İŞÇİLERİMİZİ İYİ TANIYALIM
Türkiye´nin geleceğini belirleyecek toplumsal güç, işçi sınıfıdır. 1955 yılında nüfusun yalnızca yüzde 14´lük bölümü, yaşamını işgücü satışıyla kazanan insanlardan oluşuyordu. Günümüzde bu oran yüzde 70´i bulmuştur

Türkiye’nin geleceğini belirleyecek toplumsal güç, işçi sınıfıdır. 1955 yılında nüfusun yalnızca yüzde 14’lük bölümü, yaşamını işgücü satışıyla kazanan insanlardan oluşuyordu.
Günümüzde bu oran yüzde 70’i bulmuştur. İşgücünü satma olanağı henüz bulamamış olan işsizler ile işçi ve memur emeklileri de bu sayıya eklendiğinde, bu oran daha da artmaktadır.
Bu büyük ve hızla daha da büyüyen kitlenin başka aidiyet veya kimlikleri de vardır. Ancak giderek daha da hızla derinleşecek olan ekonomik kriz, sorunların çözümü için sınıf kimliğini öne çıkaracak, sınıf bilincini daha da geliştirecektir.
İşçi sınıfını temel almayan ve yükselecek sınıf mücadelesi içinde etkili ve hatta belirleyici olamayan hiçbir siyasi hareket, Türkiye’nin geleceğinin biçimlenmesinde söz sahibi olamaz.
Vatan mücadelesi ancak sınıf mücadelesiyle bir bütünlük içinde yürütüldüğünde, her iki mücadelenin de başarı şansı vardır.
Peki, işçileri iyi tanıyor muyuz?
HAYAL DÜNYASINDAKİLER
İşçi içinde çalışma yapmamış klasik solcu, "insanlığı kurtarma misyonu olan işçi sınıfı" hayali içindedir.
Halbuki işçimizin henüz pek öyle bir derdi veya amacı yoktur. Ayrıca işçimiz bizim insanımızdır; davranışlarını kitaplarda yazılanlara göre değil, gerçek hayata göre biçimlendirir.
İşçileri iyi tanımadan büyük beklentiler içine girenler büyük bir moral bozukluğu içinde devrimci mücadeleden kopar. Hatta bunların bir bölümü, işçilerin zeka düzeyi konusunda olumsuz değerlendirmelere savrulur.
Eğer Türkiye’nin geleceğini işçi sınıfı belirleyecekse, işçiyi iyi tanımak zorundasınız.
40 yılı aşkın süredir bu alanda çalışan biri olarak bazı gözlemlerimi paylaşayım.
İnsanımız ve özellikle işçiler, son derece zeki ve kurnazdır.
Kısa vadeli çıkarlarını çok iyi bilirler. Pek vefalı da değillerdir. Bu nedenle, gerektiğinde kısa vadeli küçük çıkarları için uzun vadeli çıkarlarını ve ilişkilerini harcayabilirler.
Olağanüstü tedbirlidirler. Bu tedbirin gerisinde hem geçim kaygısı vardır, hem de yüzyıllar boyunca köylülüğün genlerine yansımış deneyimleri. Geçmişte başı belaya girenlerin yaşadıklarından çıkardıkları derslerle hareket ederler. Başarı şansını yüksek görmedikçe veya mecbur kalmadıkça risk almazlar.
TEDBİR ESASTIR
Bu tedbirlilik sabırla bütünleşir. Ağacın büyümesini, ekinin olgunlaşmasını, buzağının boğaya dönüşmesini bekleyebilmenin getirdiği sabır geleneği, hak alma çabalarına da yansımıştır. Bekleyebilir. Gerektiğinde, mevcut haklarının korunmasında dönem dönem geri adım atabilir. Hak almada da ucuzcudur.
Hak alabilmek için en az bedelli, en kolay yolu bulmada olağanüstü beceriklidir. Bu işte taşeron kullanmayı da iyi bilir. Bir keresinde bir banka işçisi arayarak, sıkıntılar yaşadıklarını, benim kendilerine yardım edip etmeyeceğimi sormuştu. Ben de ona, kendisinin kendisine yardım etmek için ne yaptığını sordum. Hiçbirşey yapmıyormuş. Ben de birşey yapamayacağımı söylemiştim.
Sıradan işçi, girişeceği bir işte başarı şansı ile ibret-i alem için ezilme olasılığı arasında doğru seçimi yapma konusunda da çok gerçekçi ve başarılıdır. Birçok kişinin sübjektivizm bataklığında boğulduğu koşullarda, somut şartların somut tahlilini yapar ve tavrını ona göre belirler.
İşçilerin belirli dönemlerdeki tepkisizliğini açıklayamayanlar, baskıları abartma ve işçileri bilinçsizlikle suçlama eğilimindedir. Yanılıyorlar.
İşçilerimiz tam birer kurnaz homo economicus’dur. İşçilere kızmayın; onları yakından tanıyın; onlardan gerçekçiliği öğrenin.
Yaşama yeteneklerine de hayran kalacaksınız.