KÖLELİK İŞÇİNİN DOĞASINDA MI VAR?
Tayyip Erdoğan, Ölüm madenciliğin doğasında var, diyordu, madenci cenazelerinin ardından. Sorsalar, Çadırda yanarak ölmek inşaat ameleliğinin doğasında var, da diyebilir.
Tayyip Erdoğan, "Ölüm madenciliğin doğasında var," diyordu, madenci cenazelerinin ardından. Sorsalar, "Çadırda yanarak ölmek inşaat ameleliğinin doğasında var," da diyebilir. Ya da, "TEDAŞ işçileri baraj gölünde boğulacak tabii, bunda tuhaf olan ne ki?" ya da, "Tersanede gaz sıkışır, patlama olur, arada gider beş-on işçi. Normaldir," diye konuşabilir…
İşçi ölümlerini normal görüyoruz milletçe. Patronlar fazla para harcamamak için önlem almaz, devlet denetim görevini yerine getirmez, işçi için yapılması gerekenlerin hiçbiri yapılmaz ve işçilerin ölümü "doğal" karşılanır. Lakin ölen işçilerin arkadaştan, ellerine bir odun alıp da, "Yetti artık!" diyerek patronun kafasına geçirse, hemen "terörist" diye yaftalanır…
Halbuki bu memlekette sistematik bir "patron terörü" yaşanıyor… Mart ayında "patron terörü" sonucu ölen işçi sayısı, resmi kayıtlara göre 59’du. Onlardan 11’i İstanbul Esenyurt’taki alışveriş merkezi inşaatında yanarak can verdi. İşçileri öldükten sonra sigortalattıran taşeron göstermelik biçimde tutuklandı, yasal olarak sorumluluğu bulunan işveren ve yüklenici firmaya ise kimse dokunmadı.
Resmi rakamlara göre son 10 yılda 10 binin üzerinde işçi bu "iş cinayetlerf’nde yaşamını yitirdi. ‘Slikozis’ hastası işçiler, sağlıksız çalışma koşullannda zehirlenerek yavaş yavaş ölenler hesap dahi edilmiyor.
Bu "patron terörünün en acımasız yaşandığı yer, sinekten yağ çıkarmaya çalışan taşeron şirketler…
İstanbul Üniversitesi Çapa ve Cerrahpaşa’da çalışan taşeron işçileri, yıllardır üniversite hastanelerinde asıl işlerde çalışmala nna rağmen, önce "vakıfta, sonra "dernek"te, 2004’ten beridir de taşeron firmada, güvencesiz, kimi zaman sigortasız çalıştırıldılar. "Yasa" var ama işçiler nedense yasalardan hiç yararlanamıyor. Üç ayda bir yapılan giriş-çıkış işlemiyle işçilerin tüm haklan gasp ediliyor. Kıdem ve ihbar tazminatı alamıyorlar, işveren işçilerin yıllık izin, mesai ücreti gibi haklan "yiyor". Evet yiyorlar! Rektörlük, hileli işçi çalıştıran taşerona, işçi başına aylık 200-250 lira aktanyor. Ve güvencesiz çalıştınlan taşeron işçi sayısı 2008’de bin civanndayken bugün 4 bine çıkmış vaziyette! Köle ticareti gibi bir şey!
Anayasalara, yasalara danışmanlık eden koskoca İstanbul Üniversitesi yapıyor bunu. Ve itiraz edeni de kapının önüne koymaya kalkıyorlar!.. Evet, İstanbul Üniversitesi gibi bir kurum bile, hakkını arayan işçilere karşı, her türlü kanunsuzluğu uygulayarak, onlan yıldırmaya çalışıyor.
Bütün derdi daha fazla kâr etmek olan işletmelerde neler yaşandığını varın siz düşünün.
Kimse kimseyi kandırmasın. "Taşeron" sistemi, işçiyi güvencesizliğe, daha düşük ücrete, insanlık dışı çalışma koşullanna ve pek çok durumda görüldüğü üzere ölüme mahkum etmek anlamına geliyor. Böylelikle patronlar işçilerin sırtından daha fazla kâr elde edebiliyor.
21. Yüzyıl’ın köle tacirliği anlamına gelen bu "taşeron" sistemi ortadan kaldınlmadıkça, bunu seyretmekle yetinen herkes köle tacirleriyle aynı vebali paylaşıyor demektir…
Şimdi bunca laftan sonra, gidip konuyu Tayyip Erdoğan’a sorsak, "Ne olacak, kölelik işçinin doğasında var" diyebilir, değil mi?