Emek cephesinin liberalleri şu sıralar Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) toplantısında Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) ve Alman Sendikalar Konfederasyonu’nun (DGB) Türkiye protestosunun çığırtkanlığını yapmakla meşgul.
2-5 Ekim 2017 tarihleri arasında Türkiye’de yapılacak ILO toplantısına bu konfederasyonlar katılmayacağını açıkladı. Gerekçe, OHAL yüzünden sendikalara yapılan baskılar. DGB, gerekçesini daha da ileri götürerek, Türkiye’de demokrasinin olmayışına kadar vardırdı. Demek ki bizim gelişmemiz, güçlenmemiz onlar için çok kıymetli!
Türkiye’de sendikal haklara yönelik baskıların olduğu bir gerçek. OHAL’in grevleri fiilen engellediği de gerçek. Hatta Tayyip Erdoğan kendi ağzıyla itiraf etti. Ama benim takılıp kaldığım bu nokta değil.
Çünkü Türkiye emek mücadelesi AKP iktidarı öncesinde de çok ciddi baskı ve engellemelerle karşılaştı.
Özelleştirmelerin başladığı ve Evren darbesinin olduğu 1980’li yıllar, hem sendikal örgütlenmelerin hem de eylemselliğin en büyük darbeyi aldığı yıllar oldu. 1990’larla birlikte bir yükselişe geçti. KİT’lerin tasfiyesinin ardından özel sektörün ağırlık kazanmasıyla birlikte yeni bir aşamaya geçildi. Ancak örgütlenmede de yeni engeller çıktı.
Şimdi birileri almış ellerine bir tef, çalıp duruyor. Oysa bu protestolar, Türkiye üzerinde karanlık senaryolar hayata geçirilirken yapılmadı. Türkiye’ye yönelik hiçbir saldırı ve bunları yapanlar için de hiç yapılmadı. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve diğerleri ne içerdeki ne de dışardaki demokrasi sevdalılarının kılını kıpırdattı.
Şimdi sözüm ona diktatörlüğe karşı bir savaş var. Diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesini AB devletinin kurdurttuğu ve yöneticilerinin maaşlarını ödediği, kerameti kendinden menkul bu kuruluşlarla mı verecekler? Emperyalist devletlerin birlikteliği ve kurdukları örgütler, ne zaman sınıftan ve mazlum milletlerden taraf oldular, olabilirler?
Kıblesi şaşmış sözde solcu, özde emperyalizmin uşağı olanlar, Türkiye karşıtlığını Tayyip Erdoğan ve AKP karşıtlığı olarak sunuyor ve algı bozuyorlar. Utanılacak bir durum!
Baskılar doğru ama Türkiye’de ILO toplantısı yapılacağı da doğru. Bu toplantıya ITUC, ETUC ve DGB’nin katılmaması özellikle Almanya’nın siyasi tavrıyla alakalı. Savunulacak ve taraf olunacak bir durum yok ortada. Üstelik bu konfederasyonların ILO toplantısına katılmaması asıl amaçlarının sınıf mücadelesi olmadığının net bir göstergesi iken diğer açıdansa hiçbir anlam ifade etmemektedir. Devenin kulağına konan sinek kadar bile etkileri yoktur.
Şu Almanlar insanı güldürüyorlar. Hele de sendikal alanda Türkiye için yorum yapınca daha da çok gülüyorum. Aklıma DHL Kargo şirketi ve Metro Gross Marketlerindeki sendikal örgütlenme mücadeleleri geliyor. Türkiye’de yaşanan sendikal baskılar sadece hükümetler kaynaklı değil. Çok uluslu ya da tek merkezli yabancı sermaye, sendikal örgütlenmenin en çok karşısında olanlar. Kendi ülkelerinde devletin kurdurduğu sendikalara çalışanlarını üye yaptıran sermaye Türkiye’ye gelince kaplan kesiliyor. Patronları, siyasetçileri yetmiyor, şimdi de sendikacıları saldırıyor.
Bu arada sendikaların demokrasi mücadelesinde biraz da insan ölümlerinin yerine bakalım. AB sendikalarında özellikle Türkiye’den giden uzmanların savunduğu bir tez vardır. En yüksek cinayet oranı Türkiye’de derler uzun yıllardır. Oysa istatistikler bunun dışında rakamlar ve gerçekler açıklıyor. Uzman olmak, biraz araştırmak gerektiriyor. Örneğin 2016 yılında en çok kadın cinayeti Güney Amerika’da işlenmiş. ITUC, ETUC ve DGB’nin protestoda sıraya almasını öneriyorum.