KAPİTALİZMİN DERİNLEŞEN KRİZLERİ VE DÜZELTİCİ SAVAŞ
Kapitalizmin küresel krizi, patlak verdiği 2007 yazından bu yana boyut değiştirerek derinleşiyor.

Kapitalizmin küresel krizi, patlak verdiği 2007 yazından bu yana boyut değiştirerek derinleşiyor. Bir yanda Libya’ya yöneltilen emperyalist müdahale, diğer yanda doğanın acımasız yasaları karşısında Japonya’da yaşanan çevre felaketi. Pazartesi günkü yazısında sevgili Ergin Yıldızoğlu’nun vurgusuyla, “Son günlerde dünya iki ucundan birden yanan bir muma benziyor…”.
Kapitalizmin 60-80 senelik devreler halinde sürüklendiği bu tür yapısal nitelikli siyasi/iktisadi/teknolojik krizlerini algılayabilmek için “sermaye” dediğimiz olguyu daha yakından irdelememiz gerekli. “Sermaye” kavramının en tutarlı ve en gerçekçi analizi, kuşkusuz Marx’ta ve Marksist gelenek içinden gelen sosyal bilimcilerce sunulmuş durumda. Marksist dünya görüşünde “sermaye” parasal ya da teknolojik bir olgu değil; bir sosyal ilişkinin ifadesidir. Muhafazakâr neoklasik düşüngünün savunduğunun aksine, “sermaye” salt bir üretim faktörü olmanın ötesinde, içinde sömürü ilişkisini de içeren bir toplumsal ilişkiyi barındırır. Sermayenin, “sermaye” olabilmesi için mülksüzleştirilmiş ve işgücünü ticari bir mal gibi satmak zorunda bırakılmış ücretli işçiyle bir araya gelmesi gerekir. Ancak ücretli emek ile birlikte olduğunda “sermaye” kapitalist birikim sürecinin yasalarına tabi “sermaye”ye dönüşür.
***
Sermaye huzursuzdur; devamlı ilerlemek, devinmek, yeni pazarlar ele geçirmek, birikmek; kâr peşinde koşmak ve yaygınlaşmak zorundadır. Ancak bu sürecin temelinde kapitalist piyasanın anarşik yapısı yatmaktadır. Kapitalist birikim süreci derinleştikçe kâr oranlarında kaçınılmaz bir gerileme yaşanır; teknolojiler eskir, kapitalist sistemin yürütücü kurumları köhneleşir. Bir yanda da mülksüzleştirilen, ücretleri devamlı bastırılan emekçilerin alım gücünde gerilemeler yaşanır. Aşırı üretim / eksik talep koşulları ağırlaşır.
Kapitalizmin 2007 sonrası mevcut krizi, kapitalizmin kaçınılmaz krizlerini aşabilmek için devreye soktuğu finansallaşmanın ve rantiyer birikim tarzının doğrudan bir sonucudur. Kapitalist dünya, sanayi ve tarımsal ekonomide gerilemekte olan kârlarını dünyamızı bir kumarhane masasına dönüştüren finansal rant oyunlarıyla koruyabilmiş durumdaydı. Dahası, kapitalizmin bu tür dönüşümleri yalnızca yirminci yüzyılın son çeyreğine özgü olmayıp; on dokuzuncu yüzyılın sonunda ve on sekizinci yüzyılda da yaşanmış idi.
***
Kapitalizmin bütün bu yapısal nitelikli krizlerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu da gözlemekteydik. Krize neden olan bu üretim fazlasının bir şekilde “yakılması” gerekliydi. Dolayısıyla, iktisadi yatırıma dönüştürülemeyen, satın alınamayan mal fazlasının savaş konjonktürü içinde yakılması gündeme gelebiliyordu. Çünkü bu sayede sermayenin yeni teknolojilere kavuşturulması, askeri silah teknolojisinden yeni üretim tekniklerine ulaşılması, atıl sermayenin, köhnemiş kurumların, modası geçmiş üretim tekniklerinin yakılıp, yerine modern teknolojilerin, modern kurumların, modern toplumların inşası sağlanabilirdi.
Rosa Lüksemburg’un ortaya attığı ve yirminci yüzyılın geride kalan deney ve gözlemlerinde pekiştirilen düzeltici savaş kavramı böyle ortaya çıktı. Söz konusu kavram 20 Mart 2003’te başlayan Irak’ın işgalini, bundan iki yıl önceki Afganistan müdahalesini ve geçen hafta sonu başlatılan Libya’nın işgali gibi emperyalizmin saldırılarını kucaklar mı?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi