TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen istihdam paketine tepkiler gelmeye devam ediyor. Çalışma hayatını esnekleştirerek, kuralsız ve güvencesiz hale getiren torba yasaya karşı sendikalar mücadele ediyor. İşçi kesimi çalışanların haklarını törpüleyen maddelerin geri çekilmesini isterken, işveren kesiminin ise, yasa teklifi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, belirli süreli iş sözleşmesinin tüm kesimleri kapsamasını istediği öğrenildi.
Çalışma ve Toplum Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, çalışma hayatı uzmanı Dr. Murat Özveri, işverenlerin yasa teklifi komisyonda görüşülürken, esnek çalışmanın tüm kesimlere yayılması için baskı yapmaya çalıştığını söyledi. İşverenlerin, paketin geçmesi için komisyonun çaba göstermesini istediğini de belirtti.
İstihdam paketiyle 25 yaş altı ve 50 yaş ve üstü işçilerin belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışması kolaylaştırılarak ihbar, kıdem tazminatları ile iş güvencesini ortadan kaldırmak hedefleniyor. Vergi indirimi teşvikiyle kısmi çalışmanın yaygınlaştırılması öngörülüyor ve 25 yaş altı çalışanları ayda 10 günden az olan çalışmaları için sigorta primi ödenmeyerek emeklilik haklarına darbe indiriliyor. Bunların yanında kaçak işçi çalıştıran işverenlerin, çalışanlarını kayıt altına alması halinde affedilmesi ile birlikte destek ve teşvik alabilmesi hedeflenirken, işçiler ise ücret harici yaşadıkları hak kayıplarını telafi edemiyor.
Kocaeli Üniversitesi Çalışma ve Toplum Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, çalışma hayatı uzmanı Dr. Murat Özveri, paketin çalışma barışı getirmeyeceğini vurguladı. İşverenler, Meclis’te görüşülen tasarının geçmesi ve belirli süreli iş sözleşmesinin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik baskılarını devam ettirdiğini aktaran Özveri, “Tasarı komisyonda görüşülürken işveren temsilcisi açıkça bunu dile getirmiş. Tüm sınırlamaların ortan kaldırılmasına yönelik gelişmeleri, çabaları beklediklerini söylemiş” dedi.
Kayıtdışılığın ödüllendirilip, işçinin cezalandırıldığını vurgulayan Özveri, anayasaya ve sosyal güvenliğin temel prensibine de aykırı olduğunu belirtti. Özveri, şunları söyledi:
İŞÇİNİN CEBİNDEKİ İŞVERENİN CEBİNE
“İşçilerin hakları kısıtlanarak işverenlere destek verilmesi, işçinin cebindekini işverenin cebine koymaktır. Sonuçta güvencesiz çalışan bir işçi kitlesine ikinci bir güvencesiz grubu ekleniyor. Bu da çok barışı getirmez.
“Kayıtdışı çalıştırana açık bir af ve kayıtdışından vazgeçmeleri koşuluyla da bir prim desteği. Kayıtdışını engellemek için bu tür politikalar düşünülebilir ama bir yere kadar. Burada sorunlu olan getirilen af ya da prim desteğinden daha fazla. İşçilerin işsizlik sigortasından ödeniyor bunlar. İşçilerin kaynaklarını işverenlere veriyorsun. Daha önemli olanı kayıtdışı çalışılan döneme ilişkin ücret ve ücrete bağlı hakların dışındaki tüm haklardan kişinin feragat etmiş sayılmasına yönelik bir düzenleme. Bu sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldıran bir düzenleme. Kayıtdışı gibi yasadışı işçi çalıştırma yaptırımını uygulayıp bu yolla ortadan kaldırması gerekirken kayıtdışı işçi çalıştıran işvereni afla ödüllendiriyor. İşçiyi de bu dönemi sigorta haklarından yoksun bırakarak bir anlamda cezalandırıyor. Bu bizim sistemimize de aykırı. Çünkü bizde primli bir sistem var ve primli sistem zorunluluk ilkesi sistemi, resen tescil ilkesi sistemi ayakta tutan 2 temel kolon, kiriş pozisyonundadır. Bu nedenle de sosyal güvenlik hakkından vazgeçilmez.
ANAYASAYA DA AYKIRI
“Sosyal güvenlik hakkı hem bir hak hem bir yükümlülüktür, feragat söz konusu olmaz. Bu feragatın yasa yoluyla işçilere dayatılması bence anayasaya da aykırıdır. Sosyal güvenlik hakkını öznesi herkesin olması gerekir. Bu herkesin içerisinde istisnalar yaratmak bence anayasaya da sosyal güvenliğin temel prensibine de aykırıdır.
“Belirli süreli iş sözleşmesi iş hukukunda istisnai bir sözleşmedir. Asıl olan iş sözleşmenin sürekliliğini sağlamaktır iş hukukunda. Bu nedenle de iş hukukunda tipik olan sözleşme belirsiz süreli sözleşmedir. Belirli süreli sözleşme bizim hukukumuzda 2003 yılına kadar herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmamıştır. Ancak o kadar istismar edildi ki Yargıtay buna belli sınırlamalar getirme gereği duydu. Zincirleme yapılan belirli süreli iş sözleşmelerini belirsiz süre haline geleceğine ilişkin içtihatlarda bulundu. Yargıtay içtihatları doğrultusunda belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması objektif koşullara bağlandı. Ya işin tamamlanması olacak ya da objektif bir neden olacak. Bu sınırlamalara uymaksızın belirli süreli iş sözleşmesi yapılması demek, bu şekilde çalışan işçilerin süre bitiminde sözleşme sona erdiğinde kıdem tazminatı hakları ortadan kalkacak. Alamıyorlar çünkü. İhbar tazminatları zaten sözleşmenin niteliği gereği ortadan kalkmış oluyor. Ayrıca da iş güvencesinin kapsamına girmiyorlar. İş güvencesinden de yararlanamayacaklar. Teklif bunu 2 yılla sınırlandırmış görünüyor. Ancak bu 2 yıl işçi aynı işyerinde çalışırken, çok rahat değişik işverenler yanında gösterilerek aşılabilecek bir şey. Unutulmamalıdır ki iş hukukunda işverene işe almada ve işten çıkarmada maliyet düşürecek istisnai her düzenleme kural haline gelecektir. Güvenceli çalışma giderek ortadan kalkacaktır. Bu nedenle de hem 25 yaş altı hem 50 yaş ve üzeri işçiler üzerinden kıdem tazminatı hakkı da ortadan kaldırılıyor. İş güvencesinin de kapsamı dışında bırakılarak çalışmaya mahkum edilen bir işçi kitlesi yaratılıyor.
TÜRKİYE UCUZ İŞÇİ CENNETİ
“Türkiye çok uzun süredir ucuz işçi cennetine dönüştürülmüş durumda. 1980’den beri sermaye birikim modeli ucuz işçilik üzerinden yürütülüyor. Küresel piyasalarda rekabet üstünlüğü sağlayacak olan en büyük kalem olarak işçiliğin ucuzlatılması gösteriliyor. Tüm sistem de bunun üzerine inşa edildi. 80 sonrası çıkartılan çalışma hayatını düzenleyen tüm yasalar ucuz işçiliği sürekli kılabilecek bir mantıkla hazırlandı. Ve sistem böyle yürüyor zaten.”