İŞÇİLER NEDEN AKP’YE OY VERİYOR?
AKP´nin uyguladığı sosyal ve ekonomik programlanın ilk kurbanı emekçiler olduğu halde neden geçimini emeği karşılığı sağlayan ve emeklerinden başka dayanakları olmayan bu insanlar kendilerini yok sayan AKP iktidarına böylesine kör bir inançla oy vermeye devam ediyor? Bu soruyu sendika yöneticileri, emeğin ideolojik aydınları kendilerine sormalı ve bu kördüğümü mutlaka çözmeye yönelik girişimleri başlatmalıdırlar.
AKP´nin uyguladığı sosyal ve ekonomik programlanın ilk kurbanı emekçiler olduğu halde neden geçimini emeği karşılığı sağlayan ve emeklerinden başka dayanakları olmayan bu insanlar kendilerini yok sayan AKP iktidarına böylesine kör bir inançla oy vermeye devam ediyor? Bu soruyu sendika yöneticileri, emeğin ideolojik aydınları kendilerine sormalı ve bu kördüğümü mutlaka çözmeye yönelik girişimleri başlatmalıdırlar.
1947-51 tarihleri arasında Kayseri’nin Talaş nahiyesinde ortaokulu okurken sıra arkadaşım olan Prof. Dr. Korkut Boratav yazdığı bir yazıda, "AKP İşçi Sınıfından Nasıl Oy Alıyor?" konusunu irdeliyor ve üst üste üç genel seçimi kazanarak tek başına iktidar olan AKP’nin bu başarısının kent ve kır emekçilerinin güçlü desteğine dayandığının altını çiziyor. Değerli sınıf ve sıra arkadaşım yazısında AKP’nin neoliberal ekonomik ve sosyal programlarının emekçilerin sınıfsal çıkarları ile sistematik olarak çeliştiğini ve buna rağmen emekçilerin neden ısrarla AKP’ye oy verdiğini sorguluyor.
Bu konu, üzerinde özenle durulması gereken, demokrasimizin ve işçi sınıfının geleceğini çok yakından ilgilendiren bir konu. AKP’nin uyguladığı sosyal ve ekonomik programlann ilk kurbanı emekçiler olduğu halde neden geçimini emeği karşılığı sağlayan ve emeklerinden başka dayanakları olmayan bu insanlar kendilerini yok sayan AKP iktidarına böylesine kör bir inançla oy vermeye devam ediyor. Bu soruyu sendika yöneticileri, emeğin ideolojik aydınları kendilerine sormalı ve bu kördüğümü mutlaka çözmeye yönelik girişimleri başlatmalıdırlar.
Din faktörü ustaca kullanılıyor 1962’den beri tam 50 yıldır işçi sınıfı, onun örgütleri ve ideolojisi için çeşitli kademelerde mücadele vermiş birisi olarak işçi-politika konusunu ne zaman gündeme getirsem önüme sürekli engeller çıkarıldı ve bu konuya girmemem öğütlendi. Oysa dün de bugün de işçi sınıfının ve işçi sendikalarının yaşadığı tüm sorunlarının kökeninde işçinin siyasal duruşunun yattığı gerçeği göz ardı edilmeye çalışıldı.
Korkut hoca Yasin Durak’ın," Emeğin Tevekkülü, Konya’da İşçi-İşveren İlişkileri ve Dindarlık" başlıklı kitabından (İletişim-2012) söz ediyor ve yazarın, "dindar muhafazakârlık neoliberal kapitalizme bağlılık yemini etti " görüşünü vurguluyor, yazarın bu tespitine biz de katılıyoruz.
Neo-liberal islamcı AKP iktidarı din faktörünü ustaca kullanarak, muhafazakâr emekçilerin din duygusunu ustaca sömürerek siyasetin dinci baronlarından fevkalade zengin yeni bir sınıf yaratırken işçi sınıfını hiç düşünmedi ve bu yeni sınıf işçi sınıfının sömürülen emeği üzerinden palazlandı. Özelleştirmeler, esnek çalışma modelleri, taşeronlaşmalar, güvencesiz kayıtdışı çalışmalar hep bu din baronlarının işyerleri ve kendini din baronu saymayan ama AKP’ye biat eden işverenlerin daha da zenginleşmesi için tasarlandı.
Kıdem tazminatının kaldırılması, işçilerin örgütlenmesinin önüne engeller çıkarılması, yasaklarla dolu sendikal düzenlemeler hep bu anlayışın ürünüdür. Emekçileri eğitmek önemli. Geçenlerde konuşma yaptığım bir seminerde söz alan işçi arkadaş , "Hocam ben neden yirmi yıldır her tarafından yel ve su giren gecekonduda oturuyorum ve hiç düzgün bir ev sahibi olma umudum yok?" diye sordu.
Ona ülkedeki emekçilerin sayısını ve bu sayının demokrasilerde kendi iktidarını kuracak kadar önemli olduğunu ve eğer siyaset emekçilere aydınlık bir gelecek veremiyorsa bu sorunun işçilerden kaynaklandığını anlatmaya çalıştım. Emekçilerimiz genelde muhafazakârdır, dindardır ve mütevekkildir. Bu nitelikleri ile ramazanda iftar sofrası kuran, dini bayramlarda gıda yardımı yapan işverenlerine ve din unsurunu ustalıkla kullanan AKP’ye kör bir inançla bağlanmaları gözlenen bir gerçektir. Bu gerçeğin değiştirilmesi zamanı çoktan gelmiştir. Din tanrı ile kul arasında bir inanç ilişkisidir ve hiçbir din tüccarının bu ikili arasına girmeye hakkı yoktur. Emekçilerin dini duygularına saygı duyularak onların özgürlükçü, eşitlikçi ve devrimci bir siyasal düzenin kurulması için eğitilmesi sendikaların en önemli amacı olmalıdır.