KONFEDERASYON VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ
İllerden birinde, genç bir şube başkanı, bir işyerinde örgütlenmeye çalışüklannı, ama tecrübelerinin yermediğini söylemişti.
İllerden birinde, genç bir şube başkanı, "bir işyerinde örgütlenmeye çalışüklannı, ama tecrübelerinin yermediğini" söylemişti. "Bizden önceki ağabeylerimizden de bir şey öğrenmedik. El yordamıyla doğrusunu bulmaya çalışıyoruz" dedi. "Diğer sendikalann şubelerinden, Türk-İş’in Bölge Temsilciliğinden destek almayı düşünmediniz mi?" diye sordum. Bölge temsilcisi, şube başkanlannı bir yıl önce toplamış, 1 Mayıs’ın hazırlıklannı konuşmuşlar sadece.
Bu il istisna değil. İllerdeki şubeler, sadece Konfederasyon merkezinin belirlediği miting, basın açıklaması vs için bir araya geliyorlar.
Bir ilde, hangi işkolunda kaç işçi çalıştığı bilinmiyorsa,
İşten atılan, ezilen, büzülen işçiler gazeteden öğreniliyorsa,
Örgütlenme, sadece bir sendika şubesinin gayretiyle oluyor, diğerleri haberdar bile değilse,
Bir şubenin ya da işyerinin sorunu, diğer şubelerin de sorunu sayılmıyorsa,
Ortak bilgi havuzu yok ise,
Hayatında bir gün bile işçilik ya da sendikacılık yapmamış kişiler bölge temsilcisi olarak atanıyorsa,
Sendika merkezleri de, şubeleri bilgi, belge, tecrübe ve kadro ile donatmamışsa,
Daha da önemlisi, sadece Konfederasyon merkezinin verdiği görev için, zaman zaman bir araya geliniyorsa, Bölge temsilcilikleri ve sendika şubeleri, işçinin, doğum ve ölümünü takip etme merkezlerinden öteye gidemez, tabela konumunda olur.
İstisnalardan biri Sayın Kundakçı idi. Türk-İş izmir Bölge temsilciliği görevini başarılı şekilde uzun süre yapan Mustafa Kundakçı’nın görevden ayılması, hangi hesaplann sonucudur, anlamak zor. Oysa böyle başanlı temsilciler, ne yazık ki parmakla gösterilecek kadar az. İzmir İl Temsilciliği görevine getirilen H. Hüseyin Karakoç da, Tekgıda-İş Genel Başkanlığı, Türk-İş Genel Sekreterliği yapmış tecrübeli bir sendikacı. Kundakçı’yi aratmayacaktır.
Tekrar konumuza dönelim.
Genel Merkezlerin ilişkisi, illerdeki şubelerin ilişkilerinden farksız. Onlar da bir araya gelmezler. Tecrübe alışverişi olmaz. Ortak çalışma yapılmaz.
Böyle olduğu için de, işçi sınıfının en temel sorununda bile sendikalann farklı davranışlarına tanık olabiliyoruz.
Amerika ile ilişkilerde yaşandı. Sendikacılar Amerika’ya gitmek, Amerika’nın san sendika eğitimlerinden geçmek için yıllar yılı sıraya girdiler.
AB ile ilişkilerde yaşandı. AB’nin "sınıf mücadelesini bırakın, sosyal diyalog zamanı" adlı zehirli eğitimlerini ve parasını almak için kuyruğa girdiler.
Ne Amerikancılık, nede AB’cilik sırasında, işçiye danışılmadığı gibi, sendikacılann tarüştıklan konu da olmadı bunlar.
Özelleştirmelerde yaşandı, hala da yaşanıyor. Önce özelleştirme "çağımızın gerçeğidir" dedi sendikacılann çoğu.
20 yıl boyunca, sadece evine yangın düşen karşı çıkü. Kimisi de sessiz kaldı. Henüz kapısında olmayan ise, komşudaki yangını seyretti. 20 yıl boyunca sendikal hareket sürekli kayıplar verdi.
Şimdi devletin elinde kurum kalmadı, kurumlarda işçi kalmadı ve sendikalar bitiyor.
Buna rağmen, danışmamak, ortak akıl oluşturup, ortaklaşa davranmamak geleneği sürüyor.
Kıdem tazminatının kaldınlması olayında da benzer bir durum var.
Hükümet programına almış, taslaklar ortalıkta uçuşuyor, Bakanlar açıklama yapıyor. Sendikalar ise, bir araya gelmedikleri gibi, Türk-İş Genel Kurulunun ""ne şekilde dokunulursa dokunulsun genel grev sebebidir" şeklindeki kararına rağmen farklı sesler çıkabiliyor, kimi Genel Başkanlar, "ne varmış canım, fon da olabilir" diyorsa, Konfederasyonun, kırmızı çizgileri beraberce belirlemeye ne kadar mecbur olduğu ortada.
At sahibine göre kişnermiş. Bölge temsilcilikleri, Konfederasyonun aynasıdır.