDO’yu, "GDO bulaşanı" diyerek meşrulaştıran yönetmelik değişikliğini yayımlamıştı. GDO’ya Hayır Platformu ise bu maddeyle GDO’nun önünün açıldığını vurgulayan bir açıklama yayımlamış, yönetmeliğe karşı dava açılmıştı.