Kadın-Erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmak için Dünya ve Türkiye son yıllarda epey mesafe aldı. Uluslararası İstanbul Sözleşmesi yapıldı. İş adamları deyimi iş insanları olarak değişti. Ben de bir yazımda Atasözümüz olan ”Bekara karı boşamak kolay gelir” sözünü ”Bekara eş boşamak zor gelir” olarak değiştirdim. Epey pozitif tepki aldım.
Şimdi tartışmaya açılan İstanbul Sözleşmesinden çıkılması, amacı ne olursa olsun kadın haklarında da gerilemeye neden olacaktır.
Aslında iktisat politikaları toplum refahını artırmayı, insan refahını yükseltmeyi hedef alır. Bu politikaların başarı şansında, nüfus politikası, kadın hakları ve çocukların eğitim ve beslenmesi gibi beşeri şartların iyileşmesi etkilidir.
Kadın-Erkek eşitsizliği, hem demokratik hakların, insani değerlerin ilk sırasında yer alıyor, hem de nüfus planlaması, insan gücünün etkinliği açısından, beşeri kaynakların etkin kullanılması açısından, sorun oluşturuyor. 2019 yılında Türkiye de, erkeklerde işgücüne katılma oranı yüzde 72 iken kadınlarda bu oran yüzde 34,4’tür.
2019 yılında Dünyada altı ülke, Belçika, Danimarka, Fransa, Letonya, Lüksemburg ve İsveç, kadınlara yüzde 100 eşit haklar tanıyan ülkelerdir.
Dünya Bankası verilerine göre, son on yılda kadınların yasal haklarında, Dünya ortalaması olarak 4.6 yüzdelik puan ilerleme oldu. 2019 yılında kadın haklarının en düşük olduğu ülkeler, İslam ülkelerinin yer aldığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dır.
Son on yılda dünyada kadınların yasal haklarında gelişme (kadınlar iş dünyası ve hukuk endeksi 100 üzerinden )
Kaynak: 2019 International Bank For Reconstruction and Development / The World Bank – Women, Busıness and The Law 2019
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından da her yıl Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu açıklanıyor. 2018 raporunda, Dünyada siyaset, ekonomi ve eğitim gibi bir dizi alanda kadın haklarında karamsar bir tablo çizildi. Raporda, küresel cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesinin 100 yıldan uzun zaman alacağı belirtiliyor. Bu alanlar, ücret eşitsizliği, siyasete katılma, işgücüne katılma ve finansal hizmetlere erişim alanlarıdır.
Türkiye, İslam ülkesi olmasına rağmen, küreselleşmenin getirdiği bilgi ve görgü, turizm ülkesi olması nedeni ile yabancıyı tanıması, kadın hakları konusunda toplumsal anlayışı hızla hassaslaştırdı.
Dünya da kadın haklarında ilk ve en geniş adımlar bundan 90 yıl önce ve bazı Avrupa ülkelerinden önce, daha kuruluş yıllarında Atatürk döneminde Türkiye’de atılmıştı.
Atatürk, Türkiye’de kalkınmanın ve insani gelişmenin ancak laik düzende olabileceğini görmüş ve devamı için aynı zamanda kadınlara seçme hakkı verilmesini savunmuş ve bunu 1933 ve 1934 yıllarında gerçekleştirmişti.
İslam’ın kadına biçtiği sosyal imkânlar sınırlıdır. Bunun içindir ki İslam ülkelerinde İran 1963, Libya 1964, Ürdün 1974, Kuveyt ise 2005’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdi. Suudi Arabistan’da kadınların seçme ve seçilme hakkı yoktur. Suudi Arabistan da şeriat düzeninde iş hayatında kadın ve erkek ayrı mekânlarda çalışmak zorundadırlar.
İslamiyet’ten önceki Gök Tanrı inancında olan eski Türk toplumlarında, kadın erkekten farklı, ama ona eşit bir varlık olarak saygı görürdü. Aile tek evliliğe dayanırdı. Çocuklar üzerinde baba kadar ananın da hakları olduğu kabul edilirdi. Mülkiyet bakımından da kadın eşit haklara sahipti. Hakan’ın emirlerinde, eşinin, Hatun’un adına da yer verilirdi. Halen Anadolu’da, Türkmenlerde, Bektaşi ve Alevilerde, Oğuzların Terakime Salur boyu olan terekemelerde, kadına verilen önem devam etmektedir. Eminim ki Anadolu kadını, yüzü batıya dönük Atatürk’ün çağdaş felsefesine inanmış kadınlar, Türkiye’nin laiklikten daha fazla taviz vermesine engel olacaklardır.