İSTİHDAMA BAK, TÜRKİYE’Yİ ANLA…
Bir toplumu anlamanın, iyi yolda olup olmadığını teşhis etmenin en iyi yöntemi insan kaynağını doğru okumaktır.
Bir toplumu anlamanın, iyi yolda olup olmadığını teşhis etmenin en iyi yöntemi insan kaynağını doğru okumaktır. Türkiye toplumundaki insan kaynağı ne kadar doğru kullanılıyor, ne kadar atıl? Ekonomik büyüme, istihdamın bileşimine bakıldığında sürdürülebilir görünüyor mu?
2005’ten 2011 ‘e insan kaynağımızın gelişimini izlediğimizde, her yıl nüfusumuza yaklaşık 1 milyon kişinin eklendiğini görüyoruz. Nüfusun yüzde 26’sı, 0-15 yaş grubunda, çocuk; bir kısmı ilköğrenim öğrencisi…
İşgücü olabilecek nüfus olarak kabul edilen 15 yaş ve üstü nüfustan ise yüzde 44’ü çalışıyor. Bu oran 2005’te yüzde 41 idi. Aradan geçen 6 yılda 3 puan artmış istihdama katılma oranı. Ancak, çalışmak isteyip de iş bulmayanların sayısı 4.2 milyon. Bu, 6 yıl önce de böyleymiş. Bunların 2.4 milyonu "resmen işsiz" kabul ediliyor. Geri kalanlar da işsiz ama iş aramaktan umutlarını kestikleri için vb. gayriresmi işsiz sayılıyorlar. Böyle bakınca her 100 işi olana karşılık 17 işsiz var piyasada…
15 yaş üstünde olup da çalışmayan, iş de aramayan 27 milyon nüfusumuz var. Bunlara işgücü dışı nüfus deniyor. Bunların en kalabalığı 12 milyon ile ev kadınları. Oldukça yüksek bir . sayı. Öğrenciler, emekliler, yaşlı, engelli vb. oldukları için çalışamaz durumda olanlar, haliyle işgücünün dışında. Birikimleri, emekli maaşları, yardım ve desteklerle hayatlarını idame ettiriyorlar. Böyle bakınca, toplumun üçte birinin fiilen çalışarak eve ekmek götürdüğü ve geri kalan üçte ikinin de geçimini sağladığı anlaşılıyor. 2005’te bu oran yüzde 30’un yüzde 70’i de geçindirmesi biçimindeymiş. Aradan geçen 6 yılda 30 kişiye 3 kişi daha eklenmiş çalışanlar ordusuna. Durum, gelişmiş ülkelerde böyle değil. Bizde yüzde 44 olan istihdama katılma oranı, AB’de yüzde 60’ı geçiyor. Almanya’da yüzde 71, bazı Kuzey ülkelerinde yüzde 75’i buluyor. İlk uçurum burada ortaya çıkıyor. Türkiye insan kaynağını daha fazla çalışma yaşamına sokamıyor. Hele ki kadın emek gücünü…
Gelelim istihdamın kalitesine. Çalışanlar ne iş tutuyor? Her dört kişiden biri tarımda. Tarımın, Türkiye milli gelirindeki payı 6 yıldır artmadı, 1 puan da düştü. Şimdi yüzde 8… Ama tarımla geçinenlerin oranı da gerilemiyor, hatta 6 yılda yüzde 22 artarak 6.2 milyona çıkmış tarım istihdamı… Büyük bir çarpıklık var burada. Gerileyen tarımda artan istihdam çarpıklığı…
Son 6 yılda en çok inşaatta istihdam artmış; yüzde 60!… İnşaat, yılda 111 bin kişiye istihdam yaratmış. Buna karşılık istihdamda yüzde 19 payı olan sanayide 6 yılda ancak 474 bin kişi iş bulmuş. Yani sanayi yılda ancak 79 bin kişiye iş imkânı yaratabilmiş.
Sanayinin ana gövdesi olan imalatta 4.3 milyon istihdam var ama SGK, bunların en az 1 milyonunun kendisine prim ödemediğini söylüyor. Yani kayıt dışı istihdamlı bir sanayi nüfusu var. SGK verilerine göre, imalatta çalışanların çoğu, dayanıklı ev eşyaları, tekstilkonfeksiyon, gıda gibi vasıfsız emek kullanan alt dallardalar. Düşük ücretli, güvencesiz işler bunlar. Buna karşılık, otomotiv, elektronik, kimya, bilişim gibi yüksek katma değerli, vasıflı işgücü kullanan sanayilerde istihdam daha düşük. Sanayideki istihdamın anatomisi, iç açıcı bir yerde durmadığımızı yeterince ortaya koyuyor. Sanayi hem yeterli istihdam yaratmıyor, hem de yarattığı sektörler düşük katma değerli, vasıfsız, düşük ücretli çalıştıran işkolları.
İstihdamın ana gövdesi hizmetlere kaymış durumda. Ticaret, turizm, ulaştırma sektörlerinde yığılma var ama son 6 yıla bakıldığında orada da yılda ancak 81 bin kişiye iş imkânı yaratılıyor. Yaygınlaşan AVM’ler, perakende ticaret, yemeiçme işyerleri, konaklama da fazla beceri isteyen işgücü talep etmiyor. Buralarda da çoğunlukla düşük ücretli, vasat işgücü istihdamı söz konusu.
Özetle, öyle görünüyor ki, artan nüfusuna karşın, Türkiye istihdamını yeterince arttıramıyor, insan kaynağını yeterince kullanamıyor. İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde hızlanan inşaat faaliyeti inisiyatifi ele almışken yeni evlere, ofislere inşaat malzemesi, ev eşyaları, mobilya üreten, orta sınıfa otomobil, beyaz eşya, elektronik üreten bunu, ağırlıkla ithal girdiyle gerçekleştiren bir sanayi var ve yeterli istihdam yaratamıyor. Onun dışında hızla artan ithalatın, dev cari açık yaratma pahasına, balonlaştırdığı ticaretle yelkenler şişiriliyor.
Bu yalan rüzgârıyla, bu gemi çok fazla gitmez, hatta kayalara bindirir…