İŞÇİLER KEFARET ÖDETMEYECEK Mİ?
İŞÇİLER KEFARET ÖDETMEYECEK Mİ?
Memleket seçime gidiyor, herkes siyaset konuşuyor, sendikalar ise tam siper. Emeğin hakları söz konusu olduğunda son 20-25 yılın en agresif politikalarını izleyen, seçimlerden güçlü çıkması halinde kıdem tazminatı başta olmak üzere emeğin, kolektif ve bireysel haklarını tasfiye planları hazırlayan AKP karşısında, sanki başka türlüsü ellerinden gelmezmiş gibi sessizliğe gömülmüş vaziyetteler. Ne sosyal/siyasal bir güç olarak emekçilerin varlığını hissettirecek en küçük bir çaba var, ne de yaşanan mağduriyetleri, hak kayıplarını dile getirmek; emeğin taleplerini siyasetin konusu yapmak gibi bir dert. Sendikalar; emek örgütü kimliğine, misyonuna, işlevlerine uygun bir rol oynamayı tercih etmiş olsalardı, siyasete müdahil olur, sekiz yıllık iktidarı döneminde emek karşıtı uygulamalara imza atan AKP’nin karşısında, pozisyon tutarlardı. Hükümetin uygulamalarını teşhir ederek, AKP’ye oy verilmemesini sağlamaya çalışırlardı. Böyle bir tutum, hem AKP’ye yaptıklarının kefaretini ödetmek, hem de saldırı ve tehdit altındaki hakları koruma kararlılığının bir göstergesi olurdu. Ne var ki böyle bir siyasal tavır sergilemek yerine, sessizliğe gömülmek tercih edildi. İster "partiler üstü politika" denen apolitik zihniyetle, siyasetten uzak durma isteğinden kaynaklansın; isterse başka gerekçelerle dayandırılsın, bu tavırsızlığın somut sonucu, AKP’nin uygulamalarına zımnen onay vermektir. MALİyeti daha da yüksek yeni hak kayıplarına kapıyı ardına kadar açmış olmaktır. Son dönemde Çalışma Bakanlığı koridorlarında yapılan hazırlıklar, seçimden sonra kolayca gündeme gelirse, biraz da bugün yapılması gerekeni vaomaktan uzak duranlar sayesinde gelecek. Siyasete müdahil olmak, sendikal faaliyetin en temel unsurudur. Emeğin haklarını korumanın yolu da, büyük ölçüde buradan geçiyor. Siyasetten uzak durup, işçi lehine gelişmeler beklemek gerçekçi değil. Çalışanların sorunları çözüme kavuşsun, emeğin talepleri karşılansın isteniyorsa, sendikaların sosyal/siyasal dinamik olarak gücünü hatırlamasından ve devreye sokmasından başka bir yol yok. 1989 yerel ve 1991 genel seçimlerinde Türk-lş tarafından gündeme getirilen emek karşıtı bir partinin gücünün azalmasında, iktidardan uzaklaşmasında son derece etkili olan "ANAP’a oy yok" tutumu gibi siyasal bir tutuma ihtiyaç var. Emek örgütünün en tepesinde oturanlar böyle bir tutumun gerekliliğini, hayatiyetini kavrayamamış, tutum almaktan kaçınıyor diye bu ihtiyacın sahipsiz kalması düşünülemez. Aydın, Kristal-lş Sendikası EĞİTİM Uzmanı