Halk arasında bir konuyu kafasına takıp, ikide birde tekrarlayanlar için, “karın ağrısı yine tuttu” derler. Hükümetin de karın ağrısı, “Kıdem tazminatı.” Yatıyor, kalkıyor hazırlıklardan söz ediyorlar. Ortaya çıkan bir taslak da yok, ama el altından yayılanlar hiç de dillerinin söylediği gibi olmadığını gösteriyor. Çalışma Bakanı “Kazanılmış haklara baktığımızda yüzde 80 hak kaybı var. Yüzde 20’yi geçmiyor hakların alınabilirliği. 13 milyon çalışanımızın yüzde 80’i hak sahibi olamıyor” diye içlenip duruyor. Aslında sayın bakanın bu haddinden fazla ince düşüncesini de içten içe taktir etmiyor değilim. Düşünsenize tüm işveren kesiminin yıllardır bağıra çağıra dillendirdiklerine kulaklarını kapayıp, gariban işçinin hakkını alması için canını dişine takmış çalışıyor.
Şeytan bu ya; yazarken aklıma sokuverdi, bu iş merdi kıptinin şecaat arz etmesi gibiyse diye. Yani, ya sirkatlerini söylüyorlarsa diye düşünmeden edemedim. Diyelim ki, bakan doğruyu söylüyor. İşçilerin büyük bölümü işten çıkarıldıklarında kanunun kendilerine tanıdığı kıdem tazminatı hakkından yararlanamıyor. Diyelim ki fon, bu sorunun çözümü olacak. Peki o zaman neden kıdem tazminatı fonundan yararlanma koşulları ağırlaştırılıyor? Neden oran değiştiriliyor? Madem amaç işçinin hak kaybına uğramaması ise o zaman, işe girer girmez kıdem tazminatı hakkı başlasın ve kıdem tazminatı fonu yerine garanti fonu kurularak devlet garantisi verilsin. Yararlanmadaki tüm sınırlar kaldırılsın. İşçi alacakları öncelikli olsun ve kapanan, iflas eden veya başka nedenlerle ortadan kalkan işyerlerinde, tüm işten çıkartmalarda diğer alacaklılardan önce çalışanların hakları ödensin. İşte böyle olursa hükümetin niyeti sağlam olur; aksi takdirde niyette bir bozukluk söz konusudur. Acı ilacı şekere bulayıp vermek, AKP hükümetinin karakteristik özelliği.
Eski Sağlık, şimdiki Çalışma Bakanımız kendi içlerindeki hazırlıkları tamamladıklarını, önümüzdeki günlerde paydaşlarla görüşmelere başlayacaklarını açıkladı. Paydaş sanırım işçi ve işveren tarafları. Paydaşlık nasıl oluyor da hep bir tarafın hakkını küçülterek sağlanabiliyor? Kıdem tazminatında tek bir paydaş vardır, o da işçiler. İşverenlerin işçilere ait olan bir hak üzerinde tasarruf yetkisi var mıdır ki, paydaş olsunlar? Onlar ancak hükümetle kendilerinin hakları üzerinde paydaş olabilirler. Oturup ödedikleri vergiyi konuşabilirler ama işçiye ait olan paranın hesabını yapma konusunda paydaş olamazlar. Burada işçi adına masaya oturacak konfederasyonların da bir varlık göstermesi gerekir. Ama İLO’ya bakınca acınası bir tablo var ortada. Hükümet paydaş diyor ama işçi konfederasyonlarını Türk-İş de dahil yok sayıyor. Buna da Türk-İş’in tepkisi sadece, “Şaka gibi” demekle sınırlı kalıyor. Sanırım asıl şakayı Türk-İş Başkanı yapıyor. Ama inanıyorum ki, kıdem tazminatı konusunda şakacılığını bir tarafa bırakıp, gerçekçi ve ciddi olacaktır.
Hükümetin kıdem tazminatı konusundaki ısrarını başta da dediğim gibi takdir ediyorum. Ama işçiyi bu denli düşünen bir hükümetin, işçiler ölürken, “Fıtrat!” düzeyinde kalmasını anlamış değilim. Daha iki gün önce Antalya’da maden işçileri yine öldü. Hergün ölümlü onlarca iş kazası yaşanıyor. Soma faciasının ardından hükümet, önlem olarak maden işçilerinin maaşlarını artırdı. İşçilere patron maaşı bir eliyle verdi, diğer eliyle aldı. Almasa ne olurdu?
Madenlerde iş güvenliği önlemleri yeterince uygulandı mı, uygulanıp uygulanmadığı kontrol edildi mi? Ya da iş kazaları sonucu verilen cezalar gerçek anlamda caydırıcı olacak kadar yükseltildi mi? Şimdi kalkmış kıdem tazminatını almak için türlü türlü taklalar atılıyor. Bir canımız var, onu alıyorsunuz bari tazminatımıza dokunmayın! Ayıp denen Bir şey var.