TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) hane halkı tüketim harcaması 2019 verilerini açıkladı. Bu verilere göre; nüfusun en fakir yüzde 20’sinin harcama sepetinde gıdanın payı yüzde 30,7 ve Konut ve Kiranın payı ise yüzde 31,2’dir. Böylece fakirin bütçesinin yüzde 61,9’u gıda ve konut olarak gidiyor.
Oysaki TÜİK enflasyon (TÜFE) harcama sepetinde gıda ve konutun payı yüzde 22,77 ve konutun payı yüzde 14,34 olmak üzere yüzde 37,11’dir.
Gıda ve konut giderlerinde fiyat artışları daha yüksek oluyor. Söz gelimi en son açıklanan Haziran ayıdaki oranlar Şöyledir;
TÜFE oranı yüzde : 12,62
Gıda fiyat artışı yüzde : 12,93
Konut giderleri artışı yüzde : 14,95
Bazı aylar gıda fiyatlarındaki artış ortalama TÜFE oranından çok daha yüksek olduğu için, Merkez Bankası enflasyon için gıda fiyatlarını kaynak gösteriyor.
Bu şartlarda TÜİK’in TÜFE sepetindeki oranlara göre gıda ve konut giderlerinin TÜFE’ye katkısı 5,08 oluyor. Oysaki fakirin harcama sepetine göre hesaplarsak; bu oran 8,63 oluyor. Yani yalnızca bu iki harcamada fiyatlar daha fazla olduğu için fakirin enflasyonu 3,55 puan daha fazla oluyor. Fakirin TÜFE oranını tam olarak hesaplamak için harcama sepetindeki diğer giderleri de aynı yöntemle hesaplamak gerekir.
Hükümet işçi ve memurun maaşını enflasyona göre düzeltirken ortalama TÜFE’ yi esas alıyor. Gerçekte işçi ve memur, düşük gelir guruplarında yer aldığı için onlara göre ayrı bir harcama sepeti hazırlamak gerekir. Bu durumda çalışanların enflasyonu daha yüksek çıkacaktır. Yıllardır Hükümetler çalışanların gelirini fiili olarak enflasyonun altında tutarak aslında çalışanlardan enflasyon vergisi almış oluyorlar.
Dahası bazı yıllar büyüme oranları da dikkate alınmadı. Gerçekte ise çalışanlarda katma değer yaratıyor. Büyümeden aynı oranda pay alması gerekiyor. Bunun içindir ki, çalışanların satın alma gücü düştü.
Aç ayı oynamaz. Çalışan ekmek derdine düşünce, doğal olarak verimi de düşüyor.
OECD’nin üye ülkelerde işgücü verimliliği araştırma raporuna göre Türkiyede 2001 yılı ile 2007 yılı arasında işgücü verimliliğinde artış yüzde 5,98 iken 2007 -2013 arasında yüzde 0,59’a geriledi.
DİSK ‘in yayınladığı rapora göre Türkiye’de istihdam edilen 28,5 milyon kişinin 10 milyon kişisi asgari ücret civarında bir ücretle çalışıyor. Asgari ücretin genel ücret seviyesini de etkiliyor.
2019 Eurostat verilerine göre de Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip 4’üncü ülkedir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesine göre, çalışan herkesin kendine ve ailesine insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma aracılığıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücret alma hakkı vardır.
Avrupa Sosyal Şartı’nın 4. Maddesinde de yine "Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli ve adil bir ücret alma hakkı olduğu” yazılıdır.