İŞGÜCÜ PİYASALARININ KATILIĞI ÜZERİNE
Türk işgücü piyasaları ne derece katı? Geçen haftaki yazımızda bu soruyu “Ulusal İstihdam Stratejisi” belgesi üzerinden tartışmış ve OECD’nin bir çalışmasına atıf yapmış idik.
Türk işgücü piyasaları ne derece katı? Geçen haftaki yazımızda bu soruyu “Ulusal İstihdam Stratejisi” belgesi üzerinden tartışmış ve OECD’nin bir çalışmasına atıf yapmış idik. OECD “istihdam koruma mevzuatı endeksi” diye anılan bir endeksleme çalışmasıyla işgücü piyasalarının katılık/esneklik derecesini incelemekte ve ülkeleri katılık derecelerine göre sıralamaktadır.
OECD’nin söz konusu endeksinin iki ana bileşenden oluştuğu görülmektedir: (1) Bireysel ve toplu işten çıkarmaya karşı koruma ve (2) geçici istihdam biçimlerinin düzenlenmesine ilişkin mevzuat. İstihdam ve iş güvencesi açısından Türkiye, çalışmaya konu olan 40 ülke arasında 24. sırada yer almakta ve OECD ortalamasında değerlendirilmektedir.
“Geçici istihdam” değerlendirmesinde ise Türkiye işgücü piyasaları en katı ülke konumundadır. Ancak, işgücü piyasalarında “geçici istihdam” biçimlerinin genişletilmesine dayalı çalışmalar bu alanın son derece tartışmalı ve karmaşık olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin IMF ve ILO ortak bir çalışmasında, toplam istihdam içinde yüksek oranda geçici işçi barındıran ülkelerde, işçilerin gelir ve sosyal hakları arasında büyük farklılıklar oluşmakta olduğunu; ve uzun dönemde geçici işçilerin giderek daha da güvencesizleştirildiğini, meslek içi eğitim olanaklarından dışlanarak ileride olası istihdam olanaklarını da yitirmelerine neden olduğunu vurgulamaktadır. IMF ve ILO’ya göre, esnekleştirilmiş geçici istihdam biçimiyle birlikte güvence altında olan ve sürekli istihdam edilen işgücünün bir arada olması neticesinde işsizlik daha da artmakta ve sosyal gönenç kayıpları yaşanmaktadır.
Bu yazımızda esneklik konusunun bir başka bileşenini ele alacağız: Ücretler-emeğin üretkenliği konusu. Ülkemizde ücret düzeyi konusundaki veriler ne yazık ki yeterli kapsamda ve kalitede yayımlanmamaktadır. Biz burada en geniş kapsamlı ve tutarlı olan iki ücret verisini kullanacağız. İlk olarak, Kalkınma Bakanlığı’nın TÜİK verilerine dayanarak sunduğu sanayi sektöründe reel ücret serisini ele almaktayız. Aşağıdaki 1 No’lu şekilde sergilendiği üzere, 2005 düzeyi 100 kabul edildiğinde reel ücretlerin 2005 ile 2011’in üçüncü çeyreği itibarıyla toplam olarak yüzde 22 arttığı ve 2008’in sonu ile 2009 başında yaşanan ekonomik kriz dönemi haricinde sürekli olarak emeğin üretkenlik kazanımlarının gerisinde seyrettiğini gözlemekteyiz.
Dolayısıyla, sanayi de emeğin ücret gelirleri, üretkenlik artışlarının gerisinde seyretmektedir. Bu gözlem, söz konusu dönemde sanayi emeğinin artan sömürüsünün doğrudan bir göstergesidir.
İkinci şekil TÜİK’in iş ve hizmet istatistiklerinden yıllık anket çalışmalarından derlenmiştir. Burada ekonominin toplamında ve alt sektörlerinde saatlik kazanç verileri, sektörel büyüme hızlarıyla ağırlıklandırılmaktadır. Emeğin saatlik ücret kazancını, sektördeki büyüme ile birlikte değerlendiren iki No’lu Şekil, 2011’den 2007’ye görece imalat sanayi ve hizmetlerde reel birim ücretlerin 2009’a kadar yükselme eğilimi içinde olduğunu, kriz sonrası “toparlanma ve yeniden büyüme” devresi altında ise reel olarak yüzde 5 gerilemiş olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla, Türkiye işgücü piyasalarında emeğin ücret kazanımlarının konjonktürel dalgalara son derece duyarlı ve esnek olduğu gözlenmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye işgücü piyasalarının katılığı-esnekliği tartışmalarının iktisadi verilerden ve uluslararası çalışmaların ulaştığı önermelerden bağımsız olarak ele alınmasının yanlış ve yetersiz olduğu ortadadır. “Türk işgücü piyasaları çok katıdır” görüşünün neredeyse bir slogan haline getirildiği ve bağnazlıkla ele alındığı bir ortamda, “ulusal istihdam stratejisinin” hedefleri, “ulusal” kazanımlara değil, işgücü piyasalarımızdaki parçalanmış yapının daha da derinleşmesine ve emeğin sömürüsünün arttırılmasına hizmet edecektir.