KADINLAR BOYAHANEDE ÇALIŞIYORDU
İzmir Menemen’de Deri-İş Sendikası’na üye oldukları için işten çıkarılan Savranoğlu fabrikası işçilerinin direnişleri 300 güne yaklaşıyor

Savranoğlu Direnişi
İzmir Menemen’de Deri-İş Sendikası’na üye oldukları için işten çıkarılan Savranoğlu fabrikası işçilerinin direnişleri 300 güne yaklaşıyor, işe iade davalarını birer ikişer kazanan işçiler, sevinçlerini halaylarla, şarkılarla dile getirirken, patron tutumunu devam ettiriyor. Ne gam, onlar haklarını alana, haklılıklarını dünya aleme duyurana kadar oradalar. İçlerinde gencecik kadınlar var. Önce işten atılmışlar, sonra aynı şirketin İstanbul’daki fabrikasına “sürgün” edilmişler, bıçaklı sopalı saldırılara uğramışlar “vazgeçmeyeceğiz asla” diyorlar. Çadırlarında soba yanıyordu 15 Şubat’ta yanlarına gittiğimizde, ama önlerinde bahar var. Bahar ve Esra’dan dinliyoruz, vazgeçmemenin öyküsünü…
Kendinizi tanıtın, nasıl başladınız çalışmaya, neden çıkarıldınız, niçin buradasınız?
Adım Esra Baysal, 22 yaşındayım, dört yıldan beri deri sektöründe çalışıyorum. Babam Savranoğlu’nda 18 yıl görev yaptı, güvenlikte çalışıyordu. Emekli oldu ama çalışmaya devam etti. İçeride iş sağlığı iş güvenliği yoktu, şartlar çok kötüydü, bu nedenle sendikaya üye olmaya başladık, ben de sendikaya “evet” diyenler arasındaydım. Sendikaya üye oldum diye babamın bile işine son verdiler. Oysa babamın sendika ile hiçbir bağlantısı yoktu. “Buradaki fabrikayı kapatıyorum sizleri oraya yollayacağım.” diyerek bizleri İstanbul’a yolladılar. Bunun beraberinde bize tazminatlarımızı da sundu patron, “Size tazminat vereyim, işyerinden ayrılın, sendikadan çıkın.” dedi. Biz kabul etmedik. “Tazminat istemiyoruz, biz işimize devam edeceğiz yalnızca daha sağlıklı bir ortamda daha iyi çalışma koşulları altında çalışmak istiyoruz.” dedik. İstanbul’a gittik, orada 13 gün çalıştık. Fakat orada da, “Fabrikayı işgal ediyorsunuz.” gerekçesiyle işimize son verdiler. Tazminatsız bir şekilde kapıya koydular. Akabinde buradaki fabrikayı açtı ve tekrar işçi çalıştırmaya başladı. Bunu duyduğumuzda buraya gelerek çadırımızı kurduk. Yaklaşık 200 günü aşan bir süredir buradayız, direnişimizi geceli gündüzlü sürdürüyoruz.
İçeride ne iş yapıyordunuz?
İçeride deri boyuyorduk. Kadınlar genellikle deri boyuyordu, derilerin ağırlığı da 60-70 kilo arasında değişiyordu ve bunları biz kaldırıyorduk. İki kadın karşı karşıya geçiyor, çuvalları uçlarından tutarak kaldırıyorduk. Önceden 15 kadındık, şimdi ise 60’a yakın kadın var içeride. Şu anda içeride kaç kişi çalışıyor bilemiyorum, ama biz 103 kişi kadardık. Tabakhane, boyahane gibi bölümler vardı. Tabakhanede erkekler, boyahanede de kadınlar çalışıyordu genellikle.
Kadın erkek arasında ücret farklılığı var mıydı?
Yok, ücret farklılığı yoktu. Hatta bir yıllık çalışan da, beş yıllık çalışan da, hepsi aynı ücreti alıyordu. Hepimiz asgari ücret alıyorduk. Ama mesailerle birlikte bu durum biraz değişiyordu. Bizim istediğimiz sorulmaksızın mesaiye kalıyorduk…
Bir kadın olarak direnişte olmak ne anlama geliyor?
Deri sektöründe kadın olarak çalışmak çok zor, ama direnişte olmak daha da zor. Biz genel olarak gündüzleri buradayız, geceleri erkek arkadaşlarımız kalıyor çadırda… Saldırılar oluyor, gece 25 kişilik içeride çalışan bir işçi grubu bizim çadırımıza saldırdı. Bir gün biz nöbetteyken içeriye iş görüşmesi için gelen bir kadına “Nereye gidiyorsunuz?” diye sorduğumuzda kadın bize bıçak çekti. Polis çağırdık, polis kadının elinden bıçağı aldı. Kadın şikayetçi olmadı, biz de olmadık. İşveren sonra bu kadını çağırmış işe almış ve kadın patronun yönlendirmesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş… “Benim yolumu kestiler, vurdular.” diye. Bir saat geçmeden emniyet geldi, bizi aldı ben ve dört arkadaşım, üç kadın, bir erkek olmak üzere 24 saat gözaltında kaldık. İki saat bekledik mahkemeye çıkmak için. Hâlâ mahkememiz devam ediyor…
Direniş nasıl gider sizce, ne umuyorsunuz?
Tabii ki içeriye girmeyi, uygun koşullarda insan gibi çalışmayı istiyoruz. Emeğimizin karşılığını almak istiyoruz…
Sendikalı bir kadın olarak dışarıda direniyorsunuz, diyelim ki yarın sendika üyesi olarak içeriye girdiniz ve çalışmaya başladınız, temsilci olmak, sendikada aktif görev almak ister misiniz?
“Sendikacı olmak istemiyorum. Ben bir işçiyim, daha fazlası beni aşar.” diyorum. Ama burada çok şey öğrendik, yetiştik adeta. Eskidan slogan atamıyordum. Şimdi hiç takılmıyorum, canıyürekten atıyorum. Neyi neden söylediğimi de biliyorum artık. Dile kolay, 200 gündür bu işin içindeyiz. Kazanımla sonuçlanmasını istiyoruz. Sonrasını o zaman düşünürüz.
Siz içerideki çalışma koşullarını biraz anlatır mısınız?
İsmim Bahar Aslan bir buçuk yıldır içeride çalışıyorum, bekârım. İçeride çalışma koşulları çok ağırdı, deri sektörü kadınlar için zor bir sektör. Bizler sendikaya üye olduktan sonra pek çok baskı ile karşılaştık. Kadın arkadaşlarımızın önünde pantolonunu indiren adamlar oldu.
Bunun adı cinsel tacizdir ve suçtur, biliyorsunuz değil mi?
Evet tabii, taciz edildik, suç bu. Ama kime şikayet edeceksin? Ustaların gözü önünde yaşadı arkadaşlarımız tacizi ve onlar göz yumdular. Arkadaşlarımız işverenin yanına çıktı. İşveren “Kanıtınız nerede bana kanıt gösterin, kanıtınız yok.” dedi. Hepimiz şahittik ama bir şey yapılmadı.
İçeride kadın tuvaleti, soyunma odalarınız var mıydı?
Erkek tuvaleti ve kadın tuvaleti önce yan yanaydı. Soyunma odalarının ise üstleri açıktı. Servisimiz yoktu. Gece yarısı tek başımıza tekin olmayan yollardan geçip gidiyorduk. Çünkü giriş saatimiz belliydi ama çıkış saatimiz belli değildi. Burada köle gibi çalışıyorduk. Ama ben de İstanbul’daki Kampana’ya gidenler arasındaydım, oradaki şartlar buradan da kötüydü. İnsanız biz, insanca koşullarda çalışmak istiyoruz… Bizim ne farkımız var başkalarından?
Niçin çalışıyorsunuz?
Çalışmak zorundayım ben, evi geçindirmek için çalışmam lâzım. Babam vefat etti. Ben eve bakıyorum, o nedenle çalışmak zorundayım. Üç kardeş birden sendikaya üye olduk. Ablam şu anda İstanbul’da sürgünde. 23 yaşında ve yalnız yaşıyor, bilmediği, görmediği yerlerde, herkesten, aileden uzakta. İstanbul’da iki kişiler, her şeylerini kendileri karşılıyorlar. Servisleri yok. Onları yıldırmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar, ama onlar çalışmaya devam ediyorlar. Annem bizi destekliyor. “Sonuna kadar gidin.” diyor. 8 kardeşiz biz. En küçük kardeşim 15 yaşında, ben 19 yaşındayım. Okuyordum, çalışmak zorunda olduğum için okulum yarım kaldı. Liseden terkim.
Siz direnişin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Direniyoruz. Kazanmak için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Asla vazgeçmeyeceğiz. Sonu ne olursa olsun. Kazanacağız…
Esra: İşveren bizi sendikalı olarak işe tekrar almasa bile öyle bir fabrikanın orada bulunmasını istemiyoruz. Bu fabrika çevre ve insan sağlığı açısından da tehlikeli bir yer. Menemen’deki belediyelerin buraya el atmasını istiyoruz. İçerideki bütün zararlı maddeler Menemen Ovası’na akıtılıyor. Ciddi çevre sorunları var.
Kadınların yanımızda olduğunu görmek bizi gerçekten de sevindirdi. Kendi hemcinslerimizi görmek bizleri mutlu ediyor… [n.a.]