KAPİTALİZM ZORDA
Kapitalizmin bir kere daha ve öncekilerden farklı bir krize girdiği, krizin yayıldığı günümüzün ortak kanısıdır. Bir kere daha olduğu doğru, yaygın olduğu da doğru, farklı olduğu kuşkuludur.
Kapitalizmin bir kere daha ve öncekilerden farklı bir krize girdiği, krizin yayıldığı günümüzün ortak kanısıdır. Bir kere daha olduğu doğru, yaygın olduğu da doğru, farklı olduğu kuşkuludur.
Farklı değil, ama eğer farklılıktan kastımız, üstesinden gelinmesi zor bir kriz olduğu ise evet, farklı.
Üstesinden gelinmesi zor, çünkü kapitalizm kendini sağaltma araçlarını yitirmiş görünüyor. Eski yöntemlere dönmesi imkânsız, iflas etmiş finans araçlarıyla eski bereketine ulaşması mümkün değil, daha önemlisi bugüne kadar sistemi kabullenmiş, ona hayran ya da ona tevekkülle boyun eğenlerdeki kuşkular arttı, büyüdü, somutlaştı, eyleme dönüştü.
Farklılık buradadır.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonraki hayaller çabuk tükendi. Belki tuhaf gelebilir, ama sosyalizmin bir dünya sistemi, alt edilmesi güç bir iddia olarak ortada olduğu dönem, kapitalist sistem açısından daha “güvenli” bir dönemdi. Bir yandan “büyük tehlike”ye karşı yığınlar alavere dalavere mobilize edilebiliyor, sosyal demokrat partiler ve politikalar da soldan gelen, somut bir gerçeklik, sosyal psikolojik baskı olarak kendini gösteren güçlü dış etkeni nötralize etme niyetiyle bir tür hava kaçırma, gaz alma anlamı da taşıyan sosyal politikaları gündemde tutabiliyorlardı. Etkin oldukları ülkelerde kısmi başarılardan söz etmek bile mümkündür. Sosyal demokrasi 90’lı yıllarda Marksizmle bağını ikinci kez ve kesin olarak kopardı, yeni liberal akımlara teslim oldu.
O zaman pek parlak buldukları ve teslim oldukları sanal dünyadaki mutluluk kısa sürdü. MALİ piyasalar iflas etti, demokratik hevesler bir kenara bırakıldı, liberalizmin “özgürlükçülük” sırrı döküldü. İdeoloji parçalandı ve iflas etti. Şirketlerin iflasını devletlerin iflası izliyorsa, yığınlar sokaktaysa, liberalizm sorguya çekiliyorsa, krizde olan yalnız ekonomi değildir, onun ideolojisi de krizdedir. Ve işte o zaman işler başkadır. Kapitalizm için büyük tehlike bu nedenle kapıyı çalıyor. Tehlike, sistemin ve onun ideolojisinin yığınlar tarafından ve yaygın bir şekilde sorgulanmaya başlamasındadır.
Farklılık buradadır.
Sovyetler Birliği’nin, sosyalist dünyanın saf dışı bırakılmasından sonra hayatın daha pembe olacağı, tarihin sonunun geldiği ve kapitalizmin ebedi zaferinin ilan edildiği günler hızla geçip gitti
Yeni düşman arayışlarının, İslamı terörle özdeşleştirme, hedef olarak gösterme, yığınları böylelikle kandırma yöntemlerinin işe yaradığını söylemek de zor. Bu işlerin pahalı, zararının yararından daha fazla olduğu da ortaya çıktı. Artık uzak ülkelere silahlı silahsız müdahalelerin gerçek nedeninin demokrasi olduğuna inanan kaldı mı?
Kapitalizmin bütün krizleri yapısaldı. Yine de her defasında çarkı yeniden döndürebiliyor, çalışan çalışamayan geniş yığınları farklı yöntemlerle “ikna” etmeyi, ideolojisini parlatmayı başarıyordu.
Şimdi sistemin, metropollerde, New York’ta, Londra’da, Paris’te, Frankfurt’ta sokağın sesinin yükselmesi karşısındaki şaşkınlığı, bu işin giderek zorlaştığını anlamasındandır. Krizin yükünü bir kere daha yığınların üzerine yıkarak ve yeni ekonomik yöntemler keşfederek bir süre için atlatması belki mümkündür. İdeolojik iflasın üstesinden gelebilir mi, bu iş için eski yöntemler, Hollwood’lar, medya araçları yeter mi bilinmez.
Ama sokağın isyanı korkutuyor onları.