Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
28 Ekim 2012
İŞÇİNİN CUMHURİYET SEYRİ

90. yılına doğru devletçi seçkinler ile kapitalist seçkinlerin hırpalamasından yorgun düşen cumhuriyetin kazanımlarını korumak ve onu demokratik ve sosyal bir cumhuriyet haline getirmek hâlâ “birinci vazife” olarak sahibini arıyor. İşçiler bu vazifenin sahibi olabilir mi?

İŞÇİNİN CUMHURİYET SEYRİ

90. yılına doğru devletçi seçkinler ile kapitalist seçkinlerin hırpalamasından yorgun düşen cumhuriyetin kazanımlarını korumak ve onu demokratik ve sosyal bir cumhuriyet haline getirmek hâlâ “birinci vazife” olarak sahibini arıyor. İşçiler bu vazifenin sahibi olabilir mi?

“Yeni iş kanunu sınıfçılık şuurunun doğmasına ve yaşamasına imkân verici hava bulutlarını silip süpürecektir.” Grevi yasaklayan 1936 İş Yasası hakkında, CHP Genel SEKRETERİ Recep Peker,

1936“Grev isteyen işçinin Türklüğünden şüphe ederim” Çalışma Bakanlığı Müsteşarı Fuat Erciyes (CHP),

1950? “Grev yapmak için önce gelişmiş bir sanayiye sahip olmak gerekir, sanayimiz daha bebek halinde idi. Bu sanayiyi daha bebek halinde öldüremezdik.” Grev hakkının neden hala tanınmadığı sorusuna cevaben, DP Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan, TBMM,

1956? “Türkiye Gıda Sanayii İşçileri Sendikasına bağlı İstanbul’da Ayvansaray, Hasköy, Sütlüce, Beşiktaş, Balat ve Yenipakun olmak üzere 6 değirmende 8 Nisan

1970 tarihinden itibaren uygulanmasına başlanmış bulunan grevin, memleket sağlığı ve güvenliği ile son derece yakından ilgili olması bakımından Milli Güvenliğimizi bozucu nitelikte görülmesi sebebiyle 30 gün geciktirilmesi kararlaştırılmıştır.” Bakanlar Kurulu Kararı (AP),

1970  “Toplu pazarlık hakkı ve bu hakkın kullanımı konusunda hükümler içeren bu madde ile ilgili olarak, Ülkemizin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik şartlar dikkate alınmış ve konulan çekince gerekçelerinin geçerliliğini koruduğu kanaatine varılmıştır.” Avrupa Sosyal Şartında yer alan toplu sözleşme ve grev haklarına çekince konulmasına ilişkin TBMM Dışişleri Komisyonu Raporu,

2006 “Bu katıldığımız bir önergedir. Gerekçesi de şu bakınız: (…) işveren sendikalarının bu konuda bir talebi oldu ve bu talep de gayet açık, şunu söylüyorlar: Otuz işçinin altında işçi çalıştıran işletmelerde, sendikal güvence, yani sendikalı olduğundan dolayı işine son verilirse burada bir tazminat söz konusu olmasında işverenlerin bir talebi oldu.” Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in yeni sendikalar yasası görüşülürken 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan işçilerin sendikal tazminat güvencelerini ortadan kaldıran AKP değişiklik önergesi hakkındaki değerlendirmesi. TBMM,

11 Ekim 2012 Bu satırlar işçiler açısından kısa bir cumhuriyet tarihi olarak da okunabilir. 90 yıla yaklaşan cumhuriyetin işçilerle ilişkisini yukarıdaki alıntılar çarpıcı bir biçimde özetliyor. 1920’ler Türkiye’sinde iktidarı soylulardan alabilecek güçte bir burjuva sınıfı ve o burjuvaziye karşı sosyal bir cumhuriyetin mücadelesi verecek bir işçi sınıfı olmadığı için cumhuriyet asker-sivil seçkinlerin elinde şekillendi. Ancak bu cumhuriyetin sınıf niteliği olmadığı anlamına gelmiyor. İşçi sınıfının sayıca az ve örgütlenmesinin bastırıldığı koşullarda sermaye korunup kollandı, siyasal temsile ve iktisadi güce kavuştu.

Sosyal haklar ve devletin bu alandaki görevlerine yer vermeyen 1924 Anayasası ile cumhuriyet devleti, Bülent Tanör’ün ifadesiyle liberalizmin “jandarma devlet”ine benziyordu. Takrir-i Sükun (1925) ile başlayan ve 1946’ya kadar devam eden dönemde her türlü sosyal/sınıfsal fikriyatın ve hareketin önüne set çekildi. Cumhuriyetin bu dönemdeki resmi ideolojisi olan halkçılık “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle” şiarı ile ifade ediliyor ve kolektif sosyal hakların lüzumsuzluğunun ideolojik gerekçesi oluyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında işçi hakları ile ilgili bölgesel kanunlar ile çalışma hayatının çeşitli boyutlarını ele alan yasalar çıkarılsa da, cumhuriyetin işçi yurttaşları ile ilgili ilk önemli düzenlemesi 1936 tarih ve 3008 sayılı İş Kanunudur.

TOPLU HAKLARI REDDEDEN CUMHURİYET

1936 İş Kanunu o zamana kadar en sistematik ve kapsamlı düzenleme olması ve bazı hükümleri açısından ileri standartlar getirmesi nedeniyle olumlu özellikler içermesine rağmen çalışma ilişkilerinde ve özellikle toplu işçi haklarında otoriter bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Sendika ve özgür toplu pazarlık söz konusu edilmemiş, aksine grev açıkça yasaklanmıştır. Ahmet Makal, İş Kanununun ikili bir karaktere sahip olduğunu bireysel iş ilişkileri açısından “koruyucu”, toplu iş ilişkileri açısından ise “otoriter” bir nitelik taşıdığını vurgulamakta ve toplu iş hukuku alanında getirilen yasakların bir tehdidin varlığından değil, dönemin zihniyetinden kaynaklandığının altını çizmektedir.

CHF Genel SEKRETERİ Peker’in girişte yer verdiğimiz değerlendirmesi İş Kanunu’nun toplu iş ilişkileri alanındaki gerçek amacını ve felsefesini ortaya koymakta. Meclis görüşmeleri sırasında Celal Bayar, “İş Kanunu büyük partimizin büyük ve ana prensiplerinden nur almıştır” değerlendirmesini yapmıştı. Bayar’ın sözünü ettiği “nur” CHF’nin 1931 programı ile benimsediği ilkelerdir. 1931 programı ile, halkın “ayrı ayrı sınıflardan mürekkep olmadığı”, “bir işbölümü içinde muhtelif mesai erbabına ayrılmış” bir topluluk olduğu belirtilerek, CHF’nin “sınıf mücadelesi yerine içtimai intizam ve tesanüt” amacını güttüğü kabul edilmiştir.

1936 İş Kanunu toplu işçi haklarına vesayetçi yaklaşımın tipik örneğidir. Bireysel işçi haklarında önemli bir standardizasyon getirilirken toplu haklar yasaklanmış ve/veya görmezden gelinmiştir. İş Yasasının toplu iş ilişkileri alanında getirdiği otoriter düzenlemeler 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu’nun “sınıf esasına ve adına dayanan cemiyetlerin” (sendika ve siyasi parti) kurulmasını yasaklanması ile pekişmiştir. 1938 Cemiyetler Yasası Türkiye tarihindeki ilk mutlak sendika yasağını getirmiştir. İşin ilginç yanı bu kadar ağır bir yasak ön gören yasanın mecliste görüşülmesi sırasında söz alan ve itiraz eden kimse olmamıştır.

Yasanın Celal Bayar’ın başbakanlığı döneminde kabul edildiğini ayrıca not etmek gerekir. 1945/1946 yılları bireysel işçi hakları ve sosyal politika açısından önemli adımların atıldığı yıllardır. Çalışma Bakanlığının, İş Kazaları ve Analık Sigortaları (İşçi Sigortaları Kurumu) sisteminin yürürlüğe girmesi ve İş ve İşçi Bulma Kurumunun kurulması bunların belli başlılarıdır. 1949 yılında Yaşlılık Sigortası sistemi kabul edilmiş, 1951 yılında ise İş Mahkemeleri kurulmuştur. Böylece, bireysel işçi haklarına ilişkin önemli adımlar atılmış ancak toplu işçi hakları konusundaki yasakçı tutum devam etmiştir.

1946 Haziran ayında, Cemiyetler Kanununda önemli değişiklikler yapılarak sınıf adına ve esasına göre dernek kurma yasağı kaldırıldı. Böylece hem sınıf esasına dayalı sol siyasi partilerin hem de sendikaların kurulmasına olanak sağlandı. Sendika ve siyasi parti kurma yasağının ortadan kalkmasına paralel olarak iki sosyalist parti ve çok sayıda sendika kuruldu. Sendikalar daha çok bu iki sosyalist parti tarafından örgütlenmeye başlandı. Ancak Aralık 1946’da bu sendika ve sosyalist partiler İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatıldı. Sendika kurulabilirdi ama sınıfçı sendika asla!

1946 sendikalarının kapatılmasının ardından, 1947 yılında 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkındaki Kanun kabul edildi. 5018 sayılı yasa ile sendika kurma özgürlüğü tanındı ancak grev hakkına yer verilmedi ve sendikalara ağır bir siyaset yasağı getirildi. Dönemin hükümetine hakim olan ana düşünce, sendikaları bir sosyal denetim aracı olarak kullanmak olmuştur. 1946-60 dönemi sendikal haklar açısından “vesayet” yılları oldu. Grev yasağı devam etti ve en önemlisi sendikaların siyasal amaçlı faaliyetleri kesin bir biçimde yasaklandı. Sosyalist hareketin demir yumrukla ezildiği bu dönemde işçiler CHP-DP saflaşması içinde şekillendi.

CHP grev hakkına açıkça karşı çıkarken, DP grev hakkının tanınmasını istedi. CHP 1950 seçimlerini kaybettikten sonra, 1953 yılında grev hakkını programına aldı ancak bu kez DP grev hakkını rafa kaldırdı. DP’nin sendikalara yönelik tavrı CHP’nin devamı şeklindeydi. DP sendikaları kendi denetimi altına almaya çalıştı, alamadıklarını ise bastırdı. 1950’li yıllar işçilerin ve sendikaların grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar için güç biriktirdiği yıllar oldu. 1960 darbesi sonrası tanınan haklar bir lütuf değil bu dönemde biriken taleplere verilen bir karşılık olarak okunmalıdır. “İşçi hakları 1961 anayasası ile tepeden tanındı” şeklindeki tarih okuması işçilerin yavaş ama sabırlı mücadele birikimine ve deneyimine büyük haksızlık olacaktır.

İŞÇİ SINIFI İLE TANIŞAN CUMHURİYET

1960’lar cumhuriyetin gerçek anlamda emek-sermaye çatışmaları ve sosyal sınıflarla tanıştığı yıllar oldu. 1961 Anayasası ile ilk kez cumhuriyet sosyal bir devlet olarak tanımlandı ve işçilerin kolektif hakları (sendika, toplu sözleşme ve grev) güvence altına alındı. İşçiler 1960-1980 döneminde gerek nicel gerekse nitel açıdan bir sınıf olarak yükseldi. Bir yandan işçilerin istihdam içindeki oranı artıp işçileşmede bir yükseliş yaşanırken, öte yandan sendikal ve politik alanda etkisi artan işçi sınıfı ekonomik ve sosyal haklarını önemli geliştirdi.

1961 Saraçhane mitingiyle başlayan sınıfsal yükseliş, 1960’lar boyunca çok sayıda işçi direnişi ile büyüdü. 15-16 Haziran 1970 direnişi işçilerin sendikal haklarını savunmak için neleri göze alabileceğini gösterecekti. Bu yükseliş 1970’lerin ikinci yarısında da devam etti.?Ancak 12 Eylül darbesi ile, 1960-1980 döneminde işçilerin elde ettiği kazanımlara karşı bir intikam hareketi başladı. Cumhuriyeti sosyal devletten arındırma çabaları en tepe noktasına ulaştı. Çünkü neoliberalizm sadece “müesses nizamı” koruyacak; “gece bekçisi” bir cumhuriyet istiyordu. 1980 sonrasında Cumhuriyet, sadece kısıtlı demokratik özelliklerinden değil, sınırlı sosyal yükümlülüklerinden de arındırıldı.

1982 Anayasası ve sendikal yasalar hazırlanırken esas olarak işveren örgütlerinin görüşlerine itibar edildi. TİSK, Danışma Meclisine Anayasa ile ilgili şu görüşleri sunmuştu: “Geçmişte işveren-işçi ilişkilerine yaklaşımda daima işçilerin himayeye muhtaç olduğu görüşünün hakim olduğu bilinen bir gerçektir. Artık günümüzde işçinin ezildiği, istismar edildiği iddialarının geçersizliği ortadadır… Üç milyona yakın işsizin varlığı düşünülürse ülkemizde çalışan işçilerin mutlu bir azınlık teşkil ettiği söylenebilir… Bu sebeple sosyal sorunlara yaklaşırken işçi lehine yorum kriteri terk edilmeli ve ülke yararı gözetilmelidir.” “Ülke yararına yorum” ile aslında sermaye lehine yorum ifade ediliyordu. Nitekim bu yorum 30 yıldan fazla bir süredir devam ediyor.

İŞÇİLERİ DIŞLAYAN ‘YENİ’ CUMHURİYET

Devlet bu dönemde, bir yandan çalışma ilişkilerini düzenleyici ve piyasayı dizginleyici rolünden bir yandan da iktisadi bir aktör olarak (işveren olarak) etkin konumundan (kamu kesiminin daraltılması ve özelleştirmeler yoluyla) geri çekilmeye başladı ve liberal cumhuriyet kurumsallaştı. 1982 Anayasası ile 2821 ve 2822 sayılı yasalar yeni çalışma rejiminin çerçevesini oluşturdu. Daha sonra 2003 yılında 4857 sayılı İş Yasası ile çalışma ilişkilerinde esnekleşmenin önü açıldı. Geçtiğimiz günlerde kabul edilen yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile toplu işçi haklarına ilişkin geleneksel yasakçı zihniyet tekrarlandı.

10 yıllık AKP hükümetleri döneminde 1960-80 döneminden arta kalan sosyal korumaya ve işçi haklarına ilişkin ne varsa berhava edildi. Piyasa cumhuriyetinin (AKP hükümet programlarının birinde hedef olarak yer alan ‘piyasa toplumu’nun) yasal ve fiili alt yapısı oluşturuldu.AKP döneminde geçmişten farklı olarak sadece toplu çalışma ilişkileri kısıtlanmadı, işçiyi koruyucu bireysel düzenlemeler de törpülenerek yeni bir çalışma rejimi inşa edilmeye başlandı. İşçiyi bireysel olarak koruyan ama onun kendi kendini korumasını (sendika-toplu sözleşme-grev yoluyla) tehlike olarak gören eski cumhuriyetten, işçiyi bireysel olarak da korumayan-piyasaya terk eden ve kendi kendini korumasını da engelleyen ‘yeni’ bir cumhuriyete geçildi: Gece bekçisi veya piyasa cumhuriyeti.

90. yılına doğru devletçi seçkinler ile kapitalist seçkinlerin hırpalamasından yorgun düşen cumhuriyetin kazanımlarını korumak ve onu demokratik ve sosyal bir cumhuriyet haline getirmek hâlâ “birinci vazife” olarak sahibini arıyor. İşçiler bu vazifenin sahibi olabilir mi? İşçilerin cumhuriyet boyunca en zor zamanlarda bile başardığı işler bu soruya iyimser bir yanıt vermenin her şeye rağmen olanaklı olduğunu gösteriyor.

DİĞER HABERLER
CARGİLL’DE İMZA TÖRENİ
CARGİLL’DE İMZA TÖRENİ

Sendikamızın kısa bir süre önce toplu iş sözleşmesi görüşmelerini anlaşma ile tamamladığı Cargill’de işveren heyetinin ve yönetim kurulumuzun katılımı ile imza töreni düzenlendi.

İŞSİZLER ÖDENEĞE ERİŞEMİYOR
İŞSİZLER ÖDENEĞE ERİŞEMİYOR

Koşulların ağır olması ve kaynakların amacı dışında kullanılması nedeniyle işsizlik ödeneğinden yararlananların sayısı azılıyor.

EMEKÇİNİN GREV HAKKI İADE EDİLDİ
EMEKÇİNİN GREV HAKKI İADE EDİLDİ

AYM, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını engelleyen düzenlemeyi iptal etti.

YABANCI GİRİŞİNDE UMUT VERİCİ GELİŞME
YABANCI GİRİŞİNDE UMUT VERİCİ GELİŞME

Merkez Bankası’nın dün açıkladığı menkul kıymet istatistikleri seçimden sonraki haftada yabancıların hem hisse senedi, hem devlet iç borçlanma senedi alarak döviz getirdiklerini gösteriyor.