İŞÇİYE ‘DEMOKRASİ’ YOK
Dört gözle beklenen Demokrasi Paketi nihayet Pazartesi günü Başbakan tarafından açıklandı. Paketi dağlı-fareli cümlelerle değerlendirenlere, ülkemizde son yıllarda sergilenen ileri demokrasi pratiklerini hatırlatmak yeterli.
Dört gözle beklenen "Demokrasi Paketi" nihayet Pazartesi günü Başbakan tarafından açıklandı. Paketi dağlı-fareli cümlelerle değerlendirenlere, ülkemizde son yıllarda sergilenen "ileri demokrasi" pratiklerini hatırlatmak yeterli.
Paketin çeşitli kesimlere elma şekeri dağıtmak amaçlı bir seçim stratejisi ile hazırlandığı görülürken, Türkiye’nin asıl çoğunluğu, yani emekçiler için hiçbir anlam ifade etmeyeceği biliniyordu. Sürpriz çıkmadı. Şimdi, paket tartışmalarının ne kadar anlamsız olduğunu ortaya koyan işçilerin öyküsünden bahsedeceğiz, insanca bir yaşam için örgütlenmeye karar veren Manisa Standard Profil (SP) Ege işçilerinden..
Manisa’da faaliyet gösteren bu fabrikada yaşananlar, Türkiye’deki demokrasiyi tarif etmeye yetiyor, işçi sınıfı açısından demokrasi ile modern kölelik arasında ince bir çizgi dahi olmadığını gösteriyor. Manisa, Ege Bölgesi’nin en önemli sanayi havzası.
Vestel’in de kurulu bulunduğu bölgede, ihracata yönelik ucuz üretim stratejisi sömürü koşullarının derinleştirilmesiyle sürdürülüyor. Vestel’deki çalışma koşulları, bu noktada, havzadaki emek rejiminin niteliği için adeta bir baz oluşturuyor.
Örgütsüz, düşük ücretli, geçici ve esnek çalışmanın yaygın olduğu bir havza. Kaderi patronun iki dudağı arasında olan ve asker disiplinine sokulmaya çalışılan işçiler..
Böylebir havzada, işçinin örgütlenmesinin patronların hesaplarını bozacağı açık. Havzada kölelik düzeninin değişmesi için devletin kılını dahi kıpırdatmayacağını biliyoruz. Aksine hükümet, buradaki koşulları tüm ülkeye yaymayı amaçlıyor. 2 bine yakın işçinin çalıştığı Manisa SP, Manisa Organize Sanayi’nin en büyük işyerlerinden biri.
Organize Sanayi sitesinde 19. yüzyılı aratmayan çalışma koşullarını işçilerin değiştirme iradesi, bu örgütlenmeyi bölgenin gündemine taşımaya yetti. Manisa SP işçileri, Düzce’de olduğu gibi Petrol-İş’te örgütlenmeye karar verdikten ve bunun için çalışmalara başladıktan kısa bir süre sonra fabrika yönetiminin yoğun baskısına maruz kalıyor ve ardından çeşitli sudan gerekçelerle, teker teker işten çıkarılıyor. İşten atılan yüzlerce işçi, 15 Mayıs’ta direnişe başlıyor.
Fabrika yönetimi, işçilerin örgütlenme iradesinden öyle korkmuş olmalı ki, sendikalı olmayanlar da dahil işyerinde son altı ayda bin 500 dolayında işçi işten çıkartılıyor. Fabrika yönetiminin bu sendika düşmanı tavrına karşı işçiler, 4 ayı aşkın bir süredir direniyor ve fabrikaya sendikayı sokacaklarını belirtiyorlar.
Kararlılıkları, en çok onurlarının zedelenmesinden. Onları sendikadan istifa ettirmek isteyen yönetimin "ikna odaları"na alınmış olmak ve burada ikna edilemeyince işten çıkarılmak kanlarına dokunu/or. Çalışırken tuvalete tutanak ile gidiyorlar. Hasta hasta çalıştırılıyorlar. Hamile işçi arkadaşlarına türlü zorluklar çıkartılıyor. Kıdem tazminatından yırtmak için patron tarafından girdi-çıktı yaprnaya zorlanıyorlar.
Asgari ücrete çalışıyorlar ve hiçbir sosyal hakları yok. Manisa SP işçileri, bu kölelik uygulamalarına itiraz ediyorlar, insanca koşullarda çalışmak istiyorlar. Son olarak sendikanın talebiyle işyerinde denetim yapan iş müfettişlerinin fabrikada sendikal baskı yapıldığını tespit etmeleri, direnen işçilerin elini güçlendiren bir gelişme oldu.
Manisa Havzası’ndaki tüm emekçilerin kaderini değiştirebilecek nitelikteki bu direniş, bölgede sermaye açısından alarm zillerinin çalmasına yetti. Organize Sanayi’de patronlar sendikal örgütlenme girişimine karşı seferber oldu. Camiden sendika karşıtı hutbe dahi okutuldu. Ancak asıl refleks, örgütlendiği için işten atılan işçilerin fişlenmesi ve havzada kendilerine başka iş verilmemesi oldu.
Anlayacağınız, patronlar hem örgütlüler hem de sınıf dayanışması içindeler. Başa dönerek şu sorularla bitirelim: Manisa SP’deki çalışma koşulları ve işçilerin örgütlenme haklarının ellerinden alınmış olması, demokrasi standartlarının neresinde? Yasalarla teminat altına alınan (!) örgütlenme hakkından yararlanmak isteyen işçiler niye direnmek zorunda kalıyorlar? Bu hakkın kullanımının güvencesi devlet değil mi? Bu nasıl demokrasi? Fabrikalarda faşizm koşulları hakimken, kimse demokrasiden bahsetmesin.