Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
20 Haziran 2011
KÖPRÜDE İKİ KEÇİ

Derin bir ekonomik, siyasi, hatta toplumsal kriz… Genel grev, başkent Atina´da büyük gösteriler… BBC´ye göre, devlet, devlet olma işlevlerini kaybetmeye başladı; Financial Times´daki bir yoruma göre hükümet sokakların kontrolünü kaybediyor.

KÖPRÜDE İKİ KEÇİ

       Derin bir ekonomik, siyasi, hatta toplumsal kriz… Genel grev, başkent Atina’da büyük gösteriler… BBC’ye göre, "devlet, devlet olma işlevlerini kaybetmeye başladı"; Financial Times’daki bir yoruma göre "hükümet sokakların kontrolünü kaybediyor".

       The Economist kurtarma paketlerinin işe yaramadığına dikkat çekiyor. Kathimerini baş yazısında "Yunanistan tarihinin hiçbir aşamasında, liderlikten bu kadar yoksun kalmamıştı" diyor.

       Karşımızda yönetenlerin artık eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin isyan halinde olduğu bir ülke var. Yunanistan, bir uçurumun iki yakasını birleştiren dar köprünün üzerinde kafa kafaya gelen iki keçinin durumunu anımsatıyor. Bir tarafta Avrupa Birliği merkezinin (Almanya, Fransa, AB Merkez Bankası) ve uluslararası mali sermayenin (IMF, Almanya, Fransa vb. ülkelerin bankaları), alacaklarını tahsil etmeye yönelik neoliberal kemer sıkma ve özelleştirmelerle yoluyla mülksüzleştirme, işsizleştirme, yoksullaştırma politikaları, halkı susturma programı var. Yunan "oligarşisi" de bu programı destekliyor. Bunların karşısında, bankalar kurtarılacak diye, işini, aşını toplumsal haklarını ve refahını kaybetmek istemeyen halkın isyanı var.

       Bu çatışma giderek evrensel bir boyut kazanıyor: "Köprünün üzerinden uçuruma kim düşecek?" sorusunun cevabı kapitalizmin yapısal krizinin gideceği yönü gösterecek…

Son durumun kısa bir özeti

       Geçen yıl Yunanistan’ın borçlarının gerçek çapı ortaya çıkınca, Avro projesinin geleceğini tehdit eden bir mali kriz patlak verdi. İrlanda’dan sonra Yunanistan’ı da etkileyen kriz, AB’de, merkez ülkelerin, üretim/sermaye fazlalarını, ihracat ve krediler (borçlandırma) yoluyla çevre ülkelere göndermelerine olanak veren, bu (emperyalist) merkezperiferi modelinin iflas ettiğini gösteriyordu. Borç köpüğü patlayınca, Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerden alacaklı durumda olan Alman ve Fransız bankalarının kurtarılması gerekti.

       Bu nedenlerle AB merkez ülkeleri (öncelikle Almanya ve Fransa) ve Avrupa Merkez Bankası, IMF’nin de katılımıyla, 80 milyarı AB üyelerinden, 30 milyarı IMF’den gelecek, 110 milyar Avro’luk bir kurtarma paketi hazırladılar. Bu pakete karşılık Yunanistan hükümeti acımasız bir kemer sıkma politikası yoluyla, borçlarını ödeyecek konuma gelmeye çalışacaktı. Bu paket halkın kararlı bir muhalefetiyle karşılaştı.

       Bu hafta The Economist’m işaret ettiği gibi, İrlanda’nın ikinci kez kurtarılması gündeme gelince, krizin aşılabileceğine ilişkin güven de kaybolmuştu. İrlanda daha önce, Yunanistan’a sunulanlara benzer koşulları içeren bir paketle kurtarılmıştı. Ancak borçlarını ödeyecek konuma gelmek bir yana, koşulları daha da ağırlaşmıştı. Şimdi Portekiz’in borç ödeme ve borçlanma sorunlarıyla karşılaşması, bir III. kurtarma paketinin daha gündeme geldiğini gösteriyordu.

       Tüm bunlara, ek olarak Dominique Strauss Kahn skandalıyla IMF bir başkanlık krizine yuvarlanmış, Alman MALİye Bakanı’yla Avrupa Merkez Bankası Başkanı arasında çıkan tartışma zirvedeki çatlağı gözler önüne serrnişti. Almanya, bundan sonra 5 kurtarma paketlerinde, alacaklı bankaların da sorumluk üstlenmesini, kimi kayıplara katlanması gerektiğini savunurken Fransa buna karşı çıkıyordu. Böylece, AB merkezi sorunlarını aşamazken Yunanistan adım adım iflas, hatta Avro’dan çıkma noktasına yaklaşıyordu… Yunanistan’ın iflası halinde piyasaların tepkisi, Portekiz hatta İspanya’yı dahi bu noktaya itebilir, mali piyasalardaki spekülasyon humması ve panik, dünya mali sistemini yeniden bir çöküş olasılığı ile karşı karşıya bırakabilirdi.

       Cuma günü, yapılan Merkel Sarkozy zirvesinde, Sarkozy’nin geri adım atarak özel mali kuruluşların eğer isterlerse kurtarma paketlerine katılabileceklerini kabul etmesi (zararların bir kısmını gönüllü olarak üstlenme seçeneği), piyasalarda, "tepedeki sorunlar aşılıyor" algısı yaratarak haftanın pozitif bir tonla kapanmasına olanak verdi.

Paradigma’nın iflası

       MALİ kriz başladıktan sonra Avrupa’da İrlanda ve Yunanistan’a yönelik devreye giren kurtarma paketleri, bankaları desteklemeye, kurtarılan ülkenin kemer sıkarak borçlarını ödemeye yönlendirilmesine dayanıyordu. Böylece, neoliberal paradigma iki kez iflas ediyordu.

       Birincisi, devlet, piyasaların serbestçe işleyerek fazlayı temizlemesini önleyecek tedbirleri aldı; piyasa kurallarına göre batması gerekenleri kurtardı. ikincisi, İrlanda ve Yunanistan’a mali sermayenin gereksinimlerine uygun olarak neoliberal kemer sıkma politikaları dayatıldı. Ancak, bu ülkelerin borç yükü daha da arttı, borç ödeyecek kaynakları üretebilecek bir büyüme başlamadı, aksine ekonomik daralma ağırlaşarak devam etti. Yunanistan iflas noktasından geri döndürülemedi, bu kısırdöngünün, Portekiz ve İspanya’ya sıçrama olasılığı gündemden çıkarılamadı.

       MALİ sermayenin, çıkarlarını sonuna kadar, toplumsal sonuçlarına aldırmadan izleme, yarattığı krizin maliyetini tümüyle devletin ve ekonominin üzerine yıkma manevraları ekonomik yaşamı felç etmeye, kapitalizmin sorgulanmasını gündeme getirmeye başladı.

       Şimdi Yunanistan’da, köprünün üzerinde kafa kafaya gelenlere dönersek. Bir tarafta mali sermaye, IMF, Yunan hükümeti eliyle daha faza kemer sıkma (ücretlerde, emeklilik fonlarında kesinti, kamu da geniş çaplı işten çıkarmalar vb.), imara uygun değerli toprakların satılmasına kadar uzanan özelleştirme politikalarında ısrar ediyor.

       Buna karşılık halk da direnmekte ısrarlı ve kızgın. Halk, dünyanın en büyük bono fonu yöneticisi PIMCO’nun CEO’su El Erian’ın da Financial Times’daki yorumunda vurguladığı gibi, "biryarar sağlayacağını ilişkin hiçbir kanıt olmadan daha fazla fedakârlığa katlanma istemiyor". Halk yalnızca 0 muhafazakâr ve sosyalist partiyi kızgın değil; sendikaları, komünist partisini, diğer sol örgütleri de suçluyor, bu örgütlerin pankart, slogan ve bayraklarıyla, meydanlara mitinglere girmesini istemiyor. Onlara, "bu protestolara birey olarak katılacaksınız" diyor. Halbuki meydandakiler birey olarak davranmıyorlar, "özyönetim komiteleri" kuruyor, tartışma grupları oluşturuyor, kolektif bir yaşam yaratıyorlar. Yunanistan’da geleneksel olarak "oldukça" büyük bir komünist partisi var; kendi eylemlerini yapıyor, bayraklarını açıyor ama, bu "devrimci krizde", birleştirici bir programla, güven verici bir platformla çekim merkezi oluşturarak toplumsal muhalefete önderlik edemiyor.

       Rusya’da 1905’te Sovyet (halk meclisi) ilk kez ortaya çıkmaya başladığında komünistler önce bu yeni yapılara, mücadele araçlarına kuşkuyla yaklaşmış, sonra durumu kavrayarak bu "özyönetim" organlarına uyum sağlamayı başarmışlardı. Yunanistan ve İspanya’da da benzer bir süreç yaşanıyor. Komünistler, anarşistler, meydanlarda kendiliğinden oluşan "özyönetim komitelerine" ve tartışma ortamlarına, "bireyler" olarak geliyor, katkılarını herkes gibi yaparak düşüncelerinin geçerliliğini yeniden kanıtlamak durumunda kalıyorlar. Böylece, onlar uzun yıllar sonra yeniden "tarihin maddesiyle" doğrudan ilişkiye geçmeye ve ondan öğrenmeye, bu arada meydandakilerin siyasi bilincini işçi sınıfından yana ve ırkçılığa karşı yükseltmeye başlıyorlar.

       Yeniden köprü metaforuna dönersek eğer bu "keçi" direnir, ayakta kalmanın yeni yollarını (söylemlerini ve örgütlenme biçimlerini) üretebilirse, diğer "keçi"nn köprüden düşme olasılığı da yeniden tarihin gündemine girebilir…

DİĞER HABERLER
BARRY CALLEBAUT’TA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
BARRY CALLEBAUT’TA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

Sendikamız ile Barry Callebaut Türkiye arasında şubat ayında başlayan yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlandı.

YOKSULLUK SINIRI 58.205 LİRA
YOKSULLUK SINIRI 58.205 LİRA

Açlık sınırı 19 bin 980 lira ile asgari ücreti 2.978 lira astı.

YÜKSEK FAİZ GELİR ADALETSİZLİĞİNİ BÜYÜTÜYOR
YÜKSEK FAİZ GELİR ADALETSİZLİĞİNİ BÜYÜTÜYOR

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, yüksek faize dayanan bir politikanın ‘gelir ve servet adaletsizliğini derinleştireceğine’ dikkat çekti.

İŞÇİ SINIFLARI ENTERNASYONALİST DEĞİL, MİLLİYETÇİDİR
İŞÇİ SINIFLARI ENTERNASYONALİST DEĞİL, MİLLİYETÇİDİR

1 Mayıs, “işçi sınıflarının uluslararası düzeyde birlik, dayanışma ve mücadele günü”dür.